Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Şubat, 2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor
Bakarsan bu sözleri yazan ben değilim, tipime gitmiyor bir kere! Günü kurtarmak için yaşayan, hissiz, vurdumduymaz biri olmalıydım ben... Bir dolunay manzarası izler gibi yüzünü izlemek değil, ay ışığında dans etmek olmalıydı benim işim. Lakin gel gör ki, içimle hiç örtüşmemişim. Sevememişim vakitsiz gelen ağır hisleri, baş edememişim, yığılıp kalmışım öylece... Ağzımı oynatıp da derdimi diyememişim, susup kalmışım iyice... Önemsememişim uyakları, dur-durakları, kuralları; uymadan, dur-durak bilmeden, kural tanımadan gidivermişim, yapayalnız yürürcesine... Ölümsüz olmak isterken ölmüşüm de dur diyememişim ölümün soğuk nefesine... Kabullenmişim gönülsüzce. Yaralarım hep kanamış da, yara bantlarını görmezden gelmişim. Kanımca, kanı severmişim. Bir bilsem, ben kimmişim? Öğrendim. Sabrı, reddetmeyi, gülümsemeyi, itmeyi... Ben kimmişim öğrendim. Sözdüm ben. Bir şarkıya, bir kavgaya, bir mektuba anlam verebilen birkaç satır. Önemsizdim ben, özdüm, sözdüm. Ne duyabildin beni, ne de ben se...
Dünyanın kendisine tek armağanı bir keder kamburuydu ve bununla mutluydu kadın. ''Hiç değilse, beni düşündü'', diye sevinerek sırtında taşıyordu bunu, başka nimet beklemiyordu. Kadın, Dünyaya çok aşıktı ve işin tuhaf yanı, ölüm de onu deli gibi istiyordu... Oysa, bir annenin sonsuz şefkati ve sabrıyla yaklaşıyordu dünyaya, üzerinde ne varsa yaşayan, seviyordu... Soracak olsam ısrarla savunurdu bence, aşkın keskin bir obsesyon olduğunu, İyiyken şahane, değme keyfine, mutluluk işte bir ucu; Özlerken döndüren deliye, yakan kalbi, kılıçtan keskin diğer uçla birleşip düğüm oluyordu. Kadın, eksik yönünü bulmak için aşık oldu ama bu dünya ona fazlaydı, ona çoktu, ona yoktu O şarkılar söylüyordu şiirlerin saçlarını tararken Ve kalemi mavi mavi ağlarken ona yine dilsiz şarkılar eşlik ediyordu. Kadın, yaradılıştan önce yaradılışı biliyordu, umursamadan bir sigara yakıyor, sigarayla yanıyor, kül olup yeniden doğup yeniden yaratıyordu. Kadın aşık olmuştu. Zamanın öylece ...
D-e ve f harflerinin alfabede peşpeşe gelip sonra d-e-f olup gitmesi gibi gitmek istiyorum. Bazı intiharlar gazetede başlık olabilecek kadar şanslı değildir. Habersiz gitmek istiyorum... Kalabalık geçip giden otobüslerin duraksız duyarsızlığınca bir umursamazlık içinde, basıp gitmek istiyorum... Son bardağı çıkaramayan bir çaydanlığın utancı içinde, içime akıp gitmek istiyorum... Yıllanmış fayansların kavuşmasına engel siyahlıklar misali, yılların rengini alıp avcuma, solup gitmek istiyorum... Hiçbir zamansız mekânın doğru basamağına atamadığım kararsız adımlar gibi değil, hızlıca ve koşarak gitmek istiyorum... Uykularıyla uyumsuz geceler ve gündüzleri kovalayan sinsi akrepler gibi, akıtıp zehrimi gitmek istiyorum... Uçurumu alıp karşıma, Artvin'in karşısında tek başıma içtiğim bir büyüğün en küçük damlasına kadar uçurumlardan düşüp, yok olup gitmek istiyorum... Gitmek istiyorum bile bile kalacağımı, biraz şans biraz da cesareti alıp avcuma, şimdiye kadar tüm kötülükleri at...
Hayatın kilit cümlesini yakalayabilmek için anahtar değil aşık olmalıydık ve şimdi eşyalara değer vermememe rağmen en değer verdiğim şey mavi bir kum saati... Hala seni yazıyor, hala sana içiyor, hala senle yaşıyorum. Ne büyük alışkanlıkmış meğer şu sevgi! Üşüdükçe senle ısınıyor, yazmak geldikçe kalemime seni düşünüyor, sen sen kokuyor ve senli bir umursamazlığa bürünüyorum. Seni merak ediyorum, derin bir cümledir. Seni özlüyorum ise tam bir girdap... Düştüm içine, o girdabın, çıkamıyorum... Hayaletler bırakıyorum sonra geceye, ölmüş hayallerin hayaletleri. Ben aha çok gündüz saatlerinde ve bir yudum çay eşliğinde yazıyorum. Bir nefes daha yanında kalayım diyorum, olmuyor,bir tek geri adım atamıyorum. Bir yerlerde yeniden karşılaşmak umuduyla yazıyorum. Emeğe dökülmüş bir damla terin leylak renginden sana, selamlar gönderiyorum. Ben sadece sevme eylemine uygun değilim, biliyorum. Bekliyorum, içimdeki ben beni aşsın. En iyi şiirim dökülsün bir kağıda... Bekliyorum, kardeşlerim büyüsün,...

