Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ocak, 2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

ZAMAN Y'AŞIMINA UĞRAMAYACAK ŞEYLER

Benim, hayata aynı yerden baktığım insanlar da var, Şarkıların ve şiirlerin anlamında kaybolabilen... Benim kadar... Çok önceden hayatımda olmaları gerekirken, Bana çok geç kaldılar... Ben de onlara koşup yarıladım yolları, Beni bir onlar anladılar... Ve sen, Gülsen, Ağlardı suların içinde gizlice balıklar... Ve sen, Sevsen, Sulara karışıp mazi olurdu bütün karanlıklar... Şu hayatta yanıma alıp, penceremi açabildiğim Aynı manzaraya aynı kelimeleri dökebildiğim Ve sadece var oluşuyla yetinebildiğim Bir dost için sadece, bütün ''iyi ki'' lerim... Bir kaç hece bırakmak lazım Bir kaç geceden daha az karanlık Bir şiir dolusu sevgi dökmeliyim... Ve sen, Üzülsen, Solar bütün çiçekleri kalbimin... Ve sen, Gülsen, Gülersin ve aydınlanır tüm dünya Ben daha ne diyeyim... Selin'S Görsel: https://lh4.googleusercontent.com/Tqz1bCl8OsA/VSKzwzRCsBI/AAAAAAAAR14/CmnD6YoPZRU/s640/blogger-image--202424323.jpg adresinden alınmıştır.*

ŞEHİRDE ŞAHLANAN KUŞLAR

Bazı insanlar, kendilerine duyulan sevgiyi ellerinde çamurlar varken tutmaya çalışırlar. Saf sevginin üzerinde lekeler bırakıp giderler sonra, açtıkları yaralarda tutan kabuklar ancak öldüğünüzde soyulur... Bazı insanlar ise, ellerine bir iğne alıp, kalbinize adını yazmak için yıllar boyu orayı nazikçe işler durur. Ve farkına bile varılmayan insan, çoğu zaman, o olur. *** Fırçamı sana uzatıyorum, onu dikkatli kullan... Çünkü üstünde hala farklı renkler var. Biraz su tut, zor değil aslında İstediğin renkleri, tuvaline yansıtman... Güzel durur benim baktığım aynalarda, yansıman. Y'osun ile yoksun sözcüklerinin arasında bir ilişki var, Sormadan açıklayayım sana Sen, saçmaladığımı söyle bana, Yine bıkkınlıklar sezeyim gözkapaklarından. Ya osun ya da yoksun, Yosun ve yoksun... Hayat bir ikinci ve sonsuzuncu şanstı harcanan... Ensemde bir çift kanat, Alev aldılar çoktan. Artık uçamıyorum... *** İnciler çıksın ummanlarından. İçinde bulunduğumuz çağın asalete hasre...

Tek Bir Nota

Konuşamamak adlı bir dost edindim, Her gece ve her gündüz ve her saat başı Boğazımdaydı elleri, bir nefes gibi tükendim Öyle anlaşılmaz ve öylesi hızlı... Birine açılmak için önce kapanmak gerekir, Kapanmak... Demli bir çay ya da koyu bir kahvenin rengidir. Kapanmak gerekir önce sıkıca Ve bu, hayatın kopkoyu kesilmesi demektir... Koyu birer kahve de olamadık oysa Bir masa üstünde yahut Mardin semalarında Açan çiçekleri beğenmem derdin baharlarında, Çiçekler senin suyunda zehirlenip Tekrar çekildiler tohumlarına... Mistik havalarıyla bilinen bir kalbin En otantik parçası olup susulan biriydin. Konuşamamak adlı bir dost edindim, Derdimi demeye varmadı dilim... Çayına iki şeker uzatan ellerim Tek şekerle geri döner gelirdi bana, Ve ben o zamanlarda ''İki küçük kol düğmesi''ni ayırmış gibi hissederdim. Belki de asla senle aynı çaya karışamayacak O talihsiz, o beyaz çay şekeri de bendim... Ben söyleyemedim, sen bilemedin... İçime düşen kelimeler...

