Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Eylül, 2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor
Karların da mor yağması lazım Gökyüzü bunalmıyor mu hiç Göz pınarları taştığında en sevdiği renk kırmızıymış güneşin Günleri sevmem, nasıl geçiyorlar anlamadım Biraz fazla acımasız değiller mi bir zaman için? Ben seni birkaç yüzyıl geriden sevdim Sen de hissiz pastoral edebiyatlarda buldun kendini Söylesene, sorun bende mi? Selin'S
Şehri sensizken sevmiyorum. Boğuluyor gibiyim, ama alabildiğim nefesler Diziliyor içime birer birer, Sindirmekte zorlanıyorum -yokluğunu-.... Fransızlar duygusalmış baksana, Sen bende eksiksin demişler Özlüyorum demek yerine. Eksikliğin öyle bir boşluk ki Kimseyle, hiçbir şeyle dolduramıyorum... Selin'S

Ceplerimde Ölü Anılar

Ceplerinde ölü anılar taşıyordu, Ceplerinde hayal kırıklıkları... Akrebi ölmüş bir yelkovanı yaşıyordu. Sonra kanlar damlıyordu bacaklarından Kırmızı beneklerle doluyordu Ankara'nın karaları, kaldırımları... Ankara bir kentti kimilerine göre ona sorsanız Bir kıta sayardı, her bir semtini hem de... Başkent ağlıyordu, her şiirin son dizesinde... Kendi kaleminden, Üçüncü şahsın birinci olamadığı için üzülmesi gibi Anlatmaya çalıştı kendini... Kendini göstermeden ve kendini gizlemeden, Kendi gözlerinden ve gözleri dünyaya hakimmişçesine Ağladı tüm medeniyetleri... Bir dalda diken battı kanadına Bir dalda limon çiçeği olup açtı ama Asla unutmadı ağacını yad etmeyi. Ceplerinde ölü anılar taşıyordu Aşıktı oysa her birine Elleriyle Ankara'yı boğuyordu Aşıktı oysa her yerine ''Oysa herkes öldürürdü sevdiğini'' Belki, kendinden başka biri çıkıp da sevmesin diye... Oysa kimse onun gözlerinden bakamazdı bir şehre Şehir gelin olup süslense b...

Dediler

Savaşı veya barışı her iki tarafın da kazandığına şahit oldunuz mu hiç?  Mutlak galibiyet denilen olay, illa ki tek bir tarafa vuracak... Mutlak galibiyet denilen olay, ya hayatı ya da beni bulacak. Baştan belliydi mağlubiyetim. Savaşta yenilmeyi göze almalıydı mağlup taraf, alamadıysa hırsından kendi kendini yeyip bitirecekti. Kurallar belliydi işte, bazen fazla zorlamamak gerekti. Ben bir yarışın içine doğduğumu sanıyordum başlarda; yenildim, devam ettim. Elendim, devam ettim. Hakkımı yediler, devam ettim. Hak yedim, devam ettim. Ne zaman ki yoruldum nefes almaktan, ''Bu, yaşam savaşı, mücadele edeceksin'', dediler, ''güçlüsün, aslansın, koçsun hadi yürü yaparsın sen'', dediler. Bu savaşı kazanacağımı söylediler. Bense kalakaldım olduğum yerde, ''Benim masum bir yarış sandığım şe, meğer canice bir savaşmış...'' diye düşündüm içten içe... -Geri çekilme hakkımı kullanmak istiyorum! dedim. -Öyle bir hakkın yok, dediler. -Seyirci kol...

