Ana içeriğe atla

Dediler



Savaşı veya barışı her iki tarafın da kazandığına şahit oldunuz mu hiç?  Mutlak galibiyet denilen olay, illa ki tek bir tarafa vuracak... Mutlak galibiyet denilen olay, ya hayatı ya da beni bulacak. Baştan belliydi mağlubiyetim. Savaşta yenilmeyi göze almalıydı mağlup taraf, alamadıysa hırsından kendi kendini yeyip bitirecekti. Kurallar belliydi işte, bazen fazla zorlamamak gerekti. Ben bir yarışın içine doğduğumu sanıyordum başlarda; yenildim, devam ettim. Elendim, devam ettim. Hakkımı yediler, devam ettim. Hak yedim, devam ettim. Ne zaman ki yoruldum nefes almaktan, ''Bu, yaşam savaşı, mücadele edeceksin'', dediler, ''güçlüsün, aslansın, koçsun hadi yürü yaparsın sen'', dediler. Bu savaşı kazanacağımı söylediler. Bense kalakaldım olduğum yerde, ''Benim masum bir yarış sandığım şe, meğer canice bir savaşmış...'' diye düşündüm içten içe...
-Geri çekilme hakkımı kullanmak istiyorum! dedim.
-Öyle bir hakkın yok, dediler.
-Seyirci koltuğuna oturup izlesem peki?
-Senin görevin cephenin tam ortasında savaşmak.
-Yenileceğim belli...
-Yenersin, kazanırsın sen bu savaşı, güçlüsün sen.
Güçlüydüm onların gözünde, her saniye kazanmamı beklediler. Güçlü değildim özümde, ne zaman kendimle başbaşa kalsam ağlardım ve ne zaman ağlasam kahkahalar atardım acınacak halime. Güçlü değildim, güçlü görünendim. Hassastım, kadındım, bendim. Ben bir de çok içerdim. Mutlu da değildim, mutluluğu hiç beceremedim. Pasifist bir insanın savaşmaya zorlanması gibi bir şeydi benim hayatla mücadelem, barışçıl yaklaşmaya çalıştım hep, zarar vermek istemedim. Yaşam denen şeyde bir mantık aradım ama hiçbir zaman göremedim.
''Kaybeden olsam arkamdan konuşulacak''ları düşündüm bir müddet. Bu şekilde biraz daha devam ettim elime yakışmayan bir kılıçla. Biraz daha zaman geçti ve artık kaybetti diyeceklerini bilsem de önemseyemeyecek haldeyim. Tam savaş meydanının ortasındaki sancağa bağlamak istedim halatı. Ağzımda kırık dökük dişlerim... Gülümsedim. Kalbimde kırık dökük düşlerim... Gülümsedim. Buydu, bu kadardı tepkim. Herkes kahraman ilan edecek belki beni, ama ben biliyorum:
Yaşamla olan savaşımı kaybettim...
Ağır yenildim...

Selin'S





Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KÜLLERİ YAKAN DİYALOGLAR

Selin: Ben, Şiirlere ve yazılara isim bulmakta usta olan ben, Hissettiğim şeye bir ad bulamamakla birlikte, hissediyorum. Hislerim hala yaşıyormuş. Hadi kutlayalım bunu, bu gece ölmeyen hislere içiyorum. Ve aynı şarkıyı, aynı kişi için defalarca kez üst üste dinliyorum. Umut: Aynı şeyi aynı kişi için her gece hissetmekten farkı ne ki? Aynı insana yazmıyor muyuz ömrümüz boyu tüm şiirleri? Selin: Hissettiğin an, içinde yaşıyorsun bir şeyleri. Kaldı ki bence öylesi daha iyi, bazı şeyler bilinmemeli. Umut: Tavandaki karolari saymaktan gözlerim bozuldu. Biraz da sesim kısık şarkı söylemekten bağıra bağıra. Görüyorum... Selin: Göremiyorum. Ne alfabedeki harfleri, ne yazdığım şiiri... Ne hislerimi ne bir gün sonrasını… Boğuluyorum. Umut:  Bak, şimdi karanlık ama yine doğacak güneş. Biz dursak da dönüyor dünya, biliyorum. Yıka yüzünü okyanuslarla, dağlara tutun, taşları sevmiyorum. Kalk hadi. Selin: Okyanus güneşin yakıcı sıcağına da...

Artık Sevmiyorum Ba(ş)lıkları

Çocukken alıştığımız gibi devam ediyordu hayatım, Çünkü biz sesi bile çıkmayan bebekleri uyutmaya çalışıyorduk küçücük dizlerimizde... Olmayan sobalara kesilmemiş ağaçlar atıp yanmasını izliyorduk, Hatta benim bir battaniyem vardı, turuncu, yarım, yaprak desenleri üzerinde Ben onu çırpamazdım, üzerinden yapraklar dökülmesin diye... Bir şeyler yine sahteydi çocukluğumda ama mutluydum... Olmayan aşkına tutunup, olmayan bir adamı seviyorum şimdilerde. Bazı şeyler kadar sahte olan bu durumda şimdi neden mutlu olamıyorum? Beş yıl kalmıştı otuz yaşıma, Nereden bakıldığına bağlı olarak çok genç ve çok yaşlıyım... Elimde dolunay çizelgesiyle geçişini izlerken ayların Aylar kendine yuva edinir kaplumbağa kabuklarını bayım Çığlardır parlayan gökyüzünde, Yıldızlar soğuktur aslında, Bir başka gezegende bile siz varsanız hayat vardır Ben yine kelimeleri yanarken soğuktan donan bir şehirde Sizin verdiğiniz nefesleri almaktayım... Üç defa da öldüm üstelik, gerçek birer ölümdü h...

İyiliğimde

       Yıkanmış gri beton merdiven kokusunu içime çekerek, soyulmuş duvarlarını izlediğim apartmanı kat be kat aşıp, anlamaya çalışıyorum. Yıpranmışlığı kadar yıkanmış, sorduğu kadar soyulmuş boyaları. Yüzümün akmış rimelleri ve ağladıkça artan gözyaşı kokusuyla; ben bir apartman mıyım? Her katımda farklı hayatlar, derinlerimde huzursuz fareler ve kaçık solucanlar ile ben de böyle sıkıcı mıyım? Yeni yıkanmış bir merdiven kokusu kadar yanıltıcı hayatım.      İyiyim. Hiç içmemiş olana, rakı kokusu kadar iyi. Kalbimi şöyle bir söküp, helallik aldıktan sonra bitirecek kadar iyi... Üzerimden bir motor geçmiş de "Bu da mı gol değil?" demiş olacak kadar iyi... Hâlâ sevgisizce yaşarcasına öylece... Sarı bir şiirde sadece "öylesine" kelimesine aşık olacak kadar iyiyim ve olmak istemeyecek kadar. Henüz hayata geçememiş planlar kadar, yanlış alınmış kararlar, yanlış anılmış şairler gibi, bundan sonraki yaşanacak yıllarda yanıp, hiç sönmeyecekmişçesine iyiyim. Teş...