NÖBETÇİ ANLAMCININ ANLATTIKLARI

Sevdanın, bir de ''siyah'' anlamı vardı, Sonra seni gördüm. Sonra akıttım kanımı, Lakin hala kırmızıydı... Aşığın bir de ''deli'' anlamı vardı. Demek ki delilik sevdadandı Senli bir kaç rüyayı Boşa koydum da boş yere, Dolulara sığmadı... Muhabbet bir de ''sevgi'' demekti, Dostça oturup konuşmak yar ile Zamana yaymak cümleleri Belki içinde tutmak bazı şeyleri Bakarak anlatmak gözbebeklerine... Hasret bir de ''iç çekme'' demekti Bir sıcak nefes bırakmak ardından Isıtan bir kentin soğuk gecesini... İçinin 'od'larını besleyen hisleri Teker teker yakıp yine de üşümek gibi... Tiryakinin aynı zamanda ''dalgın'' anlamı vardı, Ayrılık planı önceden yapılmamıştı, Sevmenin ihtimali de tasarlanmamıştı... Derinliklerde tiryaki olduk, olsun Bataklıkta kulaç atmaya bizi aşk alıştırmadı mı?.. Selin'S

NÖBETÇİ ANLAMCI

Zırhımdaki çatlakların arasından akıyordum... Bazen bir şiiri üç satır yazıp sonra bırakmak gerekir Aşk da öyle dile düşünce, kaybetmiş anlamını Yanımdan geçen herkese soruyordum, Kalplerde biraz şüphe, biraz pas, biraz kir... Ardından gece oluyordu, Yanımdan kimsenin geçmeyeceği kadar gece Bir daha gün doğmayacakmış gibi gece... Yastığın, saf yağmurlarla yıkandığı, Umudun Kaf Dağının ardında saklandığı, Ardımızda laf kalabalıklarının kaldığı Tedavülden kalkmış bir kelimedeki Yıpranmış bir hece gibi, Öylesine bir gece.... Sonra kapanıyordu her yer, Kapanıyordu kalbimin kapıları Ve çıkarıp atıyordum kırılmak üzere olan zırhımı Karışıveriyordum karanlığa Ardından benimseyebiliyordum siyahları... Hala arıyordum kaybolan anlamlarımı... Ah, uyuyordu insanlar...  sadece ben izledim -meleklerle aramda geçen bir konuşma gibiydi üstelik- Gökyüzünün bana sunduğu hınzır-tane-karları... Anlamlarım yosun tutmuş mudur şimdiye kadar? Ya da değeri eksilmiş midir acaba, H...

Anlamsız Karga

Ah, şu kışların bana ettikleri... Bir bıçak gibi batarken her bir kar tanesi tenime Ben yalvardım, bir defa görülsün diye, Van mavisi karların içinde bir umut çiçeği... Ne kadar sözlük varsa elimde-avucumda, Koparıp attım, hatırlamamak için seni Senin adının baş harfi ile başlayan tüm kelimeleri... Bir cumartesi, Bir yıldız komasında, Aradım vücudumda, Kalbimin en son attığı yeri... Ve kalbim elime battı, bir diken gibi. En çok senden kaçtım ve en çok sende kaldım. Hiçbir balkona rahatsızlık vermemişti, Üstüne kuş konmayan, asırlık dallarım... Rüzgarsızlıkta bir yaprak edinmeli! Benim olarak kalsın o ve bitsin ebedi yalnızlığım. Bir tek küçük, kırmızı yaprak... Senden başka, senden fazla ve yine de sen benzeri. Sen de duyuyor musun kalbimdeki sesleri? Sen de uyuyor musun, senle başlayıp senle biten düşleri? Sahi, İnsanoğlu kurmayı bırakıp yıkmaya başladı hayalleri Belki bir RefikHalit değildim ama, Beni de annem pamuk tüylüm diye severdi... Mesela, insanı yaş...

Talihsiz Tarihlerde Gel

Görmemiz gereken yeni düşler vardı seninle, Oysa ben şanssız insanlarındandım şu hayatın Ya da yağmursuz nisanlarından. Barış Manço ben çocukken öldü mesela Zeki Müren'i kaybettim çocukken nasılsa Sonradan yine buldum, Hayatın anlamlarını yitirdiğim yerlerde Şikayet etmedim ama kurtulamadım İçimin isyanlarından... Gün bitiyor ama içimde dinmiyor hatıran. Tası tarağı toplayıp çekip gitmek lazım belki de... Acaba sen, Kaç bahara adını verip, kaç kışa güneş oldun Kaç rüyada, kim bilir hangi düşte? Ser verip de sır vermeyen sevdanın ateşinde Yanmak gerek belki de... Dağılmak, dağıtmak, dağlanmak ve dağlaşmak... Biraz da şans şart oldu bana... Gözlerinin rengi solacak biliyor musun, Sen bana yakınlaşmadıkça Sabaha çıkar mıyız bilemem ben Ve gözüme uyku girmez sana iyi geceler demeden Üstelik gece de olmaz, Sen gözlerini kapatmadıkça... Selin'S