Senli Dört İşlem

Kıyısına köşesine acılar saklamışsın İstanbul'un, Gidip onları buldum... En baştan söyleyeyim bir de Bu ,benim yine son olmayan son mektubum. Yaşarken mutsuz ve ne zaman ölsem mutluyum. Ölmek deyince karamsarlığa düşen insanların aksine Her gün, her saat ölüveriyorum. Sıkıntıdan mı, kıskançlıktan mı, hırstan mı bilmem Bir sel basıyor ve ben İsmim gibi bir selin içinde boğuluyorum. Kimse el uzatmıyor, görmeyince... Bir başka yaşta çocuk, bir başka şehirde Ankara oluyorum. Ah ne diyordum... Dolunayı da özledim, üç gün kala. Sana... İstanbul'da sakladığın üç beş acıyı alıp gidiyorum. Düş kırıklığı diye bir şey yok Düştüğünde kırılan ödünç hayalleri saymıyorum. Sevip, susup, yokluğunu aydınlatan yol oluyorum. Öylesine boş. Resimsiz bir duvar. İsimsiz bir kumar. Kanatlarında uçmak istediğim turnalar kadar... Ve ne yaptım bilmiyorum, Ayak izlerimi silmek istedim otobüs tekerlerinden Seni izlediğim anlaşılmasın diye. Ne zaman bir falcıya inansam seni seviyorum...

Başıma Üşenenler

Sadece üşendiğim için, seni sevemiyorum. Sadece bu sebepten kül tablasındaki izmaritleri toplayıp, külleri bırakıyorum olduğu yerde... Senin şarkılarını dinlerken sensizlikte, yeniden makyaj yapmaya üşendiğim için, gözyaşlarımı içime akıtıyorum. Hastalandığım zaman, üşeniyorum belli etmeye; kendi kendime iyileşiyorum. Üşengeçlikten ölmüyorum sevgilim. Hala nefes alıp veriyorum. Şaşırdın, değil mi? Sormaya korkuyorum. Üşengeçliklerim ve korkularım çiziyor yolumu, ben ise artık akışına bıraktım. Öylece yaşıyorum.Dedemin mezarına gitmeye, çiçeklerime su vermeye (oysa çoktan kurumuşlar), sana yeniden aşık olmaya (oysa çoktan biten bir aşk), biramı yudumlamaya, dolunaya bakmak için balkona çıkmaya, hayatında neler olup bitiyor diye sormaya, yeni pişirdiğim bir yemeği ağzıma sürmeden önce soğutmaya... Üşeniyorum. Üşenmediğim anlarda ise yetersiz kalıyorum. Bak, yetmiyor ruhum, seni yazmaya. Seni yaşamaya yetmediği gibi. Sana, seni ne çok sevdiğimi anlatırdım ama, biliyorsun ya... Kendi ekmeğ...

Yine Çirkin Dünya

On sekiz yaşıma adım attığımda birden değişecekti dünya Ben on sekizi es geçtim galiba... Ya aniden adım attım otuz beş yaşıma Ya da çoktan iade ettim bedenimi, sade bir ruhum şu anda... Ya da yeniden doğuyorum her dolunayda Ve hep bir yaşım, Ayrılığın bir de özlemlerin inadına... Sen bilmeden sana koşarken hislerim dört nala Dağıldı göz incilerim dört bir yana Ve uzaydan bile görülebilecek büyük bir aşk yarattım Sevdiğim, senin sayende döndü, bu çirkin dünya... Selin'S

Anlık Kadraj

''Ba''yı iki defa tekrar edersen, en sevdiğim insanı bulursun. Anlara kim ve ne sorularını sorarsan, kutsallığımı... Aynı gökyüzünde, aynı aya bakarsan beni görürsün. Röntgenlerde elma sapları... Şanslı azınlığız biz azizim, biz sevmeyi başardık; ruhumuzda biraz tuz, biraz buhar ve şiir vardı. Sonuna kadar kullandık tüm satırları ve dolunayın kızıllığı, yanımıza kar kaldı... Ardından kar yağdı kağıtlarımıza, bin bir emekle döktürdüğümüz o mavi mürekkepler de dağıldı. De'yi ayırmadığımız her hatada, bir doğruluk payı  vardı. Sana armağan ediyorum bu gece, asil-dolun-kızıl ayı; sakla, taşırken omuzlarım ağrıdı. Ve lütfen serin yerde muhafaza et, benden kalan yalnızlığı... Selin'S

