Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Şubat, 2016 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Elim...

Yaptığın, durup durup o gözlerle ruhuma ateş etmek, öldüğümden emin olmak için. Ruhuma el fatiha... Söylediğin, büyük belirsizlik, bir kör kuyu, dibini görmediğim. Diline el  insaf... Kalbine bir yudum sevgi dökemedim, artık aydınlık da değil gecelerim. Sen, elin oğlu, Yabancı olan el! Kangrenli olan, koparıp atarsam ferahlayacağım elim... Durum vahim, durum elim... Kendime kendimden hediye şarkılar gönderdiğim radyo yasaklanmış, Ve yok olmuş ne zamandır, ülkeler, gezip görmek istediğim... Selin'S
Baba, ben yine içinden çıkamayacağım işler açtım başıma. ''Hassassın, inciniyorsun, koru kalbini'' demiştin ya, şu sıralar öyle bir kırık ki kalbim, parçalarını arıyorum. Öyle bir dağılmışlar ki dört yana, hiçbirini bulamıyorum. Bazıları sadece yanmaktan korkar, bazılarıysa sadece ateşi izler... Kimi insanlar ateşi 'hisseder'. Bir de sağlam görünüp, içten kora dönenler var, baktığınız zaman göz bebeklerinin içinde alevler titrer... Hepsini aynı anda yaşıyorum. Ateşi izlemekten zevk alırken, alevleri yüzümde hisettiğim an yanmaktan korkuyorum. Yo, benden başka suçlu yok, sorma ısrarla. Bu sefer, kimseyi suçlayamıyorum. Sadece biraz yoruldum. Biraz da yönümü kaybettim sanki, ışığı bulamıyorum. Kelimelerim de harap oldu o yangında, yenilerini alır mıyız bilemem ama, artık altı yaşımdaki gibi, ilgi ile şımarmıyorum.

Çöl Ayazları

Kalp, akla "sev" emrini vermez; bu yüzden maşuk aklını iki kişilik kullanmak ve paylaşmak zorundadır. Evet, âşık olma eyleminde kalbin verdiği bir talimat yoktur; ironi de burada başlar zaten. Esasında kalp, akla talimat vermeyi bıraktığı anda özgürlüğüne kavuşmuş, havalanıp uçmuştur. Açmıştır beden denen o kalbin kapısını, bir başka ruhta hayat bulmuştur. Dönemez de gittiği yerlerden. Kalbin bir pusulası, aklın da ona yol gösterebileceği bir haritası yoktur. En nihayetinde kalp, kaybolmuştur. Bazen, herşeyi bırakıp risk almak istersin. Bazen, o "bazen"ler senin hayatının dönüm noktası olur. Bazense hatalar zincirinin ilk halkası... Bilemezsin. O ilk adım atılmalıdır eğer ilerlemek istiyorsan; mücadeleyse istediğin, o kan akacaktır. Düşünemezsin. Dedim ya, aşıksan aklını günlük işlerine bile dahil edemezsin. (Ha, çocuk değilsen ve aşıksan, hayat hiç de öyle Cedric'on gördüğü gibi güzel falan değildir. Bunu da sonradan fark edersin.) Ağır yaralardır içinde açıl...

Sır Bu

Sana bilmek istemeyeceğin bir sır vereceğim; dıştan bakıldığında ilham gibi görünen şey, özünde, içimde açtığın derin yaralardır ve ben her defasında kendimi zorlayarak onların kabuk bağlaması için merhemler sürerim üstlerine. Yan etkileri çok, isimleri klişe olan merhemler. "Başkaları" merhemi, "unutmak" ya da "zaman" merhemi... Fazla zaman geçmez, en fazla bir gün sonra tatlı tatlı kaşınmaya başlar kalbimin üstüne tutan kabuk. Elim, ayağım, gönlüm rahat durmaz işte; deli gibi hatırlar, umursamadan kaşır ve eskisinden daha çok kanatırım. Yani "sorun sende değil, bende" sevdiğim. Senin için sevmek, bir sorun. Yani sevmek, benim aklımdan zorum. Seni korkutup uzaklaştıran o his, benim hem sancılarım hem de içimdeki umudum... Erkekler gerçek anlamda boğularak ölmezler, bilir misin bunu? Bizlerse sık sık boğulur, bir kaç kez -kimbilir kaç kez- ölmüş olsak da yeniden diriliriz kendi küllerimizden. Yine devam ederiz yaşamaya, inatla, kaldığımız yerd...