V'E-SASEN

Kalemin biten mürekkebinde değil olay, Elim titriyor Sen dökülüyormuşsun gibi kalemimden... Korkuyorum çok... Senden bihaber geçen saatlerde değil olay, Mevsimler soluyor, Ve sanki yaprak döken ağaçlar seni soruyor, Susuyorum çok... Ezbere bildiğim şiirlerde değil olay Aklım duruyor, Şiirler her satırda bir basamak olup sana çıkan merdivenler... Yürüyorum çok... Kışın dondurucu ve temiz soğuğunda değil olay, Kalbim donuyor... Ürperircesine tüm duygularım... Üşüyorum çok... Selin'S

GEÇER BİRA(Z)DAN

Hem belki ölürüz güneş doğmadan... Peki güneş, Neden asla kabul etmiyorsun dolunayın senden güzel olduğunu? O biliyor olsa da her yeni günün senle doğduğunu Dağılıp giden bir sis bulutunun içinde Seni seviyor olsa da hala kendince, Asla dolunay kadar güzel olamayacaksın, Sırf o, seni seviyor diye... Hem ölürüz belki gece yarısından önce... Peki gece, Seni özel kılan ne? Neden kabul etmiyorsun asla kapkaranlık olamayacağını Asla kazanamayacaksın ruhumla yaptığın bu yarışı Yıldızların var senin, parlak ışıkların... Bense her bir harfin etkisinde kaldım. Ve o da beni sevemedi niye, Kendimi sorular ağacına astım En sonunda incecik bir iple... Ölmeyi de sevdim yaşamayı sevdiğim kadar, Öldüm bir kez daha işte, Ve yine hiç korkmadım... Selin'S

Merasim Sağanakları

Bir kaç parça huzursuz gezegen ile beraber Işığı arayıp, huzur sandığım siyahların Hayal-ötesi-dingin müziklerine ezber, Ha gayret kalbim, Bugün değilse, daha önünde var koskoca bir yarın Sanma ki, onu senin kadar sevebilecekler... Benim için, Portakal kabuğu kokusunda vardın. Biraz biraz kararmış bir mezar taşının Üstündeki gökyüzü kadar mavi Üstündeki yazılar kadar anlamsızdın... Ve sen inan ki, içimdeki bütün hisler Büyük bir merasim-siz gömüldüler Bir el açmadın. Öldüler ya birer birer, Ben hayatı ıskalayan-şanssız-kişi olarak kaldım Sen neşeli anlarımda çaldığım ıslıkları bile duyamadın... Selin'S

BİR GRİ GİBİ KUŞU

Bir isimsiz otobüse binip gitsem mesela, Gökyüzü gri, içim kapkara, gibi Ankara... Halim kalmış olsa şimdi yeniden şakımaya Kuş dilim lal olur, çıkmaz bir nota, gibi dilsiz Anka... Sende kalmış bir umuttu inancım, aşka Bardağım ev sahibi olmuş sanki yosunlara gibi bir derya... Bağlayın beni bir uçamayan balona, Gökyüzü hasretim olsun, hasretim sana... gibi elveda... Yazdığım beş altı mektup ulaşmayacak asla, Bulamayacaklar içimde bir patika, bir yol ya da gibi yokuşlar sana... Bir varmış bir yokmuş masalların sonunda Gökten düşer ya hani üç elma, gibi dünya... İnsanoğlu olamıyor hataların farkında, Sana bir şehir bırakıyorum ardımda Bir sandık ki, ardına kadar dolu gibi kırgınlıklarla... Şimdi, bekle boş bir durakta, Çünkü bu kalpte iki cihan gelse bir araya, Dönüş bileti almamış biri gibi gidiyorum ya, gibi bir kaç mısra... Selin'S