Yük-ÜM-lü

Hayat, hiçbir zaman yük olmadı omuzlarımda, Bir tüy gibi hafif ve bir masal kadar kısaydı... Ama ben her zaman yük gibi hissettim kendimi Hayat denen limanlara yanaşan işçi gemiler gibi Belki, yüklerim fazlaydı, Belki yükümlülüklerim Belki de, ruhum bir bedene sığdırılmak için Çok fazla uçarıydı... Bir sözcük olabilmek vardı senin söylediğin şarkılarda, Şarkıların notasız, ruhun kuralsız, hayatta duruşun rahatsızdı Ama ben her zaman müzik gibi hissettim kendimi Bir başka evrenden gönderilen mistik bir melodi belki... Belki sözlerim eksikti, Belki hislerim, Belki de hislerimi belli edebilmek için, Kalbim fazla yaşlıydı. Hayat, hiçbir zaman yük olmadı omuzlarımda, Ben onun üzerinde bir yük gibi hissettim kendimi... Ah, bırakıp gitmek vardı şimdi Bedeni, herkesi, her şeyi, her şehri... Ve aynı zamanda yeniden vücut bulmak, Her şehre hakim olmak, Seninle birlikte sevebilmek herkesi... Hep üzdüm beni sevenleri, Hep sevdim beni üzenleri Yine de bu defa, gitmeye kal...
Kalbim eklemlerimden kırılmış, Bacağı kırılıp yürüyemeyen bir hastanın ayağa kalkamaması gibi Çok şey hissedip belli edemedim belki Senin gözyaşlarına bakmak nasip olmadı bana O inci tanelerini bir ipe dizmek sonra.... Geceleri, adını bağıra çağıra Sarhoş olup yürümek sokaklarda Hislerin ulağı kalbin, Mesaj getirip götürürken Allah'la benim aramda Dökülen bir tel saç gibi duraydım ya omzunda! Belli etmem ağladığımı korkma İçime dökülür gözyaşlarım, Unutma; ben senden önce de vardım, senden önce de ağlardım... Parmak uçlarıma dokunma, Kalbime dokun. Kalbimden dökülsün yaprakları sonbaharının... En  çok beklediğin ben olayım Kısacık, sarışın hayatının... İçine çektiğin duman gibi, Ah ben olayım, Yanı başında sapsarı saçlarının... Selin'S
Mevsimlerin elleri var, Mevsimler saçımı okşuyor Hadi kıskan baharları, kış ve yazları... Yağmurların sözleri var, Yağmurlar gözlerimi siliyor Hadi kıskan yağmur sonrası ayazları... Dinlerin yasakları var Ve benim aklım o yasaklara uyuyor Hadi kıskan ezan sonrası vaazları... Gezegenlerin hayalleri var Hayalleri benimle aynı Hadi kıskan etrafındaki yıldızları... Ah şu çile dolu ömrüme eşlik eden gözlerim Senden daha parlak bir yıldız bulamadı... Selin'S
Bastona dayanıp yürüyen insanlara üzülemiyorum.... Ellerinde o bastonu tutacak güç var ne de olsa. Desteksiz dayanaksız kalan bir ben miyim diye düşünmeden edemiyorum Ellerimde, bulduğum desteği tutacak gücüm kalmadığını anladığım anlarda... Selin'S
Deniz manzaralı evlerde oturanlar Bir müddet sonra ihtiyaç duymazlar Maviliklere bakmaya... Gerçekten içten sevilen adamlar Bir müddet sonra kıskanamazlar Başlarlar kaybetmekten korkmamaya. Oysa her aşk, her gün yeniden başlamaya layıktır Her aşk, gebedir, henüz bestelenmemiş şarkılara... Gözlerimi kapattım ve bakamıyorum yarınlara İçten içe benziyordum, kendimi kandırdığım her an Yıkanmış kül tablalarına... Küller masal kuşu, Küller, ceset tozu... Küller yeniden doğuştu aslında... Selin'S
İstasyonda unutulmuş bavullar ağlıyor, Geleceğe dair hayaller yanıyor, Aynı anda içimdeki bir ben seni özlüyor Diğer ben senden nefret ederken... Gözlerim, gözlerin oluyor Ve senin gözünden bakıyorum, Baktığın her yerde içimdeki bir ben ölüyorum Kitap kokusunu içime çekiyorum saçlarından Hiç söyleyemedim ama Seni çok.... Selin'S
Sevmek erkeğe, sevilmek kadına yakışırmış Öyle demişti annem, dinlemedim Hiçbir şeyi önemsemeden sadece sevdim... Yüksek sesli müziklerin arasından bulup çıkardım sesini Kendi halinde çalan şarkıları bırakıp bir kenara, seni dinledim. Dinlemedim başka kimseyi Sevdim... Sevmez olaydım... Selin'S
Trabzon'un tırabzanları mı vardı? Masalların gizli anlamları mı anlatıldı? Koridorlar çok mu dardı? Ah sevdiğim, Sonsuz bir yolculuğu andırıyor gözlerin... Anılar anılmak için değildi Unutmak, anılar için icat edildi. Biralar, bir aralar sıcak içilirdi. Ah sevdiğim, Bir mezarlık denizi kadar kasvetli sözlerin...
Ahizeli telefonları özlüyorum, Avizeli salonları... Seni bir de... De ekini unutup birleşik yazmayı... Dört sene sonrasını görüyorum Bir akıl hastanesin-de. Virgüllerle bitireceğim bu şiiri Sırf iş olsun diye,,,

