Ana içeriğe atla

OLGULARIN KARNINDA YANAN

Yosun kokan her bir satırımı denizi olmayan şehirlerde yazdım,
Olsun diye başlayan bütün kabullenişlerimi lanet olsun deyip içime akıttım...
Bir şeylerin ters gitmesi, yerinde saymasından iyiymiş mesela bunu anladım
Çin mitolojisindeki Koi balıklarının en sonunda ejderha olduklarına inanırdım
Güçlü akıntıların tersine yüzmek onları güçlü kılardı çünkü ve ben,
Bir cam fanusun içindeki fazla sevgiden ölebilecek bir Japon balığıydım.
Çin efsanelerine inanan, çekik gözlü ama kendini asla tanımayan...

Her bir hissimle birlikte, kolyeden kopan inci taneleri gibi dökülüyordum...
Sonra her şeyi yazan, tüm evreni bir şiire sığdırabilen ben,
Aşka, anneme ve babama o koca sözlüğün içinden, bir terim bulamıyordum...
Ruhumu geceye emanet edip, bedenimi uykusuz işkencelere mahkum ediyordum.
Ezan sesiyle bir yaprak hışırtısı arasındaki farkı sorguluyordum...
Sonra sonra,
Yaprak oluyordum, bir gecenin ezansız vaktinde yere düştüğüm zaman
Dalımdan ayrılıp, varlığımı ağlıyor ve hiç var olmamış gibi, hayatı seyrediyordum...

Bir de satır aralarında seni seviyordum...

Ben, parası bir simit ayrana yetmediği için gizlice yardım yapılan çocukları,
Annesi babası yerin altında ve bulutların üstünde olduğu için,
Mutlu aile tablolarına dayanamayan her bir insanı,
Kendi aşkıyla içten içe kor olup da mutlu görünmeyi başaranları,
Yıkılacak gibi duran duvarlarla, içinde ders anlatılan okulları,
Sorulmamış soruları, kendi dilimden farklı dillerdeki şarkıları,
Nedenselliklerin karnında çığ gibi büyüyen haksızlıkları....
Anlıyordum.

Anladığım anda sevmiyordum hayatı, bir kenara bırakıveriyordum
Ve o hayatın içinde yine seni sevmeye devam ediyordum...

Deniz kabuklarından herhangi bir ses gelmediğini öğrenene kadar mutluydum,
Aydınlığın gün içindeki önemini ise bir türlü anlamamakla beraber
Geceleri, izbe sokakların içinde kah bir ışık görüp, kah kaybediyordum
Pamuk şekerlere değiştirmiştim mızraklarımı,
Yıllar geçtikçe özünü koruyan bir değişimin kırık merdiven basamaklarını
Hiç ilerlemiyormuş gibi dikkatlice tırmanıyordum...
Olmazların kirli parmaklarında duran bir sigara gibi tütüyor
Masum bir çocuğun ağzından çıkan bir buhar oluyordum...

Ve ben tezatlarıma rağmen,
Ve ben tezatlarına rağmen
Seni seviyordum...

Selin'S


Görsel http://img03.blogcu.com/images/g/o/z/gozdeozveren/fd877ce9ba62fbc1cb109f7969355c1d_1318500917.jpg adresinden alınmıştır. *

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KÜLLERİ YAKAN DİYALOGLAR

Selin: Ben, Şiirlere ve yazılara isim bulmakta usta olan ben, Hissettiğim şeye bir ad bulamamakla birlikte, hissediyorum. Hislerim hala yaşıyormuş. Hadi kutlayalım bunu, bu gece ölmeyen hislere içiyorum. Ve aynı şarkıyı, aynı kişi için defalarca kez üst üste dinliyorum. Umut: Aynı şeyi aynı kişi için her gece hissetmekten farkı ne ki? Aynı insana yazmıyor muyuz ömrümüz boyu tüm şiirleri? Selin: Hissettiğin an, içinde yaşıyorsun bir şeyleri. Kaldı ki bence öylesi daha iyi, bazı şeyler bilinmemeli. Umut: Tavandaki karolari saymaktan gözlerim bozuldu. Biraz da sesim kısık şarkı söylemekten bağıra bağıra. Görüyorum... Selin: Göremiyorum. Ne alfabedeki harfleri, ne yazdığım şiiri... Ne hislerimi ne bir gün sonrasını… Boğuluyorum. Umut:  Bak, şimdi karanlık ama yine doğacak güneş. Biz dursak da dönüyor dünya, biliyorum. Yıka yüzünü okyanuslarla, dağlara tutun, taşları sevmiyorum. Kalk hadi. Selin: Okyanus güneşin yakıcı sıcağına da...

Artık Sevmiyorum Ba(ş)lıkları

Çocukken alıştığımız gibi devam ediyordu hayatım, Çünkü biz sesi bile çıkmayan bebekleri uyutmaya çalışıyorduk küçücük dizlerimizde... Olmayan sobalara kesilmemiş ağaçlar atıp yanmasını izliyorduk, Hatta benim bir battaniyem vardı, turuncu, yarım, yaprak desenleri üzerinde Ben onu çırpamazdım, üzerinden yapraklar dökülmesin diye... Bir şeyler yine sahteydi çocukluğumda ama mutluydum... Olmayan aşkına tutunup, olmayan bir adamı seviyorum şimdilerde. Bazı şeyler kadar sahte olan bu durumda şimdi neden mutlu olamıyorum? Beş yıl kalmıştı otuz yaşıma, Nereden bakıldığına bağlı olarak çok genç ve çok yaşlıyım... Elimde dolunay çizelgesiyle geçişini izlerken ayların Aylar kendine yuva edinir kaplumbağa kabuklarını bayım Çığlardır parlayan gökyüzünde, Yıldızlar soğuktur aslında, Bir başka gezegende bile siz varsanız hayat vardır Ben yine kelimeleri yanarken soğuktan donan bir şehirde Sizin verdiğiniz nefesleri almaktayım... Üç defa da öldüm üstelik, gerçek birer ölümdü h...

İyiliğimde

       Yıkanmış gri beton merdiven kokusunu içime çekerek, soyulmuş duvarlarını izlediğim apartmanı kat be kat aşıp, anlamaya çalışıyorum. Yıpranmışlığı kadar yıkanmış, sorduğu kadar soyulmuş boyaları. Yüzümün akmış rimelleri ve ağladıkça artan gözyaşı kokusuyla; ben bir apartman mıyım? Her katımda farklı hayatlar, derinlerimde huzursuz fareler ve kaçık solucanlar ile ben de böyle sıkıcı mıyım? Yeni yıkanmış bir merdiven kokusu kadar yanıltıcı hayatım.      İyiyim. Hiç içmemiş olana, rakı kokusu kadar iyi. Kalbimi şöyle bir söküp, helallik aldıktan sonra bitirecek kadar iyi... Üzerimden bir motor geçmiş de "Bu da mı gol değil?" demiş olacak kadar iyi... Hâlâ sevgisizce yaşarcasına öylece... Sarı bir şiirde sadece "öylesine" kelimesine aşık olacak kadar iyiyim ve olmak istemeyecek kadar. Henüz hayata geçememiş planlar kadar, yanlış alınmış kararlar, yanlış anılmış şairler gibi, bundan sonraki yaşanacak yıllarda yanıp, hiç sönmeyecekmişçesine iyiyim. Teş...