Ana içeriğe atla

Ahengirli

 Ben hala Kaf Dağı'nın ardındaki diyarın hayaliyle yaşarım. Öylesine bunaldım ki sığ ve gri şehirlerden... Ben hala cebimde şıkırdayan bilyeler taşırım, ve o kadar çocuktur hala bir yanım. Öylesine bir ciddiyete bürünmek zorunda kaldı diğer tarafım, üstelik hiç de istemeden... Dokunduğum her şeyi bir anda değiştiriverecek sihirli değnek benim, ve benim her gece balkabağına dönüşen. Her boğulduğunda yüzgecinden tutup karaya çıkarırım küçük kırmızı balığı, bir kurbağayı öpemem belki ama yazabilirim ben de kendi masalımı, öylesine bir masal olabilir bu, gökten üç elmanın düşmediği. Çünkü elmaları çok severim, gökyüzündeki bütün elmaları yedim ben.

Ben hala köşe kapmacalar ve saklambaçlar oynarım. Öyle de bunalmışımdır halbuki, kaçıp saklanmaktan bir yerlere. Ve hala gözümün önündedir o, kuyruğunu hediye eden cesur kertenkele. Fincanın üst kısmındaki o işlemeler dantel miydi, yoksa anneannemin dantellerine benzediği için mi bütün işlemelerin adı 'dantel'di benim gözümde? Hansel miydi, Gratel miydi çok yiyen, veya herhangi bir kriter miydi yaşamak için şu ketenpere? Ama keteni giyemezdi periler, çünkü ketenleri çok severim ve hepsini kendi ölçülerime göre diktim ben.

Geceleri feneri yüzüne tutup korku hikayeleri anlatmak zamanındanım, hani o eski ruhu olan şarkıların dinlendiği, çardakta oturan annelerini kahve içmeye bırakıp bir oyun başlatan çocukluğun zamanından... Hani eve gidersen, bilirsin ki annen salmayacak geri; hah işte o açlıkta birinci kattaki komşu teyzeye 'acıktım', deyip de üstüne verilen o salça-ekmeğin en lezzetli olduğu zamanlardan. Yağmuru fırsat bilip, çamurlar yarıştırıp, oyuncak bebeklerin saçlarını yatıştırıp, en güzel oyunların oynandığı o... Yoo. Özlemiyorum. Alıştırdım kendimi çağın ruhsuzluğuna, ruhsuzluğu bile sever oldum ben. 

Ben hala bir köşede duran o anılara bakarım. Düzende ne kadar eksik ve her birimizde o eksiklikten ne kadar parça varsa, hepsini görürüm anıların içinde. Garip! Tuhaf! Hem bir bütünmüş gibi hem de tezat dolu ve ben tezatlara aşığım. Karmaşıklık ve yarım kalmışlığın, ihtiyacı vardır ahenge. Yeni nesil aşklarda, yeni nesil şarkılarda, yeni olan hiçbir şeyde olmayan bir ahenk bu... İçime dizilen hayallerin zerreleri arasında kalmaya bir türlü alışamadım. Ama boğazıma kaçan leblebi tozlarına da alışığım ben.

Ben hala sayıları abaküsten sayarım. Fasulyeler vardı plastikten rengarenk ve aynı renk skalasında çubuklar. Saydıra saydıra saygıyı öğretmişlerdi. Eksik mi saydım, eksik mi öğrendim bilemem ama öğrendiğimden farklı ilerliyor her şey şimdi. Kırmızı Başlıklı Kız kaçın kurasıymış mesela, hayretler ettim. Ayakta uyutmuş kocaman kurdu. Masallara hala inanıyordum oysa ben.

Her neyse,

Noktalamadan önce sevgili devrem

Çokça öpüyorum

Sol omzunun üstündeki aşı izinden,

Nice yaşanmış çocukluğundan... ve hayallerinden...