Dilek Ağacına Bağlanan Eşarbın Dedikleri

Yalnız kalıp, O'nu bunu düşünsem Geçmişin içinden O'nu bunu bulsam O'na buna hayaller kursam Ve O'na buna içsem Dediğim gecelerde, O, sen olsan Aklımda değil, yanımda olsan, Kadehlere dolsan.. Uyusan... Uyandırmaya kıyamasam... Zamanı geri alsam sonra, Tekrar eden şarkıların, zevk veren tekrarı olsan Ben seni bunalsam... Ya sen hiç benim olamamışsan? Oturup derdime yansam Yandıktan sonra kor, Gördükten sonra kör olsam... Yirmi beş saat boyunca sen olsam... Seni ölsem, Seni unutsam... Selin'S

RENKLERDE SEN

Senin gözlerin yedi renk sevgili, Biri, sonsuz sınırsızlığın maviliği Her bakışta nefesimin kesildiği... Mavilerin en güzeli diyemem, Çünkü ben kördüm senden önce, İlk sende gördüm renkleri... Kıyaslama yapamam, tek bildiğim mavi gözlerindeki... Biri, yakarışların yeşil güzelliği, Nereye baksam gördüm senden sonra Her ağaçta, her türbede, her aşkta... Yeşili sevdim, baharlarında Solmaz sandım bakışlarında Sen de solup gittin ya... Yeşillere güvenim bitse yeriydi... En ağır basan rengi kırmızıydı gözlerinin Kızıl, alev gibi, cehennem gibi, aşk gibi... Nice sözlere döktüm seni de, anlatmaya yetmedi Bitmedi içimin kızılca kıyameti... Aynamdın, aynımdın, öyle mi? Kırıldığına göre, sendeki yansımamı almalıyım geri... Kırmızılar sadece bakışlarında güzeldi. Siyahlar vardı sonra, dipsiz bir çift kuyu , İçinden çıkamayacağım bir bataklık kadar koyu, Hapis kalayım orada, bir ömür boyu... Güneşlere hasret gecelerin yaşandığı Takvimin yapraklarından en sonuncusu... Si...
Duyguları dibine tutan kalbimi kazıyorum, Bir bulut aralanırken yerin dibinde ve Heyelanlar yanarken gökyüzünde Duyamıyorum, düşünemiyorum, konuşamıyorum. Beymimi ısıtmam gerek benim Donmuş hafızam yeniden çözülsün diye.. Gitmeden benim için, ismim yerine En sevdiğin kelimeyi söyle...

