Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ocak, 2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Senkronize İşler

Seninle Tanrı arasında bir yerde duruyorum. Öyle olmalı.  Yoksa şimdi sevişiyor olurduk... Bi dünya gürültüde kaybettim seni, Sabah ezanından önce buldum. Kadeh kaldıralım dostlarım! Bu gece yüzyıllık yalnızlığıma içeceğiz.  Öyle uzaktan bakıyorum ki dünyaya  Ne ben size ulaşabilirim ne siz bana.  Neden mi?  Şair olmayı ben seçmedim ki... Kıramadığınız statükonun içinde,             Boğulacaksınız.  Erkeğe karın doyuran dediğiniz sürece,             Doymayacaksınız.  İnsanı insan olduğu için sevmediğiniz sürece,             Mutlu olmayacaksınız.  Ve biz kırılan kalplerimizi kalemlerle sarmaya devam edeceğiz... Bar tuvaletinde eskitilecek insanlarsınız.  Neyse ki benden bir libido şairi çıkaramazdınız.  Ve ben şair olmayı seçmeyen her şair gibi, Bar tuvaletlerine benzer bir hayatın hademesiydim. ...
Birikmiş acılar ve öfkeler verebilirim artık sana, Yazmakla düzelmeyecek Yaşamakla iyileşmeyecek Yaşamamakla telafi edilemeyecek Alışmakla aşılamayacak tonlarca sayfa... Bir elbise dikebilirim belki sana, Adaletten çalarım biraz İnsana dönüşür daldaki kiraz. Ütopyalardan elimdeki gerçeklere itiraz Hayallerde umut var, inanç sabırlarda... Selestia
Her şeyimi aldılar, Üstelik doğduğum andan itibaren... Kapımın çalışlarını Sabrımın sınırlarını Hissedip de söyleyeceklerimi Tercihsiz bir seçim çalıp gitti. Üstelik engel de olamadım, Tanrı, diyorum; bana karşı çok asabiydi. Selin'S
Çocukluğumu cebime koyup koşuyorum Ya da koşar adım uzaklaşıyorum şehrin kasvetinden Korkularımla köşe kapmaca oynuyorum Bu köşe benim, ve neden sonra içimin hevesinden Pervasız bir boynu bükük olmasına rağmen Burnu dikliğe varan yokuşu tırmanıyorum. İçimde Ankara'nın ''sidik yarıştırmak'' tabirinin sorgusu... Oysa Ankara olmalıydım. Oysa ana bir kara olmalıydım. Noktalara basmayı unutup başa dönüyorum kendi şiirimde Oysa bir şiir olmalıydım Oysa bir nota olmalıydım... Selestia
Makyaj  yapmak zorunda bırakan ortamları asla sevemedim... Sinirli yanımı ortaya çıkaran insanları Kibar davranmaya mecbur kaldığım için kibar davrandıklarımı Masa kültüründe yemek yemenin klişe adabını Harabelerin haraplığını Bilinmeyen sokaklara kurulmuş kütüphanelerin Okunmamaktan bitap düşmüş kitaplarını... Rusların edebiyatını sonra Nefes almayı. Sevemedim, sevmedim dünya denen dev odayı. Selestia

Meselemiz

Kediler Aşklar Etrafında duvar olmayan parklar Duvarları ses geçiren basit odalar... Asıl mesele kediler değil Asıl mesele aşk değil Etrafında duvar olmayan parklar kalabalık Duvarları ses geçirmeyen odalar hep karanlık... Asıl mesele, kararlılık azizim. Tüm mesele kararlılık. Selestia
İçimi diyorum, dökmeliyim kadehlerinize Yıllanmıştır, buruktur, bedeli ağırdır hayata... Gözlerim diyorum, artık akmıyorlar, Saplanıp kalmış gibi şu sıralar, varlığını iddia ettiğin bir boşluğa... Selestia