Yalın

Abartılı hisler yaşıyorum,yargılama hakkı vermeden kimseye... Hem korkak hem cesurum aşkta, hangisi işime gelirse... Aklına bile gelmediğimi, sevilmeyip özlenmediğimi bile bile Hem özlüyorum, hem boğuluyorum şehrin sensizliğinde. Belki soruyorsundur kendine, ''bir insanı tanımadan sevmek mümkün mü'' Peki ya yaşadığını sandığın anları boşa harcadığını hiç düşündün mü? Sen gerçek zulümü, ölümü, tekrar dirilmeyi, sevmeyi, daha önce hiç gördün mü Sen bıraktın mı bir kıyısız denizin kıyısına, koparıp içinden gönlünü? Peki sen bir insanı tanımadan doldurabilir misin onunla Kalemini besleyen yaşam sözlüğünü? Selin'S

Ben Aslında Yokum :D

Şimdi, bize son sürat bir cesaret gerek mutlu olmak için. Biraz bana, biraz da sana huzur gerek, hayat karmaşasında, Her şeyi göz ardı edip, alışmak gerek, yaşamak gerek Hürriyet bir de, dolu dolu hürriyet, torbalar dolusu adalet eşliğinde Sonrasında uzanıp tadını çıkarmak gerek zaferimizin. Uzaktan izlemek gerek her şeyi, akması için zehrimizin... Selin'S

Kayıplarda Mutluluk

Hiç bitmeyecek bir çocukluğumuz olsaydı, Çocukken de hiç bitmeyen horozlu şekerlerimiz... Asla kaybolmayan bilyelerimiz olsaydı... Biz yaşlandıkça güçlenseydi kemiklerimiz, Rengimiz hiç solmasaydı... Bir kesme şeker ile kestane şekerinin karakter farkı olmalıydı, Senle ben gibi Ankarayla nem gibi... Sen bu şehirde olmasaydın mesela, Söylesene yaşamın tadı kalır mıydı? Kaybetmeden, üzülmeden, ölmeden yaşasak, Sevgiyi hiç tatmasak mesela, Nasıl anlardık hayatın anlamını?... Kayıplardadır mutluluk, bazen kaybetmektir, Bazen kaybolmak, bakışlarının sularında, Bazen sadece gözlerinin değdiği bir yazı, İnan ki sadece nefes alman bu şehirde, Saçlarını okşayıp sevindirir, bir bedende yas tutan Karşılıksız bir aşkı... Selin'S

TEİN HALLERİ

Ancak bir şeyi istemek ve istememek arasında fark kalmadığı zaman, o şeyin kendisi oluruz. Bu arada, ''bir şeyi ne kadar çok istersen, ondan o kadar uzak kalırsın'' gerçeğini de gözardı etmemek lazım. Düşündüğümüz zaman ''çelişik'' diye adlandırdığımız, birbiriyle alakası olmadığını düşündüğümüz her şeyin arkasında muhteşem bir ilişki var. Hayata ilişik her şey aslında çelişik deyip konuyu kapatmak isterdim fakat mevzumuz derin... Fazla derin, birkaç cümleyle konuyu kapatmak için... İstemek, istediğini elde etmek ve mutlu olmak sebep-sonuç döngüsüdür. İstemek, daha çok istemek, elde edememek, isteğin artması ve yine de mutlu olmak mı? Teinin yan etkisidir efendim. Ya da hayatın çelişkisidir; aslında çelişki dediğimiz şey ise hayatla insanın ilişkisidir.  Kafanız mı karıştı? Açıklık getireceğim; mutsuz oluyoruz çünkü, çok istediğimiz şeyler için biz, biz olmaktan çıkıyoruz. Kendimizden tavizler verip değişiyor, kendi çemberimizin dışına çıkıp uzaktan uza...