TOZ TUTAN HAYATLAR

O yerdeyim, Birden biri çıkarınca, birinin kaldığı; Toplayamamanın içimdeki ağrısı İkinin, birin yarısı olduğu Bugün, geçmişin yeniden başladığı Küs hayatların mezarlıkta barıştığı Cihanın güneşi aydınlattığı bir yer burası... O yerdeyim. Öyle bir yer ki Tüm tezatların ana vatanı... Görmüyor insanlar, güneşlerin battığını Geceye bırakıyorlar ısınmayı Ve ısı kaynağı zannediyorlar yıldızları... Ben ağlardım okurken, yazdığım satırları Çünkü gözyaşları, bazen şükür dualarıydı, Çünkü haberim yoktu yazabildiğimden Çünkü, ben bilmezdim kalem tutmayı... Sevmezdim de dilimin ucuna kadar gelen kelimeleri Düşünüp, susup sonra yutmayı... Öylesine bir yerdeyim işte; unutmuşuz bir kenarda anlaşılmayı. Üstelik, artık kararmıyor çaydanlıkların altları İnsanlar çay kullanmıyorlar... Basma entariler ve top top kumaşlar da Horozlu şekerler ve leblebi tozu gibi Çok oldu tedavülden kalkalı... Hala bağırıyor sol kulağımın dibinde Pala bıyıklı, heybetli bozacı. Şiir yazdım, ok...

VER BENİ YALNIZLIĞA

Bazı şeylerin üzerinden kırk defa geçebilmek isterdim, Sana rahatsızlık vermemek için kanaviçeler işledim. Adının baş harfinin üzerinden geçtim kırk defa Sonra kırk defa seni düşünerek, kırıla kırıla aynı müziği dinledim. Yarınları dünledim Yarımları tümledim. İçtim ve yine sevdim. Ayıldım ve tekrar sevdim. Yarım kalan bir elma şekerim vardı, onu da kaybettim sonra Kırk kez aynı koltuğun altına baktım, göremedim. Çalmışlar çocukluğumu, soyut ya, kimselere şikayet edemedim. Hayatın ana metninde sen vardın, dipnotlarında ben, Seni izah edemedim... Çaresizim. Dualarımı sende yitirdim... Selin'S
İki yüzlü, iki yüzüncü şiirim, Omzundaki gamzeyi özledim... Vurdum-duymaz ses tonunu senden habersiz dinlemekteyim... Vurdun-duydum şiirlerin gönlümü kanattığı yerdeyim. Senin aracılığınla en büyük aşka aşık oldum, Onunla yetindim, çünkü istediğimden de fazlasını elde etmiştim. Aşkın kendisine aşık oldum. Aşkı yaratanın suretinde sana aşık oldum. Aşk dediler dalga geçtim Dalgası hiç bitmeyen bir deniz gibi yerimde durdum. Senden bin yıl sonra kuruyacağım, biliyorum... Kısa ve uzun tüm yazılarımı yazdırandan öte, Seni seviyorum...

VE ESASEN SEN

Yol üstünde, akmayan bir musluktan su almak için durdum.. Musluğun yerinde koskocaman bir oyuk. Bir gece yarısı, sabaha kadar, akmayan gözlerimden damlamana izin vermek için oturdum. Gözlerimin yuvası artık bir boşluk... Varlığını aradığım akşamlarda, seni bulmak için uyumadım. Varlığını ararken kendimle karşılaştım, Varlık eşittir hiçlik... Yolları engebeli bir hissin arazisinde, karşılaşma ümidi ile bir müddet konakladım. Çadırım delik deşik... Yolları engelli bir hayatın ilk parkurunu yapayalnız tamamladım. Engelleri aşabilmek için yürek gerekir ve biraz delilik... Ne kaldı elimde sevgi ve hasret dışında? Yine dönüp geldim ben, başladığım noktaya... Noktalar birleşip bir doğru oluşturamadılar üstelik. Ellerim parçalandı mesela yazmaktan, Dışımdaki kan kırmızıların hakimiyetinden de öte, İçimi kaplıyordu kocaman bir renksizlik, Seni duyamıyorum ya bugünlerde, Bütün evren susuyor, sanki her yer sessizlik... Zor, Sen seçimli sensizlik... Selin'S