GRİ AŞKINA

İnsanlığın unutulduğu bu çorak topraklarda bir yağmur muydun, serin serin kalbime yağan? Haberin var mı bir hüzün mevsiminin geçisinde göç eden martıların sana bıraktığı şarkılardan? Bir kitap armağan ediyorum gecenin ay aydınlığına, sabrımın katıksız bekleyişinden yaptığım alıntılardan... Senin bitirimhanelerinden koparıp alayım diyorum benliğimi, Koparabildiğim tek şey, bir buket şiir oluyor, sarmaşık misali sana uzanan... Oysa, ben mutluyken de yazabileceğini savunurum insanların, Mutluyken daha güzel olacağını düşünürüm hayat ile sanatın... Kırgınlıklarla beslenen her şiir, biz farkında bile olmadan biraz zehirlenmiştir; Umut bir parça kırıldığında bile umut tanrısı Elpis'ten küfürle söz edilir. Aşk sadece sevmeye ve mutluluğa hizmet etmez mesela, Vazgeçilir, acı verir, özlenir, beklenir, okunur ve dinlenir... Yalnızlığım mı? En sonunda buldum dediğim ana kadar herkesten kaçışımdı* Yazmak istediğim ne varsa parmaklarımın ucunda birikip, kalemimde tıkandı... Biz ...

SES PERDESİNİN S.O.S SAHNESİ

 O  dibe bir kere vardığı zaman, hiç yukarı çıkamayacağım zanneder insan... Oysa belki, aslında düştüğünüz yerde yepyeni bir kapı vardır, hayata açılan... Deli derler düşküne. Ah, şu S(d)eli-n-i-n zoruna bakın hele! Kaotik kapılarını kapatıp yeni yaşının, adım atmış doksan beşine... Seçim için kriterlerini sorgulamadan çözülüvermiş hayat gözleri önünde... Sadece sevgisini paylaşmaya ihtiyacı varmış, çünkü içindeki çok büyük bir aşkmış... İnsanlar sanki and içmiş bunu ezip geçmeye, sonra o da, suyla, ayla, yaratanla paylaşmış ve yalvarmış her gece, anlaşılmak için bir nebze... Kendini dramatize edip duran insan, keşke sterilize edilebilse... Önce kendini bilse keşke, diplerde yardım istemek yerine, keşfetse... Sonunu değiştirebilse bir hikayenin, sevmediğinde... Nereden nereye... "Acaba işlerim ters gider mi diye endişem yok, zaten hep ters gittiği için..." Boğulmaktan da korkmuyorum, aldığım nefesler dizilmiş teker teker, düğüm olmuş içim. Son sözü ''bitse ne olu...

Madalyon

Hayat bazen, İki yaşındaki bir çocuğun, Babasının ayakkabılarını giyip kımıldayamaması gibiydi... Ya da bir çocuğun kendisiydi, Babasını tanıma şansı bile olmayan... Bazen eski zamanlarda çekilmiş bir filmin Eski ruhlu olmayan insanlara göre anlamsız melodisi; Veya yeni olan bir oyuncağın kırılması, durup dururken... En sevdiğin insanların teker teker silinip gitmesi yeryüzünden Bazen Bir serçenin uçmayı öğrendiği an bir yıldızın kayması Ya da doğanın bizzat kendisi, Senkronize edilmemiş ve tesadüflerden  vazgeçemeyen... Bir hayalin akıp geçmesi, ruhunun nehirlerinden... Bir isyanın durdurulması ya da, kalbinin şehirlerinden... Hayat diyorum, hayat bazen, İki yaşındaki bir çocuğun Koşulsuz ve saf sevgisini aktarabilme becerisiydi. Bazen, Son otobüsü kaçırmak ve ayrılamamak Kaçıp gitmek istediğin o kentten... İstemeden vazgeçmek sevdiğin şeylerden... Ve hayat bazen, Boyundan büyük sevmekti Sonunu hiç düşünmeden... Ceketimin cebinde bulduğum ve bana ait olmay...

ANLA(T)MA, ANLA(Ş)MA...