YÜZÜN HATRINA

Tam da yüzüncü gün... Tam da yüzüncü yazımsın... İçimdeki sızım, göz pınarlarımda kalan Akıtmaya kıyamadığım yaşımsın, Ve genç yaşımda oluşan, Kalp rahatsızlığımsın. İşte, tam da şu an, bir kitap oluşturabilirim senden, Kendi yazdığım fakat bir kez bile okumadığım... Bir kitaba hapsetmeye de kıyamadım, Yoksa yazardım. Anlatırdım seni kendi gözümden, Fakat kimse görmez bilirim senin simanı, Benim sana baktığım yerden... Tam da şu anda, Tam şuramda kalan sızım, Söyle, nasılsın? ''Bir gün bir çılgınlık edip, seni sevdiğimi söylesem'' Söyle bana kızar mısın? Bir şişenin dibinde sonu gelmeyen, Müzeyyen Senar tınılarına yakışan efkarlarsın... Selin'S

Geçemeyen Zaman Kipi

Ben sana aşık olduğumda, Üç saat erken aydınlanırdı gün... Bense sana sessiz bir ''gün aydın''  gönderirim Karanlığın içinden, içten içe... Sen duymazsın bilirim, İçimde kalır söyleyemediğim her harf ve her hece Büyürler, git gide... Ben sana aşık olduğumda Geceleri uyku tutmaz, geceler haram olur sonra Neyi sevip sevmediğini de bilmem oysa ama Hani dolunayı herkes sever ya Ben de oturup pencerenin yanına Dolunayı beklerim... Sırf senin için öyle bir ay doğar ki gecenin karnından, Ben görmeyeli bu geceler ne çok kilo almış deyip İç geçiririm... Ben sana aşık olduğumda, Her sokak, her köşe başı ''ho şgeldin'' der gibi, Öyle bir iyimserim Bakma yazılarımın hüzünlerine, Ben görünürde tam bir neşe abidesiyim. Aşk denen şu kavram, biraz da hüzün taşır içinde; Tüm günümde, her işimde-gücümde her güç-işimde Ben biraz sendeyim, Bu yüzden biraz da kederliyim... Ben sana aşık olduğumda, Sandığımdaki gücenmiş anıları yitirdim Vardır ba...

Kaçışlara Dair

Kaç istersen, çünkü ben farklı severim, farklı yaşarım, yüzerken görülmemek isteğiyle derinlere dalarım... Dalarım hayaline bazen, bazen de durduk yere adını anarım. Kaç benden, çünkü ben hem yıpranır hem yıpratırım seni... Anlatamam, anlayamazsın ve anlamak istemezler bunu ve herkes aynısını yapar; ama sen yine de kaç,çünkü başka türlü, vazgeçemem senden...Belki de hayatım, yapayalnız yaşamam ve sayfalar dolusu yazı yazmam için tasarlanmışken ben boştan yere düşünüyorumdur senin için var olduğumu... Kaç benden sevdiğim, sana derin bu sular, sana ağır bu hisler... Taşıyamaman beni de üzer, yaşayamamanın üzdüğü gibi. Gitmem lazım bu şehirden. Selin'S