DAHA ÇOK AŞK, DAHA ÇOK ÖLÜM

Eğer bir kuş ölürse içimin düzlüklerinde, Artık gök kubbeyi yerinde tutan bir şey kalmayacak; Dünyanın temelleri yerinden oynayacak Ve en güzel hisler tüylerle boğulacak... Eğer sen de gidersen içimin şehirlerinden Şehirlere tutsak kadınlar, ölecekler özgür kalamadan İçten içe patlayacak her biri başarılı kumandan Bir hissi yönetememiş olmanın utancından... Eğer çocukluğumu kaybettiysem içimin sokaklarında Sokaklar yanacak, limanlar kuru, yük gemileri susuz kalacak... Penceremin altındaki sardunyalar gözyaşlarımla solacak Ve en güzel hislere, en kuru yapraklar mezar olacak... Eğer, diyorum, çok sevmek yerine güzel seversen Merdiven olur sana, benim gök kubbem, Şehirdeki tutsak kadınlar kulun-kölen... Gemiler içimden geçer, sardunyalar uzun yaşar Sen çok sevmek yerine güzel seversen... Güzel sev sen, Zaman geçmeden... Eğer bir ben ölürse içimin saraylarında, Yalnızlık en büyük yankı olur Çığlığım ağzımdan çıktığı anda Çarpa çarpa içimin duvarlarına Dönüp dolar...

Buraları Bir Vakit Yangındı

Ateşten bir gömleği geçirdim üzerime, Aşkın alevini söndürmüş gibi davranırken Kalbimin tutuşan dibini kazıyordum... İki yakasını bir araya getiremediğim o gömleğe Senin baş harfini  işlemeye çalışırken En güçlü yağmurların söndüremeyeceği kadar yanıyordum. Gömlek oluyordum, ateş oluyordum, yağmur oluyordum Ve her şey gibi eskiyordum, Yok oluyordum en sonunda... Düğmelerle ilikler bile gelmiyordu bir araya Hayat işte deyip geçtim, Sırt çevirdim bağlı olduğum tüm sorumluluklara... Sırt çantamı alıp çıkamadım yola. Oysa, Seninle aynı şehirde nefes almak bile istemiyordum Başbaşa kaldım yine, Düşüncesi tıkanmış bütün duygularla Geçişi kapatılmış gidiş yollarında... Selin'S

AŞKIN TEHLİKELİ SULARI

Hayat keyfimi kaçırıyor yine... Zaman bardağına seni dolduruyorum. Senden vazgeçebilmek ne mümkün? Vazgeçtim, dediğim an sadece Zamanı seninle donduruyorum... Takvimi 6 gün öncesine, Akrebi duygusal bir yengece Yelkovanı balık dolu kovalara döndürüyorum... Gecenin son sigarasını resminde söndürüyorum... Ne yazarsam yazayım, asla bir şiir olamayacağım. Gözlerine değen bir satır olabilmek için neler vermezdim oysa! Akıl süzgecinden geçen ben olabilseydim keşke... Keşkeleri dönüştüreyim dedim bir iyi ki ile, Ellerime siyahlar bulaştı, pişmanlığın rengiyle. Pişmanlıklar otelinde, yeni kapılar açıyorum. Kalbimdeki bir sızı gibi, tüm-vücut-acıyorum. Gözlerimdeki sızıntı gibi, sadece-seni-akıyorum. Yine senin görmediğin bilmediğin bir yıldızın üzerinden Sana bakıyorum... Ah, ne güzelsin! Ve öyle zarar verici ki bu güzellik Ya zehirleniyorum, ya seviyorum, ya boğuluyorum... -Sularının zehrinde severek boğuluyorum- Hıçkırıklarımı duyuyor musun? Olmayan kokunu içime çekiy...

KÜLLERİ YAKAN DİYALOGLAR

Selin: Ben, Şiirlere ve yazılara isim bulmakta usta olan ben, Hissettiğim şeye bir ad bulamamakla birlikte, hissediyorum. Hislerim hala yaşıyormuş. Hadi kutlayalım bunu, bu gece ölmeyen hislere içiyorum. Ve aynı şarkıyı, aynı kişi için defalarca kez üst üste dinliyorum. Umut: Aynı şeyi aynı kişi için her gece hissetmekten farkı ne ki? Aynı insana yazmıyor muyuz ömrümüz boyu tüm şiirleri? Selin: Hissettiğin an, içinde yaşıyorsun bir şeyleri. Kaldı ki bence öylesi daha iyi, bazı şeyler bilinmemeli. Umut: Tavandaki karolari saymaktan gözlerim bozuldu. Biraz da sesim kısık şarkı söylemekten bağıra bağıra. Görüyorum... Selin: Göremiyorum. Ne alfabedeki harfleri, ne yazdığım şiiri... Ne hislerimi ne bir gün sonrasını… Boğuluyorum. Umut:  Bak, şimdi karanlık ama yine doğacak güneş. Biz dursak da dönüyor dünya, biliyorum. Yıka yüzünü okyanuslarla, dağlara tutun, taşları sevmiyorum. Kalk hadi. Selin: Okyanus güneşin yakıcı sıcağına da...

