Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ocak, 2023 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Annesiz Bir Minik Kadın

 Merhaba anne, Geçen sene sen hazırlamıştın doğum günü pastamı... Bugün yedi yaşıma girdim biliyor musun? Babam kek aldı, mumları koydu üzerine ben de üflemeden önce her gece rüyamda seni görmeyi diledim. Çok özlüyorum çünkü... Okula başlayalı 4 ay oldu, yumurta haşlamayı, saçlarımı örmeyi, önlüğüm yırtılınca dikmeyi öğretti bana Nihal teyze. Harfleri öğrendim. Deftere 'anne' yazdırdılar, bir sayfa dolusu 'anne' yazdım ama öğretmenim okuyamayınca, ödevimi yapmadığımı söylemek için babamı okula çağırdı. Yazarken ağladım, karıştı işte her şey. Bir sayfa daha yazamazdım. *** Merhaba anne,  Artık babama kahvaltı hazırlayabiliyorum. Senin çorban gibi kokmuyor ama tarhana pişiriyorum akşamları... Sanki mutfaktaki masada oturup beni izliyormuşsun, her şeyi tarif ediyormuşsun gibi geliyor. Pişince diyorum ki, 'keşke tadına bakan annem olsaydı'... Okulda kermes yaptılar üçüncü sınıflar evden bir şeyler getirecekti, Nihal teyzeye kızı söylemiş, kurabiye yapıp getirdi bana...

Çalakalem ve Hamal

 Çalakalem, hamal ve sarının şiiri olsun bu, Ben hayallerimi Göle maya çalar gibi Kağıda çalardım.  Belki tutardı bir şiirde yahut bir resimde. Çalakalem yazardım da yazardım, Rüyalarımı, korkularımı bazen onu anlatırdım. Sonra hayallerim çalınmıştı. En son kalemim. Ben de çalakalem kelimesini o anda idrak ettim. *** Pazar yeri vardı, köylüler falan Dikkatimi çeken bir hamaldı. Daha küçüktü, henüz hamdı Bu gidişle, yaşayabilirse eğer İlerleyen yaşlarında kambur kalacaktı. Ham çocuk eğildi yerdeki ağırlıkları aldı Hamal kelimesini anladım. Aşk da bir hamallıktı Sırtımızda bir kambur... Anladım. *** Çalakalemin kalemi çalınınca Az aşım rahat başım dedi çıktı yola Hamalla karşılaştı sonrasında. Nerede ve nasıl ben bilmem, Sarıya soralım onu da... Ham çocuk sarı poşetler taşıyordu Çalakalem, en son sarı bir şiir tasarlıyordu Sarı bir günebakan vardı, dalından koparılmış Üzerinde ayçiçeklerine hamallık yapıyordu Boynu demek ki ondan bükülmüş. Demek ki çekirdeğe olan sevdasından, Da...

Buzul Çağ

 Kimse aşka tutunamasın diye ne kadar da sert esiyor çağımızın fırtınaları... Öyle bir saat kulesi inşa etmişler ki, aşktan da özlemden de geçmiyor yelkovanı. Biri hava almaya çıksa dahi bir daha açılmamak üzere kapanıyor her bir kapı Sonralara saklıyoruz tüm hayalleri, bütün acıları, her bir planı. Sonramızın bir garantisi varmış gibi! Kimse tutunamıyor aşka, belki de dalları çok dikenli Öyle bir hapishane inşa etmişler ki şehrin orta yerinde,  Herkes sevmekten korkuyor oraya girmemek için, büyük bir suçmuş gibi. Buz tutmuş kalplerimiz, ellerimiz buz ve sesimizden anlıyorlar büsbütün kaybetmişliği. Yorgunum. Herkes kadar ve her şey gibi... Çoktandır unuttum, bir tebessüm etmeyi. Selin'S