Kırk Birinci Gün

Kırk gün yas tutar insan... Kalbe kırk tane iğne batar, derler, her ölümün ardından. Her bir gün, bir iğneyi çıkartır. Sonrasında kalp atmaya devam eder delik deşik, kalptir sağ ve sakat kalan. Ölümler daha cazip gelir, kaybettiğin o an. Ayrılıklarda? Hislerimin ölümünden sonra, yasını tutsunlar diye sol koluma kırk çizik bıraktım. Kırkıncı günün sonunda kırptım saçlarımı. Kangren olan kolu kesip attım. Artık ben de birini toprağa vermişçesine, delik deşik; sakat ve yarımdım. Saçlarda kırmızı makuldür, kanda kırmızı farz, ayda kırmızı şart; günahta caiz. Gökkuşağında mekruh. Yakamozda memnun... Kırmızı. Yüzüm kadar solgun. Saçlarımın kırmızı makullüğünde omzuma üşüşen ilham perilerini davet etmek için, karton kutunun üzerinden kıpkırmızı saçlarıyla bana bakan o kadınla karşılaştım. Eski bir dost yüzüydü benim için. Gülümsedim, ''İdolümsün abla'', dedim. Yerine bıraktım. Kırmızının sevap olması kadar tezattım. Kendileri seçtikleri yöneticilerden nefret eden insanla...
Bir defasında babam, annemle kavga ederken, -sanırım duvara- tekme attı ve ayağı kırıldı. Ve o şekilde ben ilkokul ikinci sınıftayken, karne günüme geldi. Arkadaşlarım tuhaf tuhaf baktılar, babamın yüz ifadesi hala aklımda. Bozuk. Dünyanın en mutlu çocuğuydum o anda umursamadım.Mutlu ya da mutsuz olduğumda, annemle değil babamla paylaştım. Mutsuz ya da pişman olduğumda. Bir kız çocuğu annesine ihtiyaç duymaz mı hiç? Babam vardı, duymadım.
Sahip olduğum tek şey, Alıcısı olmayan hikayeler... Bir iz bırakmak isterdim, lakin İz bırakmadan gidiyorum. Mutlu olduğum tek sebep, Bir kaç satır anlayış... Doğrularım yalan, düzgünlerim yanlış Dizginlerim yok Doğrulanmadan gidiyorum. Solgun şehirler gördüm, Gün ışığında yoklardı Beni bazen anılar bazen acılar Bazen bir yıl süren çocukluğum yoklardı... Büyüdüm sonra... İçimde bir çocukla, Gidiyorum. Selestia
Tersinden girmişti şehre, kadın Bekçisiyken kimsenin bilmediği sınırların  Daha fazla bekleyememişti... Kirpikleri, dikenleri gibiydi kirpilerin Korkuları, korkuluklar gibi sabit. Ölmeye hevesli, nefes almaya alışamamış Kadın olmamayı tercih bile edememiş kadın En büyük düşmanıydı bütün anıların. Gözlerinde görürdünüz en çağdaş halini bir de Mutluluk tanımının. Çok ağladı, çok akıttı. Elveda bile demeye isteği kalmamıştı giderken. Genel geçer bir not bırakmıştı: ''hoşçakalın.'' Selestia
Çok genç değilim, Bir Werther değilim Ama hem duygusal bir şiir yazıp Hem küfredebilirim. Hem deli dolu bir hayat yaşayıp Ansızın ölebilirim. Sızlamıyormuş gibi durup da İçten içe kanayabilirim. Bir küçük değilim, Bir prens değilim Ama ütopyalarımın yasal sahibiyim. Ah, son zamanlarda sinir sahibiyim. Ben, siz insanlardan farklı olarak Ve siz insanlarla aynı olarak Hem delice sevebilir, aynı anda Kan kusturacak kadar nefret barındırabilirim. Bir şeker değilim Ya da bir portakal Oysa bir çınar olabilirdim, Ama yaşamayı sevmiyordum Yüzlerce yıl dünyada kalacak kadar.... Selin'S
Konuşulsa da değişmeyeceğini bildiğin şeyler için Bütün kelimeleri harcayıp sustun mu hiç? Sen, birinin hapishanesi olma hissini derinlerinde duydun mu hiç? Sevilirken, sevgiye doyup, o aşkı bir kadının ayakları dibine kustun mu... Kendine hapsetmek, mahkum olmaktan da kötüdür. Kaçma şansı olmayan tarafındasındır hayatın. Sen ardına bakmadan delice koşup, özgürlüğün tadına vardın mı hiç? Selin'S
Kelebeklerden herkesin haberi var mı? Yok,ölülerin birine ihtiyacı olmadığı gibi tıpkı. Tıpkı. Rıfkı. Sıtkı. Sıtkı sıyrılmak, birine karşı yitirmek demekmiş inancı. Sanırım sıtkım sıyrıldı. Selin'S
Denk olmayan insanları, aynı paydada eşitlemek gerekir bazen. İşte bu! Seni yoklukla çarpmak gerekir; beni sabırla... Sabrın kaç katı vardır şu dünyada? Yokluk denen bu antik rakam, oldukça asal ve asan bir sayıdır mesela... Tasma misali bir hayatı insanın boyuna, geçirir de ruhu duymaz kimsenin...  Sen kendine bir payda bul iyisi mi, ben bölüneyim. Parçalandım ve dağıldım zaten dört bir yana. ''Ayna ayna! Söyle var mı benden daha paramparça bir ruh?'', diye kendimle alay ettiğim anda, saçlarıma ilişiyor gözlerim. Saçlarım ruhumdan da dağınık gibi geliyor, ama sadece bir anlığına. İdin, idim, idi. İd'leri. Egoları kimseler bilmez idi. Şimdi virgül yaptılar cümlelerin içlerinde. Noktalar zaten yok idi. Benzetmeyin kimselere mürekkebimi.Bir de şeffaf mı olur zehrin rengi, önceden kafamda hep bir bataklık yeşili gibiydi... Ah, artık olmadığımda... En çok müzikleri ve ağlamayı özleyeceğim. Herkese birer mektup yazdım da, en sevdiğim insanlara sanırım veda edemeyec...
Buzlarcasına ve kutuplarcasına bir sabaha uyanıyorum... Baş parmağım ve işaret parmağım geceden ezbere kalmış Dirseklerim, tekrar ediyorlar hayatı... Yüzüme yüzüme vuruyor sonra, sabahın rüzgarları Düşleri bozulmuş bir gecenin Hayalleri kırılmış bir gençliğin Sonra tutup, planlanmış bir bitişin Hesabını soruyorlar. Kendi hesabıma, Üşüyor ve utanıyorum... Selin'S