İSTEMLİ MUTSUZLUK KASLARI

Ben çok güzel giderdim, Ardımdan bakan gözleri hissede hissede. Gidişime ayırdığın bir şarkının eşliğinde Akıllara zarar bir yolun tüm engellerini Bir göz damlasına sığdırıp öyle giderdim... Sonra yanardı kelimelerim, Gidişlerin soğukluğunda kelimeleri yakardım Isınırken bakakalırdım ateşe, Ben de çok güzel yanardım, Lakin kimse göremezdi tek bir kıvılcım. Yanardım içten içe... Bu, aşktan korkmak değil, ben savaşçıyım. Bu, seni sana bırakıp gitmek Bu, beni benden atıp gitmek Bu, giderken bile çok sevmek... Bu, Bu defa bu, Anlatamam, en zoru... Satırlar biriktiriyorum sana, yolların olsun Bu sevdanın yok bir sonu. *** Bütün insancıl kaygılardan uzakta, sen veya ben Nokta konulmaz bazı cümlelerin sonuna, değildir cümlenin eksikliğinden... Anlamı sonsuz kılan bir şişenin içinden Yazıyorum sana bu satırları, elveda. Geçmişe sarılıp, anılar toplayan divit yüreklerle yazıldı her yazı. Mazi dediler, kalpteki sızı, ah ne acıtır, anlatılmazmış acısı Oysa bilmezler...

Bâde-nûş

Sen, bir duygu olsan, ben hissetmeyi unuturdum. Öyle uzak ki varlığın bana, Belki aramıza bir gezegen girerdi ve ben tutulurdum. Senin şehrinden geçerken ''Akmayayım!'' diyen Küçük bir yağmur bulutuydum. Hem senden kıskanıyordum güneşi bile, Hem de güneşinin önünü kesmemeye çabalıyordum, Üşüme diye... Hep sende ıskalıyordum hayatın ufuk çizgisini, Ufkun üzerindeki kavimler oluyordum, yine, Göç etmeyi bile başaramıyordum, Senden kaçabileyim diye... Şehirlerin bir cinsiyeti olsa sevdiğim, Mardin, adam gibi adam olurdu. Sen, Mardin olurdun... Ben ise bütün kasveti tutkusundan gelen Bir Ankara gibi, Tüm benliğimle sana aşık olurdum... Tek bir ortak yönü olan iki şehirdik sevdiğim -Mardin'im- Sen de karasal kara iklimlerde Ciğerlerime dolan bir deniz kokusuydun... Yan, dedin. Yanayım, dedim. Sularında boğuldum... Sen, bir duygu olsan, Ben, hissetmeyi unuturdum... Selin'S Görsel, http://www.benkactim.com/wp-content/uploads/2016...

YersiZamansız

Soruların cevapları ile ilgilenirken siz, Ben, cevaplara soru işaretleri koyuyorum. Her bir cevap beş soruya gebe, Çoğaldıkça boğuluyorum... -Güneş battığı için.- Hayır sevdiğim, sen uyuduğun zaman Gece çöküyor bütün saat dilimlerinde Şiirler çakıyor sonra, kullanılmamak üzere Bir çekmece içinde saklambaç oynayan kalemlerimde... Ve kalemlerim böylesi çocuk ruhlu olsalar bile Bir kişinin yüzünü güldüremedim, Oluk oluk yazdığım, kan revan hecelerde... Selin'S

Saatin Dili

Benimle aynı anda doğmalısın, Vücudun, parmaklarını kıpırdattığın ilk anda Bir nota ile başlamalı evrensel müziğine. Sen, ben olmalısın? Aynı yerlerde karşılaşmamış olmanın zehri Etkisini kaybetmeye başladı şu günlerde... Neden Allah bir kadın olmasın? Neden Allah iki kadın olmasın? İki kadın el ele verdiğinde Bir gezegen yaratabilirler bence. Yol yorgunu bir gökyüzü, Kararıp secde eder önlerinde... Ben saatin tik-taklarını dinlerken Bazen verecek cevap bulamam da, sessizce Duyarım sorularını, başım önde hafifçe: -Yapmak istediğin bir şey kaldı mı? Tak. -Umudun azalıyor mu ben geçtikçe? Tik. -Yaraların umurumda değil biliyor musun? Tak. -Zaman merhem olsa şifası dokunurdu kendine. Tik. Sen benimle aynı anda ölmelisin, Aynı gökyüzü altından olmalı yolculuğumuz, Aynı semaya birlikte yükselmek olmalı umudumuz. Bir renk cümbüşü içinde ben surları çalmalıyım sonra Senin elinde ziller, ritimler, sesinde teller, tellerinde sesler... Sen benimle aynı anda ölmelisin, ...