Bordo'ya

 İnsan, saçlarına beyazlar düşünce bulutlardan 'yaşlandım' sanır ya kendini, Oysa siyah, gelmiş geçmiş en büyük renkti. O yüzden kötülükle anıldı siyah, çünkü 'kötülük' gelmiş geçmiş en yaşlı eylemdi. Bilgelik sonradan geldi, grileri seçti kendine... İyilik geldi sonra, beyazdır dediler rengine. Aşk geldiğinde kırmızıyı buldu Ve kalan bütün morlar, bütün delilerin oldu. En son, Kötülük aşkla evlendi ve bordo doğdu. Yeşillere ve mavilere gelmedik daha... Ancak bir esaret söz konusuydu. Özgürlük zaman alıyor, tutsağız hepimiz Mesela şu kadın, kırmızı elbisesine tutsak... Şuradaki çocuk işte, tutsak elindeki pamuk şekere Ben, sanırım yapamam senin kahverengi gözlerinsiz Maviliğe tutsaksın sen ve ben senin mavi sesine. Bordolar benim olsun, Sen kaybolup git maviliklerde... Selin'S

Öfkenin Belirtme Hali

 Filmleri aslında tek başıma izledim, Kendim koymuş gibiyim başımı yastığa, Yapayalnız yemişim sanki bütün öğünleri, Arabada tek başıma yutmuşum tüm şeritleri, Kendi kendime mi anlatmışım tüm dertleri Ben biri var sanarken bir başına dolaşmışım tüm şehirleri... Belgeli bir yalnızlıkmış evlilik, Aklımdaki bu değildi. Çatıdan süzülmeler geçiyor aklımdan Gökyüzüne doğru sonsuz yapılan sonsuz yolculuklardan bahsedelim mi? Aklımda köşe kapmaca oynayan fikirler var. Aklımdaki bu değildi... Selin'S

Öfkenin Yönelme Hali

 Önce baş ağrılarıma alıştım, sonra şanssızlıklarıma, Sonra kendi seçimlerimin sonuçlarına katlanırım sandım Katlanabilirdim bana kalsa, öylesi ağır, hançer laflara... En sonunda kendimi inandırmıştım, İyi olan şeylerin hiçbirine layık olmadığıma. Böylelikle yaratılıyor girdaplar işte, Böyle böyle daha bir dibe batıyor insan ve  Çekiyor kendini daha aşağılara... Bu şekilde gökyüzüne hasret kalıyorsun Ama esaretin anlamı aşk değildir diyen olsa, İnkar basıyor gündüz düşlerini nefessiz Alıştım sanıyorsun. Ben de önce baş ağrılarıma alıştım, sonra şanssızlıklara. Bir mutlu yirmi dört saat bile çok görüldü bana. Selin'S

Yalın Öfke

 Uyumak istiyorum, günlerce ve haftalarca Öylesine uyuyayım ki gece ve gündüzler bir olsun Öğlen tepedeyken güneş, uyuyayım. Renkleri birbirine girmiş battaniyemin üzerine sinsin gölgelerim. Kalkıp, gölgelerimi çırpayım balkonsuzluktan Kalkıp, hislerimi...  Unutmak istiyorum günleri ve haftaları, zamanın kendisini Öyle bir unutayım ki, yeniden gülüşlerim çok, gözyaşlarım az olsun En doruk yaptığı anları öfkemin, unutayım Fikirleri birbirine girmiş beyin kıvrımlarımdan  İncecik uçlu cımbızlarla söküp alsınlar seni. Çünkü aşka göre daha uzundur bilirsin, unutmanın süresi... Yazmak istiyorum, günlerce haftalarca sanki kalem benmişim gibi Öyle bir yazayım ki, haykırışım olsun soğuktan donduğu için koparıp atarkenki haykırış, kalbimi... Oysa sıcağı sıcağına yazılmalıydı ya, sıcakken hisler Oysa intikam dediğimiz, soğuk bir mezeydi... Yazmak ve uyumak istiyorum sadece Zaten soğumuyor alev almış ruhum, biraz tehlikeli... Önce gölgeleri çırpıp üzerimden, Gelirim geri... Selin'S

