Kıyısına köşesine acılar saklamışsın İstanbul'un,
Gidip onları buldum...
En baştan söyleyeyim bir de
Bu ,benim yine son olmayan son mektubum.
Yaşarken mutsuz ve ne zaman ölsem mutluyum.
Ölmek deyince karamsarlığa düşen insanların aksine
Her gün, her saat ölüveriyorum.
Sıkıntıdan mı, kıskançlıktan mı, hırstan mı bilmem
Bir sel basıyor ve ben
İsmim gibi bir selin içinde boğuluyorum.
Kimse el uzatmıyor, görmeyince...
Bir başka yaşta çocuk, bir başka şehirde Ankara oluyorum.
Ah ne diyordum...
Dolunayı da özledim, üç gün kala. Sana...
İstanbul'da sakladığın üç beş acıyı alıp gidiyorum.
Düş kırıklığı diye bir şey yok
Düştüğünde kırılan ödünç hayalleri saymıyorum.
Sevip, susup, yokluğunu aydınlatan yol oluyorum.
Öylesine boş.
Resimsiz bir duvar.
İsimsiz bir kumar.
Kanatlarında uçmak istediğim turnalar kadar...
Ve ne yaptım bilmiyorum,
Ayak izlerimi silmek istedim otobüs tekerlerinden
Seni izlediğim anlaşılmasın diye.
Ne zaman bir falcıya inansam seni seviyorum.
Nerede bir şansızlık görsem seni anıyorum
Her nefes alışımda, seni çekip
Her baktığım surette seni buluyorum.
Minik minik heykeller bırakıyorum bilmediğim dağlara
Sonra yağmur olup onları eritiyor,
Ardından, çamurdan yaratılmış Adem'in oğullarının
Yağmurlarda neden dağılmadığını düşünüyorum.
Oysa dağılıyorlar, ayrılırken, elma yerken, çay içerken
Yağmurlarda ve her dolunayda
Sadece ben mi seni düşünüyorum yoksa tüm insanlar
Sen fikri ile mi yaşıyorlar?
Seni en son göreceğim günü düşünüyorum
Öleceğim gün, sabah erkenden kapını çalıp
uykudan uyanmış halini
Saçlarını son kez seviyorum
Sonra her şey gibi bitiyorum.
Kıyısına köşesine acılar saklamışsın İstanbul'un,
Gidip onları buldum...
Yarın gidip Ankara'ya sığınacağım anılarınla beraber
Senden bir parça almadan gitmek istemiyorum...
Selin'S
Gidip onları buldum...
En baştan söyleyeyim bir de
Bu ,benim yine son olmayan son mektubum.
Yaşarken mutsuz ve ne zaman ölsem mutluyum.
Ölmek deyince karamsarlığa düşen insanların aksine
Her gün, her saat ölüveriyorum.
Sıkıntıdan mı, kıskançlıktan mı, hırstan mı bilmem
Bir sel basıyor ve ben
İsmim gibi bir selin içinde boğuluyorum.
Kimse el uzatmıyor, görmeyince...
Bir başka yaşta çocuk, bir başka şehirde Ankara oluyorum.
Ah ne diyordum...
Dolunayı da özledim, üç gün kala. Sana...
İstanbul'da sakladığın üç beş acıyı alıp gidiyorum.
Düş kırıklığı diye bir şey yok
Düştüğünde kırılan ödünç hayalleri saymıyorum.
Sevip, susup, yokluğunu aydınlatan yol oluyorum.
Öylesine boş.
Resimsiz bir duvar.
İsimsiz bir kumar.
Kanatlarında uçmak istediğim turnalar kadar...
Ve ne yaptım bilmiyorum,
Ayak izlerimi silmek istedim otobüs tekerlerinden
Seni izlediğim anlaşılmasın diye.
Ne zaman bir falcıya inansam seni seviyorum.
Nerede bir şansızlık görsem seni anıyorum
Her nefes alışımda, seni çekip
Her baktığım surette seni buluyorum.
Minik minik heykeller bırakıyorum bilmediğim dağlara
Sonra yağmur olup onları eritiyor,
Ardından, çamurdan yaratılmış Adem'in oğullarının
Yağmurlarda neden dağılmadığını düşünüyorum.
Oysa dağılıyorlar, ayrılırken, elma yerken, çay içerken
Yağmurlarda ve her dolunayda
Sadece ben mi seni düşünüyorum yoksa tüm insanlar
Sen fikri ile mi yaşıyorlar?
Seni en son göreceğim günü düşünüyorum
Öleceğim gün, sabah erkenden kapını çalıp
Uykundan uyandırıyorum.Son kez görüyorum
uykudan uyanmış halini
Saçlarını son kez seviyorum
Sonra her şey gibi bitiyorum.
Kıyısına köşesine acılar saklamışsın İstanbul'un,
Gidip onları buldum...
Yarın gidip Ankara'ya sığınacağım anılarınla beraber
Senden bir parça almadan gitmek istemiyorum...
Selin'S
Yorumlar
Yorum Gönder