Tercihen Ay

Hayat bir tercih meselesidir, Tercihen yalvarıyorum sana Başımı artık yaslayamadığım omuzlarında Bugün de kırmızı doğ, Gözyaşlarım senindir... Hayat, bir telmih meselesidir, Bir şarkı hatırlatır seni bana Ve ben bir harfi yazmayı unuturum... Yüzünü seyredemezsem gün doğuşunda Bilmeliyim gülümseyerek uyuduğunu Günler senindir... Hayat, bir eylül meselesidir Eylülde doğup temmuzda biter ömürler Yaz sonunu göremez modern sevgiler Tercihen eylülde gel bana sevdiğim Tercihen eylülde gel... Hayat, bir sıralama meselesidir İlk kez sevdiğin insanla ölmek gibi İlk kez girilen denize dönmek gibi... İlk kez yakılan ateşte, Ortancaları karıştırmadan hiç, alevlere Döne döne yanmak gibi... Tercihen sonlarda gel... Aşk, bir hayat meselesidir. Bugün de kırmızı doğ. Yarın senindir... Selin'S

D3- Eylüle İman

Sen kahramanıydın beton yığınları arasında, Soluksuz, umutsuz ve dirençsiz insanlığın... Ölüm vakitleri yaşanıyordu şiirlerinde Tekrarları seven, sorunlu ozanların. Ama sen "uzaklar"sın. Yakın olmak istediğim kadar... Yüreğimin güzel güzel kanayan narin zaafısın, Başrol oyuncususun sen dolunayın... Şimdi ay, kör bir kuyudur, beni çekimine alan Kör, muzdarip değildir aya bakamamaktan Kuyu, pişman değildir, içinde su kalmadıysa Ay, kör bir kuyudur, kovalar dolusu boş aşk ile kollarımızı yoran Aşk ise bir kör huyu kara büyüdür, suyu elinin altında duran... Düşlerle döşesem kaldırımları, güzelleşir mi şehir? Dize, aklımıza dizili, ipe sapa dizilmeyen hisler bütünü olup kağıtlara dizildiğinde mi dizedir? Sıkıldım ve sıkıldığım kadar canımı boğuyor şehir Bana şimdi kitaplar, gidişler, doğaçlama bir doğa gerekir. (Şimdi) Huzurla dolsam, bir ayla doğsam, izleri silinmeyecek zamanlar doğursam... Ne zaman akşamların kalbine zamansız hüzünlerimi salsam Kendimi kandı...

D1 Yıldız gölü

Ay Işığında Ben, papatya çok severim. Ben papatya; sevdiğimde çok severim. Ve ben papatyalardan nefret ederim. Kendimden nefret ettiğim kadar... Hayalle çelişip hayatla çatıştığım kadar... Bir geceye saklayıp yüreğimi, Tanrı misafiri kabul ettiğimde büyüklü küçüklü midyeleri, Bir büyük eşliğinde duyunca nihavendi Ve dolunaydan taşıyorsa dolu bir ömrün izleri, Küçükle küçük olup, Büyüğü bir kefeye koyup, Dolunaya dolup dolup, öyle içerim... Bir dolunaydan daha dolu olamaz masadaki bardaklar, Saygısızlıktır, derim... Yarısına kadar doldurup, geceyi içerim. Dünyadan daha çok dönerse başım, Dünyaya gelişime küfrederim. Yaşadığım yarısı dolu yarısı hava hayatı çekerim, ta sineme... Huzurevinde tek başınalıktan sitemkâr Huzursuz bir yaşlı misali, Sırf ama sırf laf olsun diye "Dışarıda hava nasıl?" diyecek hâldeyim... Ben, papatyaların en küçüklerini belki sevebilirim. Karanlığın yapay aydınlatma sistemini göz ardı edersek, Ve hiçe sayarsak göz pınarları...