Tahterevalli

Özleyeceğim ellerini Ve bir daha asla izin vermeyeceğim Birilerinin senin kadar incitmesine beni... Huyumdur, bilirsin Toplamam ben dağılan yerleri. Yakarım -ki yapılabilsin yerine yenileri- Bir daha asla izin vermeyeceğim kalbime Gözyaşı döktüren kimseyi sevmeyecek Ve hiç kimse acıtamayacak içimi. Aşk denen o parktaki tahterevalli, Dengede durmadı bir türlü Tüm yorgunluk, tüm çaba benden gitti de Sen çok ağır geldin be sevgili... Selin'S
Bir ''teşekkürler'' borcum var, hayatıma girenlere, beni 'ben' yapan her şeye, tüm şehirlere ve tüm yollara teşekkürler. Ödemek isterim. Sarıp sarmalayamadım kendimi, bir türlü sevemedim... Verdiğim sözleri hep tuttum da kendimden eksilenleri bir türlü göremedim. Sonra bir durup bir nefes alıp vazgeçmeye yeltendim de, onu da beceremedim. Kalakaldım öylece, vazgeçilecek bir ton durumun ortasında nefes alma çabasında, işte tam o anda fark ettim ki nefes almak kadar bırakabilmekti önemli olan. Ben aldığım nefeslerden bile vazgeçemedim.

EVDEKİ DÜMEN

  EVDEKİ DÜMEN Nostaljik bir macera hikayesi... Suna ve Tamer, evliliklerinin 4. Yılında kötü bir haber aldılar. İşleri hiçbir zaman yolunda gitmemişti, çocukları olmuyordu, borcun harcın içinde debelenip duruyorlardı ve günlük olmazsa olmazları haline gelen, sıradan kötü haberlerden değildi bu… Sene 2002’nin Nisan ayında bir cumartesi akşamı Tamer babasını kaybettiğini öğrenmişti. Tamer’in babası Remzi Bey’i, kendi babasından bile çok seven Suna için de çok yıkıcı olmuştu bu haber… Ağlaştılar, sarıldılar, toparlanıp memlekete gitmeye karar verdiler ve bembeyaz yüzleriyle hazırladıkları valizlerini alıp yola koyuldular. Mersin’den çıktılar, sabaha karşı Mardin’e varmışlardı. Kimse uyumamıştı evde, bütün ışıklar yanıyordu, ağıt yoktu çünkü Remzi Bey sevmezdi yaygarayı; etrafında onu seven yüzlerce insan vardı, haberi duyduktan sonra içli içli gözyaşı döken o kadar insan, öğleden sonra kaldırılacak olan cenazeyi bekliyordu. Aralarında Remzi Bey’in okuttuğu, evlendirdiği, zor günü...

Ahengirli

 Ben hala Kaf Dağı'nın ardındaki diyarın hayaliyle yaşarım. Öylesine bunaldım ki sığ ve gri şehirlerden... Ben hala cebimde şıkırdayan bilyeler taşırım, ve o kadar çocuktur hala bir yanım. Öylesine bir ciddiyete bürünmek zorunda kaldı diğer tarafım, üstelik hiç de istemeden... Dokunduğum her şeyi bir anda değiştiriverecek sihirli değnek benim, ve benim her gece balkabağına dönüşen. Her boğulduğunda yüzgecinden tutup karaya çıkarırım küçük kırmızı balığı, bir kurbağayı öpemem belki ama yazabilirim ben de kendi masalımı, öylesine bir masal olabilir bu, gökten üç elmanın düşmediği. Çünkü elmaları çok severim, gökyüzündeki bütün elmaları yedim ben. Ben hala köşe kapmacalar ve saklambaçlar oynarım. Öyle de bunalmışımdır halbuki, kaçıp saklanmaktan bir yerlere. Ve hala gözümün önündedir o, kuyruğunu hediye eden cesur kertenkele. Fincanın üst kısmındaki o işlemeler dantel miydi, yoksa anneannemin dantellerine benzediği için mi bütün işlemelerin adı 'dantel'di benim gözümde? Hansel...