Selin'S

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KÜLLERİ YAKAN DİYALOGLAR

Selin: Ben, Şiirlere ve yazılara isim bulmakta usta olan ben, Hissettiğim şeye bir ad bulamamakla birlikte, hissediyorum. Hislerim hala yaşıyormuş. Hadi kutlayalım bunu, bu gece ölmeyen hislere içiyorum. Ve aynı şarkıyı, aynı kişi için defalarca kez üst üste dinliyorum. Umut: Aynı şeyi aynı kişi için her gece hissetmekten farkı ne ki? Aynı insana yazmıyor muyuz ömrümüz boyu tüm şiirleri? Selin: Hissettiğin an, içinde yaşıyorsun bir şeyleri. Kaldı ki bence öylesi daha iyi, bazı şeyler bilinmemeli. Umut: Tavandaki karolari saymaktan gözlerim bozuldu. Biraz da sesim kısık şarkı söylemekten bağıra bağıra. Görüyorum... Selin: Göremiyorum. Ne alfabedeki harfleri, ne yazdığım şiiri... Ne hislerimi ne bir gün sonrasını… Boğuluyorum. Umut:  Bak, şimdi karanlık ama yine doğacak güneş. Biz dursak da dönüyor dünya, biliyorum. Yıka yüzünü okyanuslarla, dağlara tutun, taşları sevmiyorum. Kalk hadi. Selin: Okyanus güneşin yakıcı sıcağına da...

Artık Sevmiyorum Ba(ş)lıkları

Çocukken alıştığımız gibi devam ediyordu hayatım, Çünkü biz sesi bile çıkmayan bebekleri uyutmaya çalışıyorduk küçücük dizlerimizde... Olmayan sobalara kesilmemiş ağaçlar atıp yanmasını izliyorduk, Hatta benim bir battaniyem vardı, turuncu, yarım, yaprak desenleri üzerinde Ben onu çırpamazdım, üzerinden yapraklar dökülmesin diye... Bir şeyler yine sahteydi çocukluğumda ama mutluydum... Olmayan aşkına tutunup, olmayan bir adamı seviyorum şimdilerde. Bazı şeyler kadar sahte olan bu durumda şimdi neden mutlu olamıyorum? Beş yıl kalmıştı otuz yaşıma, Nereden bakıldığına bağlı olarak çok genç ve çok yaşlıyım... Elimde dolunay çizelgesiyle geçişini izlerken ayların Aylar kendine yuva edinir kaplumbağa kabuklarını bayım Çığlardır parlayan gökyüzünde, Yıldızlar soğuktur aslında, Bir başka gezegende bile siz varsanız hayat vardır Ben yine kelimeleri yanarken soğuktan donan bir şehirde Sizin verdiğiniz nefesleri almaktayım... Üç defa da öldüm üstelik, gerçek birer ölümdü h...

İyiliğimde

       Yıkanmış gri beton merdiven kokusunu içime çekerek, soyulmuş duvarlarını izlediğim apartmanı kat be kat aşıp, anlamaya çalışıyorum. Yıpranmışlığı kadar yıkanmış, sorduğu kadar soyulmuş boyaları. Yüzümün akmış rimelleri ve ağladıkça artan gözyaşı kokusuyla; ben bir apartman mıyım? Her katımda farklı hayatlar, derinlerimde huzursuz fareler ve kaçık solucanlar ile ben de böyle sıkıcı mıyım? Yeni yıkanmış bir merdiven kokusu kadar yanıltıcı hayatım.      İyiyim. Hiç içmemiş olana, rakı kokusu kadar iyi. Kalbimi şöyle bir söküp, helallik aldıktan sonra bitirecek kadar iyi... Üzerimden bir motor geçmiş de "Bu da mı gol değil?" demiş olacak kadar iyi... Hâlâ sevgisizce yaşarcasına öylece... Sarı bir şiirde sadece "öylesine" kelimesine aşık olacak kadar iyiyim ve olmak istemeyecek kadar. Henüz hayata geçememiş planlar kadar, yanlış alınmış kararlar, yanlış anılmış şairler gibi, bundan sonraki yaşanacak yıllarda yanıp, hiç sönmeyecekmişçesine iyiyim. Teş...