SUFİK

Hayat, fısıltılar duya duya bir çığlığa dönüştüğün Ve üzerinde senin tek bir notayla çizilmiş halinin olduğu bir karalama defteridir. Karalamak yasaktır ve notayı bilmezsin. İşte o an düşersin satırlardan... Satır aralarına saklanmak kolaydır lakin o çizgilere tutunmayı başaramadığın an En yaldızlısından, şatafatlı bir var oluşa teslim vaktin gelmiştir. Dayan. Dayan. Belki seni yanında isteyen, seni herkesten çok sevmiştir. Selin'S

SİYAH IŞIK

Eğer alınmazsan, Bir sözüm var aslında ve bir sızım. Ah benim güz görünümlü, her sabah geç kalan 'günaydın'ım! Eğer sen mavi olmasan, Ben renklere inanmazdım... Peki ya Pasifik'leri pasif, güneşi etkisiz bırakabilir mi bir bakışın? Bırakıyormuş, bana baktığında anladım... Söyle bana, çoklu parıltıların ardından, Ölüm ne renk, yitip gittiğimde ardımda bıraktığım dünyayı yeşille mi boyayacağım? Söyle bana, bir cam şişenin ardından, Sen beni göremesen de, ben senin her baktığın yerde gözüne çarpan o kırmızıyım... Ben, belki de yaşamın benimseyemediği üvey evladı Belki de edebiyatın öz kızıyım. Sense tüm literatürleri eski-yeni, kullanılan-unutulan tüm diller. Bense, işte şimdi, tam da şu an bir sarı kağıt üzerine, seni yazmalıyım. Sözler çok yakışıyor sana, seni sözlerle kuşatmalı ardından hecelerle yıkamalıyım. Seni, içimde yıkmalı ve yeniden yaratmalıyım... Körlerin gözlerinde de görülmez mi hayal kırıklıkları, Duymayan bir insan hatırlamaz mı ruhun şifas...

İKİ CİHAN

Sınırları silinmiş bir hayatın kumsalındaydık ve ay vardı üzerimizde... Dolu dolu ay, boşuna değil. Tesadüf değil; sadece ismi gece olan bir gecede bulduğum, varlık-yokluk arası sendeleyen düşüncelerimin sana akması... Üstelik ben yol göstermemişken. Sen söyle mesela, fotoğraf karesi dediğimiz şey hayatı sınırlar mıydı veya fotoğraflar uçsuz bucaksız mı olmalıydı? Sen yanımda ol, ben silerim karelerin çizgilerini ya da belki silinir kendiliğinden... Ben seni uyanık bir bilinçle sevemem, uyutmamız lazım benliği Çünkü, kim ne derse desin, sadece bir kez ısırılmış bir elmanın, şarapla uyumuydun sen. Çünkü, kim nasıl severse sevsin, bir elma seni sevemezdi, bilirsin hikayeyi Çünkü, yalnız bir kez ısırılmış bir elmanın kokusuydun sen... Bakışların demiştim, farklı bir incelik var Bir gizem, bir sır ya da bir esrar... Hepsi de aynı anlama gelirdi oysa, eksilmesin bakışlarında O artçı parıltılar... Bir gün sevdiğim, bir gün En güzel şiirimi yazıp senin için, veda ederken dünyay...

OLGULARIN KARNINDA YANAN

Yosun kokan her bir satırımı denizi olmayan şehirlerde yazdım, Olsun diye başlayan bütün kabullenişlerimi lanet olsun deyip içime akıttım... Bir şeylerin ters gitmesi, yerinde saymasından iyiymiş mesela bunu anladım Çin mitolojisindeki Koi balıklarının en sonunda ejderha olduklarına inanırdım Güçlü akıntıların tersine yüzmek onları güçlü kılardı çünkü ve ben, Bir cam fanusun içindeki fazla sevgiden ölebilecek bir Japon balığıydım. Çin efsanelerine inanan, çekik gözlü ama kendini asla tanımayan... Her bir hissimle birlikte, kolyeden kopan inci taneleri gibi dökülüyordum... Sonra her şeyi yazan, tüm evreni bir şiire sığdırabilen ben, Aşka, anneme ve babama o koca sözlüğün içinden, bir terim bulamıyordum... Ruhumu geceye emanet edip, bedenimi uykusuz işkencelere mahkum ediyordum. Ezan sesiyle bir yaprak hışırtısı arasındaki farkı sorguluyordum... Sonra sonra, Yaprak oluyordum, bir gecenin ezansız vaktinde yere düştüğüm zaman Dalımdan ayrılıp, varlığımı ağlıyor ve hiç var ol...

