Ana içeriğe atla

Sır Bu

Sana bilmek istemeyeceğin bir sır vereceğim; dıştan bakıldığında ilham gibi görünen şey, özünde, içimde açtığın derin yaralardır ve ben her defasında kendimi zorlayarak onların kabuk bağlaması için merhemler sürerim üstlerine. Yan etkileri çok, isimleri klişe olan merhemler. "Başkaları" merhemi, "unutmak" ya da "zaman" merhemi... Fazla zaman geçmez, en fazla bir gün sonra tatlı tatlı kaşınmaya başlar kalbimin üstüne tutan kabuk. Elim, ayağım, gönlüm rahat durmaz işte; deli gibi hatırlar, umursamadan kaşır ve eskisinden daha çok kanatırım. Yani "sorun sende değil, bende" sevdiğim. Senin için sevmek, bir sorun.
Yani sevmek, benim aklımdan zorum. Seni korkutup uzaklaştıran o his, benim hem sancılarım hem de içimdeki umudum...

Erkekler gerçek anlamda boğularak ölmezler, bilir misin bunu? Bizlerse sık sık boğulur, bir kaç kez -kimbilir kaç kez- ölmüş olsak da yeniden diriliriz kendi küllerimizden. Yine devam ederiz yaşamaya, inatla, kaldığımız yerden. İster Simurg de istersen Anka... Bizi yakarak öldüren şey tutkumuzun alevidir aslında. Kendi gözyaşlarımız, içinde boğulduğumuz okyanusumuzdur, yanaşmaz oradaki gemiler sıradan limanlara... Buyur, işte sana bir sır daha: sen uçsuz bucaksız dersin ama, kurur okyanus dediğimiz o hudutsuz sular da...

Ben bazen yazmam bilir misin? Yazamam çünkü, içimde tutar sonra da yutarım kelimeleri... Kelimeler bazen kalbidir hayatın, ama onlar bile anlatamıyor bazı şeyleri...

Şimdi, ben sana desem ki "dün gece uyandığında yine yalnızdım ve kendimi uyandırmamak için hiç ses yapmadım"; ne anlarsın? Sen anlar mısın beni benim gibi, ya da görebilir misin sen benim gözümden kendini? Çok sık üstünden geçiyorum belki, ama insanoğlu tam bir muamma, hisler tam bir çelişki. Ben, kansere kafa tutup, onu yendiğimi öğrendiğim gün intihar ederim belki. Belki deli gibi yanan kalbim karşılık bulduğunda bir kova su söndürür alevini... Ev sıcaktı gece uyandığında, ev soğuktu. Ben de elimden geldiğince sessiz hareket ettim. Dedim ya, uyandırmamam lazım beni.

Günlerdir hükmünü sürdüren güneş bugün şehri terketti.
Söylesene kıskanmış mıdır seni?
Hava yine de sıcak. Hava soğuk ve sıcak. Sağlam giyin, üşütme kalbini.
Nefes almak zor dedim ya yokluğunda,
Bu şehire bir adımınla nefes ve hayat geldi...
Hoş geldi, sefa getirdi...
Selin'S

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KÜLLERİ YAKAN DİYALOGLAR

Selin: Ben, Şiirlere ve yazılara isim bulmakta usta olan ben, Hissettiğim şeye bir ad bulamamakla birlikte, hissediyorum. Hislerim hala yaşıyormuş. Hadi kutlayalım bunu, bu gece ölmeyen hislere içiyorum. Ve aynı şarkıyı, aynı kişi için defalarca kez üst üste dinliyorum. Umut: Aynı şeyi aynı kişi için her gece hissetmekten farkı ne ki? Aynı insana yazmıyor muyuz ömrümüz boyu tüm şiirleri? Selin: Hissettiğin an, içinde yaşıyorsun bir şeyleri. Kaldı ki bence öylesi daha iyi, bazı şeyler bilinmemeli. Umut: Tavandaki karolari saymaktan gözlerim bozuldu. Biraz da sesim kısık şarkı söylemekten bağıra bağıra. Görüyorum... Selin: Göremiyorum. Ne alfabedeki harfleri, ne yazdığım şiiri... Ne hislerimi ne bir gün sonrasını… Boğuluyorum. Umut:  Bak, şimdi karanlık ama yine doğacak güneş. Biz dursak da dönüyor dünya, biliyorum. Yıka yüzünü okyanuslarla, dağlara tutun, taşları sevmiyorum. Kalk hadi. Selin: Okyanus güneşin yakıcı sıcağına da...

Artık Sevmiyorum Ba(ş)lıkları

Çocukken alıştığımız gibi devam ediyordu hayatım, Çünkü biz sesi bile çıkmayan bebekleri uyutmaya çalışıyorduk küçücük dizlerimizde... Olmayan sobalara kesilmemiş ağaçlar atıp yanmasını izliyorduk, Hatta benim bir battaniyem vardı, turuncu, yarım, yaprak desenleri üzerinde Ben onu çırpamazdım, üzerinden yapraklar dökülmesin diye... Bir şeyler yine sahteydi çocukluğumda ama mutluydum... Olmayan aşkına tutunup, olmayan bir adamı seviyorum şimdilerde. Bazı şeyler kadar sahte olan bu durumda şimdi neden mutlu olamıyorum? Beş yıl kalmıştı otuz yaşıma, Nereden bakıldığına bağlı olarak çok genç ve çok yaşlıyım... Elimde dolunay çizelgesiyle geçişini izlerken ayların Aylar kendine yuva edinir kaplumbağa kabuklarını bayım Çığlardır parlayan gökyüzünde, Yıldızlar soğuktur aslında, Bir başka gezegende bile siz varsanız hayat vardır Ben yine kelimeleri yanarken soğuktan donan bir şehirde Sizin verdiğiniz nefesleri almaktayım... Üç defa da öldüm üstelik, gerçek birer ölümdü h...

İyiliğimde

       Yıkanmış gri beton merdiven kokusunu içime çekerek, soyulmuş duvarlarını izlediğim apartmanı kat be kat aşıp, anlamaya çalışıyorum. Yıpranmışlığı kadar yıkanmış, sorduğu kadar soyulmuş boyaları. Yüzümün akmış rimelleri ve ağladıkça artan gözyaşı kokusuyla; ben bir apartman mıyım? Her katımda farklı hayatlar, derinlerimde huzursuz fareler ve kaçık solucanlar ile ben de böyle sıkıcı mıyım? Yeni yıkanmış bir merdiven kokusu kadar yanıltıcı hayatım.      İyiyim. Hiç içmemiş olana, rakı kokusu kadar iyi. Kalbimi şöyle bir söküp, helallik aldıktan sonra bitirecek kadar iyi... Üzerimden bir motor geçmiş de "Bu da mı gol değil?" demiş olacak kadar iyi... Hâlâ sevgisizce yaşarcasına öylece... Sarı bir şiirde sadece "öylesine" kelimesine aşık olacak kadar iyiyim ve olmak istemeyecek kadar. Henüz hayata geçememiş planlar kadar, yanlış alınmış kararlar, yanlış anılmış şairler gibi, bundan sonraki yaşanacak yıllarda yanıp, hiç sönmeyecekmişçesine iyiyim. Teş...