Ana içeriğe atla

TOZ TUTAN HAYATLAR

O yerdeyim,
Birden biri çıkarınca, birinin kaldığı;
Toplayamamanın içimdeki ağrısı
İkinin, birin yarısı olduğu
Bugün, geçmişin yeniden başladığı
Küs hayatların mezarlıkta barıştığı
Cihanın güneşi aydınlattığı bir yer burası...
O yerdeyim.
Öyle bir yer ki
Tüm tezatların ana vatanı...
Görmüyor insanlar, güneşlerin battığını
Geceye bırakıyorlar ısınmayı
Ve ısı kaynağı zannediyorlar yıldızları...

Ben ağlardım okurken, yazdığım satırları
Çünkü gözyaşları, bazen şükür dualarıydı,
Çünkü haberim yoktu yazabildiğimden
Çünkü, ben bilmezdim kalem tutmayı...
Sevmezdim de dilimin ucuna kadar gelen kelimeleri
Düşünüp, susup sonra yutmayı...
Öylesine bir yerdeyim işte; unutmuşuz bir kenarda anlaşılmayı.

Üstelik, artık kararmıyor çaydanlıkların altları
İnsanlar çay kullanmıyorlar...

Basma entariler ve top top kumaşlar da
Horozlu şekerler ve leblebi tozu gibi
Çok oldu tedavülden kalkalı...
Hala bağırıyor sol kulağımın dibinde
Pala bıyıklı, heybetli bozacı.

Şiir yazdım, okunmadı, hikayeler hiç tutmadı
İkisini birleştirip şi-kaye yazdım bende
Sonunda t olmadan hem de...
Okuyanların beyninde patladı...

1988 yılının baharıydı,
Yine vardım ben ve yaşım on altıydı.
Ve ben filmleri eleştiriyordum,
Filmler 2030 yapımı...
Tanrım, bu nasıl bir zaman karmaşası?!
Söyleyin, ben nasıl sıkılmadan yaşayacağım
Böylesine uzun bir hayatı?
Öyle bir yerdeyim, toplatılmış tüm mezarlıkları
Yaşıyorum ve yazıyorum uçsuz bucaksızlığı...

Çok gelişti teknoloji çağımda,
Geçen gün bir haber duydum,
Üzerine yazı yazmaya yarayan beyaz şeyler yapmışlardı
Kesip kesip ağaçları!
Helal olsun bulana,
Onu yaratmak mı olmuştur acaba
Doğanın en büyük pişmanlığı?
Çekin yeşillerin üzerinden, şu kıskanç bakışları...
Yeteri kadar sessiz kalmadık mı?

Ayaz vardı o gece.
Ay, az vardı.
Oysa biz izlemeyi umuyorduk gönlümüzce
Umutlar azaldı
Gönlümüz ayazda kaldı.

Uzun tutmak şiiri... Bu acemilik midir?
Başaramıyorum hislerimi birbirine bağlamayı
Bir düşünceyi toplayamıyorum diğeri ile
Zaten toplayacak olsam sıfır kalırdı...
Çelişirdi ikinci düşümcem, ipin ucundaki ilki ile...
Bir tezat daha ortaya çıkardı,
Yeterince yokmuş gibi sanki dünya üzerinde.

ŞiirlerBanaYuva,
ŞiirlerHapisHayatı...

Selin'S


Görsel http://www.bilgiverelim.com/wp-content/uploads/2015/06/London-Eye-Wallpaper-1050x525.jpg adresinden alınmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KÜLLERİ YAKAN DİYALOGLAR

Selin: Ben, Şiirlere ve yazılara isim bulmakta usta olan ben, Hissettiğim şeye bir ad bulamamakla birlikte, hissediyorum. Hislerim hala yaşıyormuş. Hadi kutlayalım bunu, bu gece ölmeyen hislere içiyorum. Ve aynı şarkıyı, aynı kişi için defalarca kez üst üste dinliyorum. Umut: Aynı şeyi aynı kişi için her gece hissetmekten farkı ne ki? Aynı insana yazmıyor muyuz ömrümüz boyu tüm şiirleri? Selin: Hissettiğin an, içinde yaşıyorsun bir şeyleri. Kaldı ki bence öylesi daha iyi, bazı şeyler bilinmemeli. Umut: Tavandaki karolari saymaktan gözlerim bozuldu. Biraz da sesim kısık şarkı söylemekten bağıra bağıra. Görüyorum... Selin: Göremiyorum. Ne alfabedeki harfleri, ne yazdığım şiiri... Ne hislerimi ne bir gün sonrasını… Boğuluyorum. Umut:  Bak, şimdi karanlık ama yine doğacak güneş. Biz dursak da dönüyor dünya, biliyorum. Yıka yüzünü okyanuslarla, dağlara tutun, taşları sevmiyorum. Kalk hadi. Selin: Okyanus güneşin yakıcı sıcağına da...

Artık Sevmiyorum Ba(ş)lıkları

Çocukken alıştığımız gibi devam ediyordu hayatım, Çünkü biz sesi bile çıkmayan bebekleri uyutmaya çalışıyorduk küçücük dizlerimizde... Olmayan sobalara kesilmemiş ağaçlar atıp yanmasını izliyorduk, Hatta benim bir battaniyem vardı, turuncu, yarım, yaprak desenleri üzerinde Ben onu çırpamazdım, üzerinden yapraklar dökülmesin diye... Bir şeyler yine sahteydi çocukluğumda ama mutluydum... Olmayan aşkına tutunup, olmayan bir adamı seviyorum şimdilerde. Bazı şeyler kadar sahte olan bu durumda şimdi neden mutlu olamıyorum? Beş yıl kalmıştı otuz yaşıma, Nereden bakıldığına bağlı olarak çok genç ve çok yaşlıyım... Elimde dolunay çizelgesiyle geçişini izlerken ayların Aylar kendine yuva edinir kaplumbağa kabuklarını bayım Çığlardır parlayan gökyüzünde, Yıldızlar soğuktur aslında, Bir başka gezegende bile siz varsanız hayat vardır Ben yine kelimeleri yanarken soğuktan donan bir şehirde Sizin verdiğiniz nefesleri almaktayım... Üç defa da öldüm üstelik, gerçek birer ölümdü h...

İyiliğimde

       Yıkanmış gri beton merdiven kokusunu içime çekerek, soyulmuş duvarlarını izlediğim apartmanı kat be kat aşıp, anlamaya çalışıyorum. Yıpranmışlığı kadar yıkanmış, sorduğu kadar soyulmuş boyaları. Yüzümün akmış rimelleri ve ağladıkça artan gözyaşı kokusuyla; ben bir apartman mıyım? Her katımda farklı hayatlar, derinlerimde huzursuz fareler ve kaçık solucanlar ile ben de böyle sıkıcı mıyım? Yeni yıkanmış bir merdiven kokusu kadar yanıltıcı hayatım.      İyiyim. Hiç içmemiş olana, rakı kokusu kadar iyi. Kalbimi şöyle bir söküp, helallik aldıktan sonra bitirecek kadar iyi... Üzerimden bir motor geçmiş de "Bu da mı gol değil?" demiş olacak kadar iyi... Hâlâ sevgisizce yaşarcasına öylece... Sarı bir şiirde sadece "öylesine" kelimesine aşık olacak kadar iyiyim ve olmak istemeyecek kadar. Henüz hayata geçememiş planlar kadar, yanlış alınmış kararlar, yanlış anılmış şairler gibi, bundan sonraki yaşanacak yıllarda yanıp, hiç sönmeyecekmişçesine iyiyim. Teş...