Bir Kadeh Daha

Artık Sevmiyorum Ba(ş)lıkları

Çocukken alıştığımız gibi devam ediyordu hayatım, Çünkü biz sesi bile çıkmayan bebekleri uyutmaya çalışıyorduk küçücük dizlerimizde... Olmayan sobalara kesilmemiş ağaçlar atıp yanmasını izliyorduk, Hatta benim bir battaniyem vardı, turuncu, yarım, yaprak desenleri üzerinde Ben onu çırpamazdım, üzerinden yapraklar dökülmesin diye... Bir şeyler yine sahteydi çocukluğumda ama mutluydum... Olmayan aşkına tutunup, olmayan bir adamı seviyorum şimdilerde. Bazı şeyler kadar sahte olan bu durumda şimdi neden mutlu olamıyorum? Beş yıl kalmıştı otuz yaşıma, Nereden bakıldığına bağlı olarak çok genç ve çok yaşlıyım... Elimde dolunay çizelgesiyle geçişini izlerken ayların Aylar kendine yuva edinir kaplumbağa kabuklarını bayım Çığlardır parlayan gökyüzünde, Yıldızlar soğuktur aslında, Bir başka gezegende bile siz varsanız hayat vardır Ben yine kelimeleri yanarken soğuktan donan bir şehirde Sizin verdiğiniz nefesleri almaktayım... Üç defa da öldüm üstelik, gerçek birer ölümdü h...

Hatalarla Söyleşi

Hafif bir rüzgar vardı, Yeni uyanmışım gibi uykudan... Bir damla ıslattı yanaklarımı, Vazgeçişim gibi ılık, aldığım kararlardan... Oysa bir karar değildi seni sevmek Bir karar oluşturamazdı insan, istemsiz saran duygularından... Çok yavaş aşık olup, aniden vazgeçen insanların tersine Ben birdenbire aşık olup senelere yaydım vazgeçişimi. Ve bu his tam olarak Kalbime batan binlerce iğneyi Tek tek çıkarmaya çalışmak gibiydi... Belki de daha derine saplıyordum istemeden Çıkarmaya çalıştığım her an seni... Ve belki de yaptığım en büyük hataydı Çok ince notaları kıymetini bilemeyecek insanlarla dinlemek... Ve belki ikinci büyük hatayı yaptım Bendeki seni, o süslü aynalardan sana göstererek... Selin'S Görsel http://aklinizikesfedin.com/wp-content/uploads/2016/12/pins-in-heart.jpg adresinden alınmıştır.*

0202 SABAHI BEKLEMEK

Gözlerimdeki seni durulamak için Şehirde karanlık bir sokak aranılan yerindeyim hayatın... Belki yarım kalan bir şeylerin acısıydı sesin Sen ki, bana hiç gelmemiştin Sen ki, her gün ve her saat benden gittin... Ömrümde beşinci mevsim olamazdın Ama merak ediyorum, Sendeki yaz ve kış mevsimlerinin Geçişlerinde öldüren bir keskinliğin kurbanıyım. Keşke aralara baharlar serpiştirebilseydin, Belki o zaman bu kadar hastalanmazdı kalbim... Bir duadan sonra, buz tutmuş bir yeryüzünü  Isıtan nefesinden çıkıp, Tanrıya karışmak istiyorum... Hayata küsen her aşık için bir damla gözyaşı, Çocuğundan önce ölen her baba için bir tespih başlığı, Uyuyamayan her çocuk için bir masal kitabı, Yağmurlardan sonra umut olsun diye yedi renk gök kuşağı, Kirlenmiş bütün yürekler için bembeyaz bir saflığı, Günün yorgunlukları için birer kahve fincanı, Yaralarını gizlemek isteyen herkese yara bantları, Oyuncağı kırılan her çocuğa bir tane Japon balığı Bırakıp gideceğim ve ardımda bır...