İnsanın, uyandığı her yeni güne karşı bir merakı vardır. ''Bugün beni neler bekliyor?'', düşüncesidir insanı hayata bağlayan. Yeni bir okula başladığında, o süreçte neler yaşayacağını merak eder, bir sonraki gün hayatını değiştirecek insanla tanışıp tanışmayacağını... O çok sevdiği şehire taşınıp taşınmayacağını... Mezun olduğu andan sonrasını, yeni yılın kendisine neler getireceğini, on dakika sonrasını, bir mucizeyi sürekli bekler insan. Bu meraktan kaynaklanır hatta falcıların başını kaşıyacak vaktinin olmayışı... Bu merak sebebiyle nefes alış verişlerini bırakmaz insan. Ama alış-veriş işte! Verdiği her nefesin karşılığından, hayat bir şeyler alıp götürür. Kambur ve büyücü bir çingenedir hayat, gerçek yüzünü görenler kendisinden kurtulmak isterken, kimisi de büyülenmiştir çoktan, bakmaya doyamaz, bilirsiniz...
Büyüleyemedi beni, belki de isterdim o büyüye kapılmayı. Belki olay o zaman daha katlanılabilir bir hal alırdı...
İnsan, sürekli kendini anlatma çabasındadır, boşuna kulaç atmak gibi bir şeydir bu; çok güçlü bir akıntı karşısında çabalayıp durmak gibi. Sonunda ne mi olur? Boğulur insanlar... En iyi ihtimalle yorulup kendini akıntıya bırakıp, rotalarından çıkarlar... Aslında tutulan her günlük, yazılan tüm yazılan, çekilen tüm fotoğraflar, ''Bir başkası tarafından görülsün'', isteğinden doğar. İnsanlar bunu hemen o an anlamazlar. Günlüklere kilit, yazılara gem vururlar; fotoğraflarıysa hep kutulara saklarlar. Her insanın öldükten sonra bir şeyler bırakmış olma, bir iz bırakma isteği vardır... Hayvanlar gibi. Onlar bunu kokuyla yapar, insan yazıyla. Ama er ya da geç kaybolurlar. Hayat denen çingenenin itimadı yoktur anılara...
Bana da itimat etmeyecek, kendisi devam edip gidiyor nasılsa...
Çok intihar mektubu yazdım, yazmam gerekenden daha fazla... Anlam bozukluklarıyla doluydu, anlatım bozukluğu değil. Anlamsızlıklar kol geziyordu anılarımda, anlamlar yitip gidiyordu yaşam damarlarımdan. Anlam kaybından ölemedim ama, akacak kan durmuyordu damarda...
Beni çok iyi tanıyan insanlar, ölmemi bekliyor her an; beni çok iyi tanıyan insanlar buna asla şaşırmayacak ve üzülmeyecekler. Onların hayreti hala hayatta kalışıma... Duvarlar eriyor, mahremiyetlerin yok olduğu yaşam alanlarına ev deniyor ve evler geceleri güneş alıyor en çok da... Bu kadar evin arasında, hiçbir yerde kendimi evimde hissedemeyişimi onlar biliyor. Hiçbir şehirde, hiçbir ada ya da yarımada üzerinde, hiçbir ülkede... Misofonik yaklaştığımda kendi dizelerimden tiksindiğim için bir defa yazdığım yazıları tekrar okuyamıyordum. Nefret ediyordum tekrarlarımdan, kalemlere sığınamıyordum. Sonra tıkanırcasına doymuştum hayata. Bir gün sonramı merak etmiyordum. Sonra... 17 yaşımda durdurmuştum büyümeyi, büyüyemiyordum. Alışamıyordum. Alışamıyorum... Beni çok iyi tanıyan insanlar, ne kadar sevdiğimi ve ne kadar sevdiğim için büyük tepkiler verdiğimi bildikleri için beni çok iyi tanıyan insanlardır. Çünkü çok iyi tanırlar ve çünkü bilirler, insanın önem vermediği insana sinirlenmeyeceğini, yanlışları düzeltmek için çaba göstermeyeceğini sınırlarından geçirmeyeceğini... Yoklar çünkü çok iyi tanınmaktan da korkup geri çektim kendimi... Tezatlarımla oturdum, bir büyük açtık daha yeni...
İnsan her zaman taşmaya hazır bir baraj gibidir, her zaman her yerde ağlayabilir ve ağlamak güzeldir. Ama ağlamaz insanlar, ağlamayı güçsüzlük sanırlar ve ben zaman zaman çok güçsüz olurum, gözlerimden musonlar yağar... Sek içmeye niyet ettiğim bir şeffaf bardağı beyaza çevirecek kadar ağlarım, tezatlar omzumu okşar o an... Masada bir de Turgut Uyar olsa ne çıkar!