'Y'ok İyi Tanıyan İnsanlar

              İnsanın, uyandığı her yeni güne karşı bir merakı vardır. ''Bugün beni neler bekliyor?'', düşüncesidir insanı hayata bağlayan. Yeni bir okula başladığında, o süreçte neler yaşayacağını merak eder, bir sonraki gün hayatını değiştirecek insanla tanışıp tanışmayacağını... O çok sevdiği şehire taşınıp taşınmayacağını... Mezun olduğu andan sonrasını, yeni yılın kendisine neler getireceğini, on dakika sonrasını, bir mucizeyi sürekli bekler insan. Bu meraktan kaynaklanır hatta falcıların başını kaşıyacak vaktinin olmayışı... Bu merak sebebiyle nefes alış verişlerini bırakmaz insan. Ama alış-veriş işte! Verdiği her nefesin karşılığından, hayat bir şeyler alıp götürür. Kambur ve büyücü bir çingenedir hayat, gerçek yüzünü görenler kendisinden kurtulmak isterken, kimisi de büyülenmiştir çoktan, bakmaya doyamaz, bilirsiniz...              Büyüleyemedi beni, belki de isterdim o büyüye kapılmayı. Belki olay o zaman da...

Ceplerimde Dört Köşeli Kış Ayları

Kış aylarını bu yüzden sevmiyorum işte... Her cebinden eski kıştan kalma bir dize çıkıyor eski mantoların... Çekingen gibi titrediğini bu aylarda görüyordu insan, davetkâr dudakların... Bembeyazlar yağıyordu üzerine, o kirli siyahların. Sık sık burnunu çekiyordu çoğu örtülü suret, ortasında sessizliğin Düşüncelerimi bölüyorlardı, Yarım kalıyordu düşünceler, ceplerinde mantoların Bir kış sonrasına kadar dizelere dönüşüyordu...   Para bulmuş gibi seviniyordu insan onları buldukça, O kirli siyahlığın üzerine düşen, beyazlığın ortasında Cenaze törenleri nasıl yapılıyordu peki, kışın ölen insanlara? Yazık değil miydi bir tabutu saatlerce bekletmek karların arasında?.. Şiire benzeyen hikâyelerim vardı, 'şikâye' dediğim adlarına İmzamı attığım altlarına... Şikâyetlerim vardı, hayatımdan tutunda varana kadar çocukluğa... Kalem kutusu almıyordum ne zamandır, Ve zaman geçirmiyordum artık kırtasiyelerde, oyuncakçıl...