Seçilen kelimeler ne kadar cümbüşlü yahut şatafatlı olsa da, Maşuk kilitli bir sırdır aşığın dudaklarında... O kilidin anahtarı hiçbir dilde yoktur ve insan sevdiği kişiyi betimleyemez hiçbir kara parçasında... Senden bahsetmek mi? Asla. Satır aralarına gömdüm seni kalbimin, ardından çiviler çaktım satır-altı-boşluklara... Ardından kuşlara benzettim seni ve onlardan da kıskanır oldum en sonunda... Ve yapayalnız bıraktım sevgimle birlikte, içimin kalabalığında... Hem, düşünecek olursan beni anlarsın; hangi sözcükleri seçebilirim ki seni anlatmak için insanlara? Kalbimi söküp yerleştirmeliyim bendeki seni anlatabilmek için, onların karla-kaplı-kalp-boşluklarına... Bir de gözlerimi; onların boş-bakışlı-göz-yuvarlarına... Ancak o şekilde benim gözümden bakarlar ve anca o zaman benim kalbimden akarlar sana... İsmimi bir kez senin sesinle kutsayamadım belki insandır küskünlüğüm bu hayata... İnceliklerinden düştüm sevdanın, bir dipsiz çukuruna; bir Türk-ü nün Yunanca söylenmesi gibi sofis...

HABERSİZLİK ELÇİSİ

Sana yaklaşırken yabancı oldum kendime, Oysa, neden sonra, geri dönüp baktığımda Kendi gölgemle karşılaştım, suretsiz bir biçimde Karanlık, ürkütücü ve savunmasızdı bunlara rağmen... Bana uzak bir ben duruyordu içimde, Bana tuzak bir sen beliriyordu düşümde, Bana hüsran birkaç cümle vardı dilinde, Bize yazık bir kader mi çizilmişti ömrümüze?... Ve ben, Yakınlaşamadım kendime, Tuzaklarını bile sevsem de Ağır yaralıyım bugünlerde... Sen olmasan bile, nasıl senden mahrum bırakabilirim kalemimi? Ki olduğun yerde, tam da senin civarında Aşk da, ilham da, sanat da var bir parça... Ve gülüşün kendisine çekmiş gelmiş geçmiş tüm şiirleri... Tekrar tekrar kırılacak halim kalmış olsaydı şimdi; Savaşırdım hislerimle, bir şekilde yenerdim kendimi. Bir vazo düşün, ilk düşüşünde kırılır ya birkaç yeri, Darmadağın olsa da yeniden toparlanmasına izin verir belki Düşüşün ikincisi... Ve tekrar yere fırlatıldığında tuz buz olur, Sen toparlamaya çalışsan da, kanatır ellerini... ...

TESLİMSİZ MEKTUPLAR-5

Belki ninni yapamazdım yüreğinin atışlarından, Ama her olumsuzluğun sonunda bir güzel cümle vardır, Ama bendim her geceye senle gözlerini yuman, Ama anlatamadım kendime, sesimi duyamadım Hızla atan kalp figanlarımdan... Tüketilmemiş bir türkü bu duyulan,  Ardımda bıraktığım tek iz, bir dize duman... Sendin mısralarımdan duyulan. Sendin sözümde nehir olup, Bir kızıl deryaya akan... Ve kırmızı bir renk değil, Bir şiirdir... Tutkulardan oluşan, Noktalarla sonlanamayan Ateşler çıkarmadan içten içe ve halsizce Öylece yanıp duran... Bir gün, beyaz yağmurlar aktığında saçlarından, Burnunda biraz annen olacak, biraz baban Ve özlemi de hissedeceksin hem de hiç usanmadan, Bıkmak gerek bazen ve kaçmak şu dünyadan, Bir hayalde yaşamak tüm sevgileri, Bir hayale sığınmak ki, İçinde kaybetme korkusu, zaman, mekân olmayan... Bazen kaybetmek gerekir aklı, Akıl öyle bir zehir ki, Dolu olsa da asla dökülmeyen, içinde bulunduğu o ahşap bardaktan... Ankara ol sen bana, Ya...

TESLİMSİZ MEKTUPLAR-4

Dolunay vardı, Ney vardı, Aklımda, bir akıl dolusu sen vardı... İzledim ve anladım, Dinledim ve çaldım, Düşündüm, sevdim ama asla ağlamadım... Hem vuslat hem aşk yalnızca ütopyaydı, Kalbinden kalbime her sözle biraz daha uzanan, Bir yol vardı... Yolun sonunda gökkuşağı, Gökkuşağının altında imkânsızları mümkün kılan Bir yaratıcının bana hediyesi olan Derin ve içten, öyle güzel bir çift göz vardı... Baştan aşağı değiştirmedi beni lakin, O sert kabuklarını kırdı... Ellerimde bile tutmadığım bir şişe şarabın içinde bulduğum, Biraz babam, biraz tutkun Ve birkaç anı boyunca çocukluğum... Tam orada buldum işte seni İçimdeki hislerden oluşan notalarla Bir beste tutturdum... Bir piyano tuşu suretinde, Kestiler ellerimi... Kendimi bulduğum yerde satırlarımı unuttum Ve bir hiç olduğumda yeniden sevdim seni... Ardından sevdiğim, ardından... Bir saatlik saygı duruşu ve bir veda marşı bile olmadan; Nasıl desem, Bir kez öldüm, bir kez dirildim ve yeniden hayata tutund...

