Ana içeriğe atla

Limonlu Gece

Anne, kediler bizden önce mi uyur?
Masum kalan kim varsa aşktan ve benden başka; anne, bana onları bul...
Bir zamanlar sevmezdim kedileri de, ne zaman sevmeye başladığımı hatırlamıyorum.
Bir zamanlar ben, onu da tanımıyordum... Şimdiyse hiç bir anını unutamıyorum.
Bir zamanlar anne,
Tek kaygım uzamak ve arkadaş edinmekti hayata dair,
Şimdilerde,
Hayata tutunamayıp kaymaktan korkuyorum.
Olur da kayıp düşersem
Ahmet Kaya'nın dediği gibi
"Beni Bul Anne"...
Yasamak istiyordum çünkü, delice...
Sahi kediler uyur mu bizden önce?
Ya da aşk durulur mu kalpten sevince...?

Anne, bil ki sana hiç söylemediğim şeyler var benim,
Sandığın kadar şeffaf değilim...
Mesela, en güzel uyanma şeklidir anne öpücüğü ile uyanmak.
Ben bunu sana hiç söylemedim.
Sen, bilsen benim korkularımla belki alay edersin;
Sevdiğim her insanı, bir gün sonra görememekten,
Aradığımda bulamamaktan, bir kez daha sesini duyamamaktan
Ödüm kopar benim.
Ve ne tuhaftır ki onlara da hep zarar verir
Bir türlü kıramadığım, ucu keskin iğnelerim.
Ama bilirsin,
Özümde iyi biriyim...
Anne bil ki sana hiç söylemediğim şeyler var benim,
Seni, sandığından da fazla severim...
Müziği...
Babamı bir de.
Ve ben şu sıralar fazla dipteyim...

Anne, bu balık neden ters dönmüş?
Sırt üstü mü yüzüyor yoksa hava filtresi eşliğinde?
Neden dünya ters yüz olmuş,
Kalburüstü insanlar mı olacağız yoksa ileride...
Ben, 
O kadar içten yazarım ki, 
göz yaşım satırlara eşlik eder ben yazarken...
Bana taş kalpli derler, hakkımda hiçbir detay bilmeden...
Yaşamı aşkla kucakladığımı sanat onlar,
İçimdeki bağ yavaş yavaş zayıflarken...
Anne, neden ters duruyor bu balık,
Ya da biz giderken yanımızda ne götürecegiz dünyalık?
Ben sıkıldım, yok mu bu şehirde boğulan insanlar
Hepsini çağırıyorum, yakalım gitsin burayı biz çıkarken,
Sevgi hissetmek büyük şans, nefret hissi şanssızlık...
Bir de sevildiğimiz yerden, arkamıza bakmadan
Koşarak kaçışlarımız var,
Şanssızız, ne yazık...
Selin'S

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KÜLLERİ YAKAN DİYALOGLAR

Selin: Ben, Şiirlere ve yazılara isim bulmakta usta olan ben, Hissettiğim şeye bir ad bulamamakla birlikte, hissediyorum. Hislerim hala yaşıyormuş. Hadi kutlayalım bunu, bu gece ölmeyen hislere içiyorum. Ve aynı şarkıyı, aynı kişi için defalarca kez üst üste dinliyorum. Umut: Aynı şeyi aynı kişi için her gece hissetmekten farkı ne ki? Aynı insana yazmıyor muyuz ömrümüz boyu tüm şiirleri? Selin: Hissettiğin an, içinde yaşıyorsun bir şeyleri. Kaldı ki bence öylesi daha iyi, bazı şeyler bilinmemeli. Umut: Tavandaki karolari saymaktan gözlerim bozuldu. Biraz da sesim kısık şarkı söylemekten bağıra bağıra. Görüyorum... Selin: Göremiyorum. Ne alfabedeki harfleri, ne yazdığım şiiri... Ne hislerimi ne bir gün sonrasını… Boğuluyorum. Umut:  Bak, şimdi karanlık ama yine doğacak güneş. Biz dursak da dönüyor dünya, biliyorum. Yıka yüzünü okyanuslarla, dağlara tutun, taşları sevmiyorum. Kalk hadi. Selin: Okyanus güneşin yakıcı sıcağına da...

Artık Sevmiyorum Ba(ş)lıkları

Çocukken alıştığımız gibi devam ediyordu hayatım, Çünkü biz sesi bile çıkmayan bebekleri uyutmaya çalışıyorduk küçücük dizlerimizde... Olmayan sobalara kesilmemiş ağaçlar atıp yanmasını izliyorduk, Hatta benim bir battaniyem vardı, turuncu, yarım, yaprak desenleri üzerinde Ben onu çırpamazdım, üzerinden yapraklar dökülmesin diye... Bir şeyler yine sahteydi çocukluğumda ama mutluydum... Olmayan aşkına tutunup, olmayan bir adamı seviyorum şimdilerde. Bazı şeyler kadar sahte olan bu durumda şimdi neden mutlu olamıyorum? Beş yıl kalmıştı otuz yaşıma, Nereden bakıldığına bağlı olarak çok genç ve çok yaşlıyım... Elimde dolunay çizelgesiyle geçişini izlerken ayların Aylar kendine yuva edinir kaplumbağa kabuklarını bayım Çığlardır parlayan gökyüzünde, Yıldızlar soğuktur aslında, Bir başka gezegende bile siz varsanız hayat vardır Ben yine kelimeleri yanarken soğuktan donan bir şehirde Sizin verdiğiniz nefesleri almaktayım... Üç defa da öldüm üstelik, gerçek birer ölümdü h...

İyiliğimde

       Yıkanmış gri beton merdiven kokusunu içime çekerek, soyulmuş duvarlarını izlediğim apartmanı kat be kat aşıp, anlamaya çalışıyorum. Yıpranmışlığı kadar yıkanmış, sorduğu kadar soyulmuş boyaları. Yüzümün akmış rimelleri ve ağladıkça artan gözyaşı kokusuyla; ben bir apartman mıyım? Her katımda farklı hayatlar, derinlerimde huzursuz fareler ve kaçık solucanlar ile ben de böyle sıkıcı mıyım? Yeni yıkanmış bir merdiven kokusu kadar yanıltıcı hayatım.      İyiyim. Hiç içmemiş olana, rakı kokusu kadar iyi. Kalbimi şöyle bir söküp, helallik aldıktan sonra bitirecek kadar iyi... Üzerimden bir motor geçmiş de "Bu da mı gol değil?" demiş olacak kadar iyi... Hâlâ sevgisizce yaşarcasına öylece... Sarı bir şiirde sadece "öylesine" kelimesine aşık olacak kadar iyiyim ve olmak istemeyecek kadar. Henüz hayata geçememiş planlar kadar, yanlış alınmış kararlar, yanlış anılmış şairler gibi, bundan sonraki yaşanacak yıllarda yanıp, hiç sönmeyecekmişçesine iyiyim. Teş...