Limonlu Gece

Anne, kediler bizden önce mi uyur? Masum kalan kim varsa aşktan ve benden başka; anne, bana onları bul... Bir zamanlar sevmezdim kedileri de, ne zaman sevmeye başladığımı hatırlamıyorum. Bir zamanlar ben, onu da tanımıyordum... Şimdiyse hiç bir anını unutamıyorum. Bir zamanlar anne, Tek kaygım uzamak ve arkadaş edinmekti hayata dair, Şimdilerde, Hayata tutunamayıp kaymaktan korkuyorum. Olur da kayıp düşersem Ahmet Kaya'nın dediği gibi "Beni Bul Anne"... Yasamak istiyordum çünkü, delice... Sahi kediler uyur mu bizden önce? Ya da aşk durulur mu kalpten sevince...? Anne, bil ki sana hiç söylemediğim şeyler var benim, Sandığın kadar şeffaf değilim... Mesela, en güzel uyanma şeklidir anne öpücüğü ile uyanmak. Ben bunu sana hiç söylemedim. Sen, bilsen benim korkularımla belki alay edersin; Sevdiğim her insanı, bir gün sonra görememekten, Aradığımda bulamamaktan, bir kez daha sesini duyamamaktan Ödüm kopar benim. Ve ne tuhaftır ki o...

492. Frekans

''Sen bu mektubu okuduğunda'' diye başlayıp, yazarın mekandan uzaklaşmasıyla devam eden mektuplar gibiyim, sen o şiirleri okuduğunda, içimde çoktan ölmüş olacaksın. Ya da sen öyle bil. İçimde öldüğünü san, sadece bir isim olarak kaldığını zannet, buna ihtiyacım var, bak bağlı cümlelerim özlerinde çok kısa, sözlerinde çok net...Güzel yüz hatlarını ve düzgün karakterini de alıp, o doğduğun toprakları terk et,... Selin'S

173. frekans

Söylesene, kim sürdü bu bardağa bu zehri, Nedir benimle dertleri, Neden yine kırmızı? Kar da yağmazdı oysa bu mevsimde buralara, Her yer kar revan Her yer kan-sarı... Zaten yokluk çektiğim bu topraklar, Asla benim olmadı... Selin'S

Gece'den Kıssa

Farz et ki ben, seni hiç sevmedim Farz et ki sana ölmedim, sadece yazdım yazabildiğim kadar... Niyet etmeliyim kalbime kanatlar takmaya, Öyle bir niyet ki, uçuversin günahlarımla ağırlaşmış şu kalbim... Ben bilirim, iyi niyetlere kesilen cezaları Ve bilirim sevmenin o sayfalar dolusu günahını Ama anlam veremem, sevemediğim gibi cezaları; Sevemedim gitti bu aşka yazılan anlamsız günahları... Kaderden torpilli bir başka kadının sana yakın olacağını Ya da asla benim sevgimin sokağından geçmeyeceğini -Beni hiç sevmeyeceğini bildiğim gibi- Bilirim, Ama işte, sükut altındır derler ya, Bazen susmak en iyisi. Bazen, uçmak en güzeli... Selin'S

İNTRO-4

Anlamı aşktan daha ince bir şey yoktur. O yüzden de açıklanamaz, kontrol edilemez, karşı durulamaz, yön verilemez. Aşığın derisi yüzülmüş gibidir. Tahammül ülkesi yıkılmıştır. Paramparça olmuştur. Halbuki aşk, başka ne olsundu hayatın mazereti? Ama aşık kendi kendinin şahididir. Ve aşık her zaman uzakta ve tek başına kalmaya mahkumdur.  Çünkü vuslat varsa aşk yoktur. Vuslat varsa aşk yoktur... Şubat-4. bölüm

İNTRO-3

"Hayatlarımız çoğu zaman uzun bir uyku gibi geçer Ancak eninde sonunda uyanmamız gereken bir zaman gelir Bazen bir kabusa uyanırız O kabus hakikatin ta kendisidir Çoğu kez hiç uyanmasaydım deriz Ama sonuç ne olursa olsun O derin uykuda kalmak kendi cehenneminin duvarlarını örmektir Çünkü cehennem acı çektiğimiz yer değildir Acı çektiğimizi kimsenin duymadığı yerdir Haykırırsın kimse duymaz Uyanmak istersin uyanamazsın İnkar etmeden yada aklını yitirmeden gerçekle yüzleşecek cesaretin yoktur Ama bir gün biri çıkar ve hakikate uyanman için bir sebep olur Bunun kim olduğunun hiçbir önemi yoktur Sen uyandığında o halen orada olacaktır Hadi gözlerini aç Gözlerini aç... Herkesin yeni rüyalar görmeye hakkı vardır" Şubat Dizisi 3. Bölüm

