Zırhımdaki çatlakların arasından akıyordum...
Bazen bir şiiri üç satır yazıp sonra bırakmak gerekir
Aşk da öyle dile düşünce, kaybetmiş anlamını
Yanımdan geçen herkese soruyordum,
Kalplerde biraz şüphe, biraz pas, biraz kir...
Ardından gece oluyordu,
Yanımdan kimsenin geçmeyeceği kadar gece
Bir daha gün doğmayacakmış gibi gece...
Yastığın, saf yağmurlarla yıkandığı,
Umudun Kaf Dağının ardında saklandığı,
Ardımızda laf kalabalıklarının kaldığı
Tedavülden kalkmış bir kelimedeki
Yıpranmış bir hece gibi,
Öylesine bir gece....
Sonra kapanıyordu her yer,
Kapanıyordu kalbimin kapıları
Ve çıkarıp atıyordum kırılmak üzere olan zırhımı
Karışıveriyordum karanlığa
Ardından benimseyebiliyordum siyahları...
Hala arıyordum kaybolan anlamlarımı...
Ah, uyuyordu insanlar... sadece ben izledim
-meleklerle aramda geçen bir konuşma gibiydi üstelik-
Gökyüzünün bana sunduğu hınzır-tane-karları...
Anlamlarım yosun tutmuş mudur şimdiye kadar?
Ya da değeri eksilmiş midir acaba,
Hissetmiyorum aynı şekilde bulacağımı...
Gözlerimin uçlarından akıyordum...
''Kirpikleri ok ok eylemek'' tabirini anlıyordum,
Her düşen damlada birleşen kirpiklerime bakarak
İçimden Ankara gibi bir şehrin ara sokaklarını akıtıyordum.
Ankara oluyordum, Ankara' nın içindeyken ve Ankara içimdeyken
Tekrar edip duran çirkin bir kelime gibi,
Peş peşe atılan adımların altında ezilen anlamları arıyordum.
Bir şehri ağlıyordum...
Sabahın kuşları şakımaya başlamıştı,
Ben hala içimde aşkımaları duyuyordum.
Geceydi üstelik...
Ben, gökyüzünün engin mavisinde boğulmak üzere olan
İsimsiz-küçük-haylaz yıldızlarıma isimler koyuyordum...
Yitirdiğim anlamlarımı arıyordum,
Bir gecede yürünebilir miydi 874 kilometrelik bir yol?
Cesaret edemiyordum...
Bir ışık gördüm, öyle beyaz falan değil,
Çünkü hala nefes alabiliyordum.
Işığa doğru gitmek istedim,
Yerimde sayıyordum...
Yani ben,
Hayata başarısız uçurtmalar salıveriyordum.
Balmumu iplerini hala
Elimde tutmayı bile başaramayan ben
Bir ben gibi, bir Ankara gibi seni seviyordum...
Denizin altındaki altın kumları kazmak gibi nafile
Bir arayış ki, döndüren deliye...
Deniz oluyordun ve sen, kumların üstünü kapatan
Sızı oluyordun bir de, içimden inciler akıtan...
Ağlıyordum, arıyordum ve geceydi
Birden bire nöbetçi bir anlamcı denk geldi...
Mekan: yoktan yer, zaman Ankara, boş rol oyuncusu ben
Figüranların hepsinde senin yüzün
Ve hayat, sen konulu bir sahneydi...
Tavanı yıldızlarla bezeli...
Ben, kaybettiğim tüm anlamları sende buldum sevgili...
Ve sen gittin gideli,
Kuş ötüşleri, anonim bir beste kulaklarımda,
Artık aşkın alevleri bile yakmıyor beni...
Selin'S
Bazen bir şiiri üç satır yazıp sonra bırakmak gerekir
Aşk da öyle dile düşünce, kaybetmiş anlamını
Yanımdan geçen herkese soruyordum,
Kalplerde biraz şüphe, biraz pas, biraz kir...
Ardından gece oluyordu,
Yanımdan kimsenin geçmeyeceği kadar gece
Bir daha gün doğmayacakmış gibi gece...
Yastığın, saf yağmurlarla yıkandığı,
Umudun Kaf Dağının ardında saklandığı,
Ardımızda laf kalabalıklarının kaldığı
Tedavülden kalkmış bir kelimedeki
Yıpranmış bir hece gibi,
Öylesine bir gece....
Sonra kapanıyordu her yer,
Kapanıyordu kalbimin kapıları
Ve çıkarıp atıyordum kırılmak üzere olan zırhımı
Karışıveriyordum karanlığa
Ardından benimseyebiliyordum siyahları...
Hala arıyordum kaybolan anlamlarımı...
Ah, uyuyordu insanlar... sadece ben izledim
-meleklerle aramda geçen bir konuşma gibiydi üstelik-
Gökyüzünün bana sunduğu hınzır-tane-karları...
Anlamlarım yosun tutmuş mudur şimdiye kadar?
Ya da değeri eksilmiş midir acaba,
Hissetmiyorum aynı şekilde bulacağımı...
Gözlerimin uçlarından akıyordum...
''Kirpikleri ok ok eylemek'' tabirini anlıyordum,
Her düşen damlada birleşen kirpiklerime bakarak
İçimden Ankara gibi bir şehrin ara sokaklarını akıtıyordum.
Ankara oluyordum, Ankara' nın içindeyken ve Ankara içimdeyken
Tekrar edip duran çirkin bir kelime gibi,
Peş peşe atılan adımların altında ezilen anlamları arıyordum.
Bir şehri ağlıyordum...
Sabahın kuşları şakımaya başlamıştı,
Ben hala içimde aşkımaları duyuyordum.
Geceydi üstelik...
Ben, gökyüzünün engin mavisinde boğulmak üzere olan
İsimsiz-küçük-haylaz yıldızlarıma isimler koyuyordum...
Yitirdiğim anlamlarımı arıyordum,
Bir gecede yürünebilir miydi 874 kilometrelik bir yol?
Cesaret edemiyordum...
Bir ışık gördüm, öyle beyaz falan değil,
Çünkü hala nefes alabiliyordum.
Işığa doğru gitmek istedim,
Yerimde sayıyordum...
Yani ben,
Hayata başarısız uçurtmalar salıveriyordum.
Balmumu iplerini hala
Elimde tutmayı bile başaramayan ben
Bir ben gibi, bir Ankara gibi seni seviyordum...
Denizin altındaki altın kumları kazmak gibi nafile
Bir arayış ki, döndüren deliye...
Deniz oluyordun ve sen, kumların üstünü kapatan
Sızı oluyordun bir de, içimden inciler akıtan...
Ağlıyordum, arıyordum ve geceydi
Birden bire nöbetçi bir anlamcı denk geldi...
Mekan: yoktan yer, zaman Ankara, boş rol oyuncusu ben
Figüranların hepsinde senin yüzün
Ve hayat, sen konulu bir sahneydi...
Tavanı yıldızlarla bezeli...
Ben, kaybettiğim tüm anlamları sende buldum sevgili...
Ve sen gittin gideli,
Kuş ötüşleri, anonim bir beste kulaklarımda,
Artık aşkın alevleri bile yakmıyor beni...
Selin'S
Bence kitap zamanı geldi de geçiyor.
YanıtlaSilTeveccühünüz saygıdeğer hocam:) Sizden bunu duymak mutlu etti teşekkür ederim:)
YanıtlaSilHer zaman bu kalemlerin canlanıp geniş kitlelere hele de sen gibi genç kalemlere ulaşması lazım.
Sil