Öyle Bir...

 Bir ışık ol ve sız penceremden Öyle bir gel ki; Kedim anlasın geldiğini benden önce  Kırgın karanlığımı ışıtırken sen  Kanatlarım titrer evvela Halbuki daha dün yanmıştım ben Halbuki daha dün kor olmuştum Olsun… Sen bir ışık ol ve sız penceremden… Kuzey sanrıları gibi böl gecelerimi  Ateş ve buzun hikayesine nazire yaparcasına olsun bu kez gelişin Oysa eksileceğim kadar eksilmişim kaç zamandır bu döngüde Ve dokunduğunda ruhuma, benden geriye kalmamışsa eğer hiçbir şey Kederimin dağında ruhum varsa en tepede Kalbim artık kaf dağının ardında Ya da bir enkazın en dibinde olsa bile Bir kez daha ışık ol ve sız penceremden Baştan kuralım o zaman şehirleri Önce tohumlar ekelim karanlığa Sonra yeşile mavi bir taç takalım  Günebakanların olduğu yerlerde olsun izlerimiz  O izler ki veda ederken son nefesimde  Silinmez yazıyla yazılsın kalbime... Öyle bir çiçek ol ki, aç bahçelerimde Kelebekleri koklasın içimin, bahardan önce Kurumuş toprağımı ıslatırken sen Gök...

Biraz Eski

Siyah beyaz fotoğrafına baktığımda annemin Kırmızı elbisesinden, ela gözlerine kadar görürdüm. Siyah beyaz ekranlarda izlenirdi rengarenk yılbaşı programları Ve ben her gece düşümde mavilere bürünürdüm. Simsiyah hayatı masmavi yansıtıp, beyaz beyaz köpürürdüm... Işıklı ayakkabılarımızın topuklarına vura vura yürürken Aydınlatmak istediğimiz şey, hayallerimiz miydi acaba? Dinlediğimiz o müzikler hala eskimedi, biz eksilirken Hala dinlenmeye devam ediyor, istem dışı yer edinerek her dudakta, Eskide kalsak, hayat bu kadar dizilmezdi kursağımıza... Kırılgan görünümlerinin ardında güçlü duran bahar çiçekleri, Ne de güzel taçlar olurdunuz minik başıma, ailece gidilen pikniklerde Belki de sizden öğrendim, olmadığım kadar güçlü gorünmeyi Ancak güç pek revaçta da değil hani şimdilerde... Baharlar daha taze, daha bir güzel kokuyordu sanki eskilerde... Evvel zaman içinde, saman içinde bir kalbur oldum, Kalabalığa karışıp defalarca kaybedip kendimi, sıradanlıkta Sıradan bir kurban sandığım beni ka...

Mumdan Gemi

 İnsanlar kırıyordu, Kedilere açtım içimi ve bir kaç fallanmış kediden dinledim dertlerimin çaresini... İnsanlar yıkıyordu, Doğaya kaçtım çünkü orda bir yıkım yoktu, yeniden buldum benliğimin her zerresini. İnsanlar ölüyordu, Ve ben de aşık oldum, ölümsüz olan aşktır deyip, dünyada bıraktım bir iz selselesi. İnsanlar tapıyordu, İlah ediyordu neden ve neye olduğunu bilmediği bir şeyleri, Ben de sığınmadım da sığdım bir incir çekirdeğinin içine, kaçışım oldu Oysa pek de severdim incirleri ama şu karasallıkta kimse bilmezdi... Ve karasallıkta elimdeki tek mavi kalemle denizler karalardım başlangıcı olmayan ya da bitişi Ve tam da delirdiğim gün Bir balık ilan ettim kendimi.  Kimse yüzmedi benim kadar ateşler denizinde, bir de kimsenin yanmadı canı, benimki gibi. Selin'S