S'olmasın Kırmızılar

Kolay gibi görünse de sen okurken, aslında epey güç isteyen bir eylemdir yazmak...Zordur bir kağıda dökmeye çalışmak,  ne varsa sustuğun...Epey harap eden nafile bir çabadır, aramak çıkmaz sokaklarda bir insanı, yollarında kaybolduğun... Yolun sonundayımdır belki, belki de Son'un yolunda. Ve bir kaç akşam daha görecek kadar yaşayıp, biraz daha yazabilmek tek umudum, onun adıyla... S'onun hakkında... Zordu yazmak, yaşamak gibi; zorlanıyorduk. Bu yol biterken hangi durakta nasıl duracağımı da bilmiyorum ben, yalnız mı? yorgun-mağrur-eksik ya da dimdik? Aslına bakarsan hepimiz, her insan gibi, özümüzde iyiydik... Anlamsal derindik sadece, yaşamsal değil... Yüzeysel yaşardık, yüzmeyi bilmeden. Durgun sular ararken durulup, yanlış kalplerdeki abartılı tahtlara kurulduk. Biz yaşarken nefes alıyor muyduk? Sahi, nefes almayı yaşamak sanıyorduk... Öyle ya da böyle, bölümlerini amaçsızca bitirip üst seviyeye geçtiğimizi sandığımız anda, öldüğümüzü fark ettiğimiz saçma bir oyunun, dayanı...

ANLATILAMAZLARDAN MISINIZ

Hayatını hiç etkilemediğin birine,  ''gittiğinde şehrin ne kadar boş, sokakların alabildiğine kasvetli ve gündüzlerin zifiri olduğunu''  anlatamaz insan. O'nun bölgesini krallık kıldığını, geri kalan tüm dünyayı dev bir çöplük varsaydığını anlatamaz. O'ndan öncesinde hep başka hayatlara yazıp, başka acılara içtiğini; ilk kez kendini satırlara dökebildiğini... Anlatamaz insan, kendi sesinden onun gözlerine bir kaç damla şiir akıtmadan sevdayı; gözünden yaşları akıtır da boştan yere, dilinden akıtamaz hislerini, ''anlamaz'' diye... İnsan, cesaretini toplayıp, o cesareti bir arada tutup, tüm yükü sırtına alıp konuşabildiğinde, karşısındaki hiçbir zaman tam olarak anlayamaz, keşfedememiştir çünkü, ölçüsü olmadığını aşkın; kalbe bir sınır koyulamaz... Durup dururken birinden bir kürek verip, hiçbir rotası olmayan sentetik aşk denizinde kürek çekmesini isteyemezsin. O, içinde yüzdüğü denizleri tuzlu sular sanır da, senin ağladığında gözlerine gökyüzü...

Akşam Perisi

Ben söylüyorum, gördüğüm andan beri seni, Aşk üzerine söylenmiş ne varsa, hepsini... Sonra birden zaman duruyor, ben kaybediyorum ansızın Dev bir sözlükteki bütün kelimeleri, Anlamlarıyla tezat oluşturan anlamsızlıklarını Eşi olanları, seni anlatanları... Tüm harfleri... Bir baş harfin kalıyor, kağıtta bir kıvrımlı hat, Bir baş harfin kalıyor diğer tüm anlam ve kelimeleri Gölgede bırakır gibi... Ben dinliyorum 'aşk üzerine söylenmemiş' ne varsa senden, Ve mevsimler yaşanamadan değişiyor birden... Gün içinde kış, Geceleri yaz mevsimine bırakıyor kibrini. Geceler, bir kızıl şarap alevi yükselir içimden Ve ben, uçup giderim ütopyalara, içinde senin yer aldığın; Satırlarımı doyururum ''varlığın''diye bir gerçek ile Tekrar bir şeyler dinlerim aşk üzerine söylenmiş-unutulmuş Birsen'den, bir de senden, Vazgeçilmez diye bir şey yok, sadece benim, pes etmek istemeyen... Selin'S

Keşkelere...