Ben bu çirkef ve güzel çingeneyle oturup çene çalamadım,ama o benden çok şey çaldı. Şimdi bir ben eksilsin diyorum ve zehir zıkkım olsun çaldıkları. Bir diploma ise eğer benden beklenen, o diplomayı alacağım. Hayatın sona ermesi ise hayattan beklediğim, o sonu acilen kendim yaratmalıyım. En tehlikeli kelimedir aslında: ''Yoruldum''. Öylesine bir yorgunluk ki bu, şimdi ebediyyen uyumalıyım...
Suskunluklarım mı? Büyüsünler içimde, artık konuşmayacağım.
Selin'S
Görsel http://dark.pozadia.org/images/wallpapers/53294003/Angels/Death%20is%20an%20Angel.jpg adresinden alınmıştır.*
Büyüleyemedi beni, belki de isterdim o büyüye kapılmayı. Belki olay o zaman daha katlanılabilir bir hal alırdı...
İnsan, sürekli kendini anlatma çabasındadır, boşuna kulaç atmak gibi bir şeydir bu; çok güçlü bir akıntı karşısında çabalayıp durmak gibi. Sonunda ne mi olur? Boğulur insanlar... En iyi ihtimalle yorulup kendini akıntıya bırakıp, rotalarından çıkarlar... Aslında tutulan her günlük, yazılan tüm yazılan, çekilen tüm fotoğraflar, ''Bir başkası tarafından görülsün'', isteğinden doğar. İnsanlar bunu hemen o an anlamazlar. Günlüklere kilit, yazılara gem vururlar; fotoğraflarıysa hep kutulara saklarlar. Her insanın öldükten sonra bir şeyler bırakmış olma, bir iz bırakma isteği vardır... Hayvanlar gibi. Onlar bunu kokuyla yapar, insan yazıyla. Ama er ya da geç kaybolurlar. Hayat denen çingenenin itimadı yoktur anılara...
Bana da itimat etmeyecek, kendisi devam edip gidiyor nasılsa...
Beni çok iyi tanıyan insanlar, ölmemi bekliyor her an; beni çok iyi tanıyan insanlar buna asla şaşırmayacak ve üzülmeyecekler. Onların hayreti hala hayatta kalışıma... Duvarlar eriyor, mahremiyetlerin yok olduğu yaşam alanlarına ev deniyor ve evler geceleri güneş alıyor en çok da... Bu kadar evin arasında, hiçbir yerde kendimi evimde hissedemeyişimi onlar biliyor. Hiçbir şehirde, hiçbir ada ya da yarımada üzerinde, hiçbir ülkede... Misofonik yaklaştığımda kendi dizelerimden tiksindiğim için bir defa yazdığım yazıları tekrar okuyamıyordum. Nefret ediyordum tekrarlarımdan, kalemlere sığınamıyordum. Sonra tıkanırcasına doymuştum hayata. Bir gün sonramı merak etmiyordum. Sonra... 17 yaşımda durdurmuştum büyümeyi, büyüyemiyordum. Alışamıyordum. Alışamıyorum... Beni çok iyi tanıyan insanlar, ne kadar sevdiğimi ve ne kadar sevdiğim için büyük tepkiler verdiğimi bildikleri için beni çok iyi tanıyan insanlardır. Çünkü çok iyi tanırlar ve çünkü bilirler, insanın önem vermediği insana sinirlenmeyeceğini, yanlışları düzeltmek için çaba göstermeyeceğini sınırlarından geçirmeyeceğini... Yoklar çünkü çok iyi tanınmaktan da korkup geri çektim kendimi... Tezatlarımla oturdum, bir büyük açtık daha yeni...
İnsan her zaman taşmaya hazır bir baraj gibidir, her zaman her yerde ağlayabilir ve ağlamak güzeldir. Ama ağlamaz insanlar, ağlamayı güçsüzlük sanırlar ve ben zaman zaman çok güçsüz olurum, gözlerimden musonlar yağar... Sek içmeye niyet ettiğim bir şeffaf bardağı beyaza çevirecek kadar ağlarım, tezatlar omzumu okşar o an... Masada bir de Turgut Uyar olsa ne çıkar!
Ben bu çirkef ve güzel çingeneyle oturup çene çalamadım,ama o benden çok şey çaldı. Şimdi bir ben eksilsin diyorum ve zehir zıkkım olsun çaldıkları. Bir diploma ise eğer benden beklenen, o diplomayı alacağım. Hayatın sona ermesi ise hayattan beklediğim, o sonu acilen kendim yaratmalıyım. En tehlikeli kelimedir aslında: ''Yoruldum''. Öylesine bir yorgunluk ki bu, şimdi ebediyyen uyumalıyım...
Suskunluklarım mı? Büyüsünler içimde, artık konuşmayacağım.
Selin'S
Görsel http://dark.pozadia.org/images/wallpapers/53294003/Angels/Death%20is%20an%20Angel.jpg adresinden alınmıştır.*
Yorumlar
Yorum Gönder