Ana içeriğe atla

Mecburduk Delirmeye

''Bir varlar yok olmuş'' diye mi başlardı masallar? Rapunzel'in saçlarına da sinmiş miydi kokun? Sahi, bir masal gibi yalan mıydı sevgin, yoksa sen de özlüyor musun? Söylesene, şimdi... tam da şu anda... Ne düşünüyorsun?

Karyolanın altına saklanan bir çocuk olmadım ben... Kötü-gölgesiz-gece-korkularının üstüne üstüne giderdim. /Ben seni severken üstüne titrerdim... Ben sana her bakışımda titrerdim./ Bir bilyenin üstüne yapışıp, minicikken toprağın altına girmekten korkardım ben. Kimsenin tahmin bile edemeyeceği şeyleri düşünüp korkular yaratırdım kendime. Gitmenden korkardım. Ve gideceğini kimse tahmin edemezdi... 

Renk olarak bir kadeh şarabın yanına yakışmayan iki elmaydık ikimiz... Burukluk eşliğinde birbirine benzeyen ortak tatlarımız sonradan oluşmuştu. Ben kadının sesinden şiirleri dinliyordum, senden önce; sen kimsenin söylemeye kıyamayıp beste olarak bıraktığı enstrümanların esiri olmuştun... İkimiz de cinsiyeti ve dili olmayan notaların kurbanı olduk sonra... Ve ikimiz de boğuluverdik bir kadeh şarabın son yudumunda... Ah, yine senli-sensiz-%14.5 lik satırlar yazıyorum, olmayan sana. Ve yaşıyorum sana inat, bu şehirde sensiz, hala... Bu şehirler senli mi hala?

Biliyorsun, mecburdum delirmeye... Çünkü sokaklar ant içmişti, tanrılar yok diye, beni kul edinmeye... Kalemime zeval gelmesin, kalemimeydi tüm hakaretler. ''Sokak kalemi!'' dediler. ''Herkese yazdı!'' dediler. Acılarına kürtaj yaptırmış sözde... Bilemediler ki ben acının kendisini sevip bir anıda yaşlanmayı tercih ettim...Yormuyordu sesin beni sevgilim, ben senden ''artık seni sevmiyorum'' tınısını duyduğumda tükendim. Biliyorsun, delirmeye mecburdum...

Ben aşka inanırdım, bekle. Ben bekleyişlere inanırdım. Ve inanmayacağını bile bile insanlığın, ben iyiliklere adanırdım. Bir de, iyi kalemlere tapınırdım. Belki bir şarkı olsam sana atfedilir, ya da bir masal olmuş olsam, seni anlatırdım. Kalemine tapındıklarımdan biri demiş ki ''İyilikler hatırlanmaz, çünkü görünmez melekler...'' Bekliyorum hala, öyle öğrettiler... Dediler ki bana: seven insan bekler... 
Haftamın tek boş günündeydi, seninle konuşabilme ritüellerim. Farkettim ki sen gideli çok olmuş, kendi kendimeymiş o aşk dolu sohbetlerim...

Delirmeye mecburduk sevgilim.

Selin'S

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KÜLLERİ YAKAN DİYALOGLAR

Selin: Ben, Şiirlere ve yazılara isim bulmakta usta olan ben, Hissettiğim şeye bir ad bulamamakla birlikte, hissediyorum. Hislerim hala yaşıyormuş. Hadi kutlayalım bunu, bu gece ölmeyen hislere içiyorum. Ve aynı şarkıyı, aynı kişi için defalarca kez üst üste dinliyorum. Umut: Aynı şeyi aynı kişi için her gece hissetmekten farkı ne ki? Aynı insana yazmıyor muyuz ömrümüz boyu tüm şiirleri? Selin: Hissettiğin an, içinde yaşıyorsun bir şeyleri. Kaldı ki bence öylesi daha iyi, bazı şeyler bilinmemeli. Umut: Tavandaki karolari saymaktan gözlerim bozuldu. Biraz da sesim kısık şarkı söylemekten bağıra bağıra. Görüyorum... Selin: Göremiyorum. Ne alfabedeki harfleri, ne yazdığım şiiri... Ne hislerimi ne bir gün sonrasını… Boğuluyorum. Umut:  Bak, şimdi karanlık ama yine doğacak güneş. Biz dursak da dönüyor dünya, biliyorum. Yıka yüzünü okyanuslarla, dağlara tutun, taşları sevmiyorum. Kalk hadi. Selin: Okyanus güneşin yakıcı sıcağına da...

Artık Sevmiyorum Ba(ş)lıkları

Çocukken alıştığımız gibi devam ediyordu hayatım, Çünkü biz sesi bile çıkmayan bebekleri uyutmaya çalışıyorduk küçücük dizlerimizde... Olmayan sobalara kesilmemiş ağaçlar atıp yanmasını izliyorduk, Hatta benim bir battaniyem vardı, turuncu, yarım, yaprak desenleri üzerinde Ben onu çırpamazdım, üzerinden yapraklar dökülmesin diye... Bir şeyler yine sahteydi çocukluğumda ama mutluydum... Olmayan aşkına tutunup, olmayan bir adamı seviyorum şimdilerde. Bazı şeyler kadar sahte olan bu durumda şimdi neden mutlu olamıyorum? Beş yıl kalmıştı otuz yaşıma, Nereden bakıldığına bağlı olarak çok genç ve çok yaşlıyım... Elimde dolunay çizelgesiyle geçişini izlerken ayların Aylar kendine yuva edinir kaplumbağa kabuklarını bayım Çığlardır parlayan gökyüzünde, Yıldızlar soğuktur aslında, Bir başka gezegende bile siz varsanız hayat vardır Ben yine kelimeleri yanarken soğuktan donan bir şehirde Sizin verdiğiniz nefesleri almaktayım... Üç defa da öldüm üstelik, gerçek birer ölümdü h...

İyiliğimde

       Yıkanmış gri beton merdiven kokusunu içime çekerek, soyulmuş duvarlarını izlediğim apartmanı kat be kat aşıp, anlamaya çalışıyorum. Yıpranmışlığı kadar yıkanmış, sorduğu kadar soyulmuş boyaları. Yüzümün akmış rimelleri ve ağladıkça artan gözyaşı kokusuyla; ben bir apartman mıyım? Her katımda farklı hayatlar, derinlerimde huzursuz fareler ve kaçık solucanlar ile ben de böyle sıkıcı mıyım? Yeni yıkanmış bir merdiven kokusu kadar yanıltıcı hayatım.      İyiyim. Hiç içmemiş olana, rakı kokusu kadar iyi. Kalbimi şöyle bir söküp, helallik aldıktan sonra bitirecek kadar iyi... Üzerimden bir motor geçmiş de "Bu da mı gol değil?" demiş olacak kadar iyi... Hâlâ sevgisizce yaşarcasına öylece... Sarı bir şiirde sadece "öylesine" kelimesine aşık olacak kadar iyiyim ve olmak istemeyecek kadar. Henüz hayata geçememiş planlar kadar, yanlış alınmış kararlar, yanlış anılmış şairler gibi, bundan sonraki yaşanacak yıllarda yanıp, hiç sönmeyecekmişçesine iyiyim. Teş...