TESLİMSİZ MEKTUPLAR-3

Her şeyi herkese anlatmasıyla ve şeffaflığıyla bilinen ben, Neden hiç kimseye, hiç bir dilde anlatamıyorum seni? Tüm bir dünya üzerinde tüm kelimelerin önemini saklayan sen, Söylemeyecek misin artık, onları tutsak ettiğin yeri? Peki ya, edebiyatın öz kızı olan bir kalemin, Tüm anlamları yitirmesine ne demeli?.. Ve sen, her ne kadar saklasan da sözcükleri, Tüm şarkılara hayat verdin gelmiş geçmiş, söylenen söylemeyen... Bir dokunuşla değiştirdiğin hayatım kadar, şarkılar da anlamlı şimdi... Halbuki, sana anlatabilme ihtimalim de var hala, seni... Söylemek istediğim ne çok şey var oysa, Biliyorum hiçbirine gerek yok, Ben sussam da, sen anlarsın beni... Bu dünyada bir sır gibi kalsan da kalbimde Anlatırım bir şekilde, sessizliğin ana dil olduğu yerlerde... Cahit Sıtkı'nun dediği gibi: '' Günlerden sonra bir gün, Şayet sesimi farkedemezsen, Rüzgârların, nehirlerin, kuşların sesinden, Bil ki ölmüşüm. Fakat yine üzülme, müsterih ol; Kabirde böceklere ezberl...

TESLİMSİZ MEKTUPLAR-1

 Gece, sana yakılan son bir sigara ve sana yazılan son bir satır ile dalıp uykuya,  Sabah yaktığım ilk sigara ve sana yazılan yeni bir satır ile devam etmek hayata...  Bu, bir günü senle bitirip, yeni güne senle başlamak demek; Bu, mutluluk ve umut demek... Bu, hislerin ayakta alkışladığı bir sahne, Ölümsüz olan ve senelerce ezberletilecek bir hikaye, Gelmiş geçmiş tüm isyanları bastıracak bir huzur, Unutulmaz bir tiyatroda son perde ve Sabah açılan perdeden sızan ilk huzme... Bu, her dilin tüm sözcüklerini devreden çıkaran bir de Dünya üzerindeki tüm sözlüklerin elini kolunu bağlayan bir kelime... ''Bu'' işte... Karşılığı gözlerinde, Karşılığı sözlerimde... Sen, İyi ki geldin hayatıma... Bir şiir suretinde. Şarkıları sana yazmışlar insanlar, seni tanımıyorken oysa, Gördüğün gibi, tüm dünyayı ve sanatı etkilemişsin haberin bile olmasa da; Kalbim ne ki bunların yanında? Yazılacak olan cümleler, akacak olan sular ve doğacak her yeni ay Geçmeli ka...

CİHAN

Bir başka insan var mıydı Sevdiği şiirlerin dizelerini toplayıp Sevdiğine, dizelerden buket buket şiirler sunan? Var mıydı bir başka aşık Bir denizde değil de Gökyüzünün maviliğinde ve Dolunayın altın tozlarında bir de Bir çift okyanus derinliğinde, sevdiğini arayan? Her gece ismini sayıklamak yerine Sensiz-senli rüyalardan uyanan... Ve artık umurumda değil, kül olsun dünyam Yansın cihan... Belki de hep bu yüzden kaybetti insan... Zordu aşık olmak, Maşuğun haberi bile olmadan... Bir başkası da sever seni, Belki benden de fazla.. Bir buket şiir yerine Dalından koparılmış çiçekler yollar hatta... Ve ben, seni içime çekerim her dolunayda, Sadece renklerde değil, onulmaz siyahlarda... Ve esved Ve siyah Ve hüsran... Belki de hep bu yüzden kaybetti insan... Kalbin iri iri kırılması Kolay toplanması demekti... Ben saramıyorum şimdi kanayan Ve kalbimde senle açılan o ince kesikleri... Denize karşı bir bankta okumak isterdim şimdi sana Senin için yazdığım ilk d...