Sesin sarhoş etse, şarap yerine, Ve imkansızı başarsam göz bebeklerinde Gözlerin yanıp sönse, ben aydınlansam Yağmur taneciklerinin ardında gizlenen yıldızların seyrinde... Annemin ağacında ilk üç meyveyi ben toplayıp Bir sevap misali günahlar işler gibi Versem bir çocuğa mesela, yüzü gülse... Sen gülsen bir de, Bütün bir dünya nüfusu yerine... Keşkeleri de severdim, sonu gelmeyen her şey gibi Sonu gelmezdi keşkelerin... Sen gidiyorum desen mesela, Ben ''keşke yanımda biraz daha otursan'' derim. Yanımda biraz daha oturacak olsan, ''Keşke kokunu alabilsem''edir cümlelerim.... İhtimaller ateştendir bense ateş denizinde yüzen Mumdan bir gemiyim... Keşke dönsen, Keşke gitmesen.... Senin için anla, dilimden dökülen tüm keşkelerim... Ve bil ki, senin oldukları için ben, Keşkeleri severim... Selin'S

Mecburduk Delirmeye

''Bir varlar yok olmuş'' diye mi başlardı masallar? Rapunzel'in saçlarına da sinmiş miydi kokun? Sahi, bir masal gibi yalan mıydı sevgin, yoksa sen de özlüyor musun? Söylesene, şimdi... tam da şu anda... Ne düşünüyorsun? Karyolanın altına saklanan bir çocuk olmadım ben... Kötü-gölgesiz-gece-korkularının üstüne üstüne giderdim. /Ben seni severken üstüne titrerdim... Ben sana her bakışımda titrerdim./ Bir bilyenin üstüne yapışıp, minicikken toprağın altına girmekten korkardım ben. Kimsenin tahmin bile edemeyeceği şeyleri düşünüp korkular yaratırdım kendime. Gitmenden korkardım. Ve gideceğini kimse tahmin edemezdi...  Renk olarak bir kadeh şarabın yanına yakışmayan iki elmaydık ikimiz... Burukluk eşliğinde birbirine benzeyen ortak tatlarımız sonradan oluşmuştu. Ben kadının sesinden şiirleri dinliyordum, senden önce; sen kimsenin söylemeye kıyamayıp beste olarak bıraktığı enstrümanların esiri olmuştun... İkimiz de cinsiyeti ve dili olmayan notaların kurbanı oldu...

SİYANÜRSÜZ ÇAY

Kimse göremedi nasıl sevdiğimi seni, Sularını okyanusa değil de, yaprağa dökerdi benim denizlerim; Sırlarını insana değil de, beşinci notanın tiz frekansına açardı dilim... Tam başladı dediğimde yeniden delip geçeceğini nereden bilebilirdim? Kanatlarıma ithaf ettiğin duaların vardı bilirim, Ve seni nasıl sevdiğimi kimse göremedi, Ben seni, senden bile gizli sevdim... Kimse dokunamadı dizelerimden dökülen yıldız tozuna, Ben, 'ya kış hiç gelmesin, ya da o geri dönsün bana' diye yalvarırdım Gökte duran her yıldıza seni anlatırdım, Onların kaymaları gerektiğini bile düşünmüyorken üstelik... Asılı duran ışıltılardan seni dilerken mi hata yapmıştım? Ben de düşünüp üzülmek yerine dizeler yazdım sana ışıl ışıl parlayan, Ve dizelerimdeki o yıldız tozuna dokunamadı hiç kimse, Ben bir gece bekçisiydim, bakışlarınla yolumu bulan... Özlemimi sana söylemekteydi tüm tereddütlerim, Doğunun hafif kasvetli sıcağından yükselen bir çığlık, Batının derin mavile...