Ana içeriğe atla

Ceplerimde Ölü Anılar




Ceplerinde ölü anılar taşıyordu,
Ceplerinde hayal kırıklıkları...
Akrebi ölmüş bir yelkovanı yaşıyordu.
Sonra kanlar damlıyordu bacaklarından
Kırmızı beneklerle doluyordu
Ankara'nın karaları, kaldırımları...
Ankara bir kentti kimilerine göre
ona sorsanız
Bir kıta sayardı, her bir semtini hem de...
Başkent ağlıyordu, her şiirin son dizesinde...

Kendi kaleminden,
Üçüncü şahsın birinci olamadığı için üzülmesi gibi
Anlatmaya çalıştı kendini...
Kendini göstermeden ve kendini gizlemeden,
Kendi gözlerinden
ve gözleri dünyaya hakimmişçesine
Ağladı tüm medeniyetleri...
Bir dalda diken battı kanadına
Bir dalda limon çiçeği olup açtı ama
Asla unutmadı ağacını yad etmeyi.

Ceplerinde ölü anılar taşıyordu
Aşıktı oysa her birine
Elleriyle Ankara'yı boğuyordu
Aşıktı oysa her yerine
''Oysa herkes öldürürdü sevdiğini''
Belki, kendinden başka biri çıkıp da sevmesin diye...
Oysa kimse onun gözlerinden bakamazdı bir şehre
Şehir gelin olup süslense bile...

Herkes üzülüyordu haline ve herkes boş veriyordu
Ve herke'z' yazmak istiyordu inadına...
Şiirleri alıp başını gidiyordu
Kavimlere karışıyordu her bir dize.
Boş kağıtlara yazmak kolay, o ise
Dolu kağıtlara yazmayı seviyordu
Dolunaya yazmayı seviyordu
Ankara'ya kadeh kaldırmayı...
Önce dolunayı çıkardı şiirlerinden
Sıfır kaldı ardından.
Sonra gözyaşı Ankara'da sel oldu,
Siliniverdi haritadan.
Öksüz ve yetim kalan her bir duygudan
Helallik istese kaç yazar!

Ankaralar sarkıyordu balkondaki saksılardan...

İçinde ölüm geçen her cümlede
Karamsarlığa düşüyordu insanlar
Düşünmüyorlardı.
Her şey zıttıyla vardı.
-Her şey ayrı yazılırdı.-
Ölümün olduğu yerde bir hayat ve yaşanmışlıklar...
Sadece ölmeye özlemle geçen bir hayatın son anını
Mutlulukla karşılamalı
Oysa onlar her güzel şeyi mahvettikleri gibi
Güzel bir ölümü, ağıtlarla kirletiyorlardı
Göz yaşları yapışıyordu ölümlere ve hiç yakışmıyorlardı
Tertemiz bir ölümü lekelediklerini fark etmeden habire ağlıyorlardı
Oysa onun ardından kimse ağlamamalıydı.

Oysa,
Benim ardımdan kimse ağlamamalıydı.

Ankara'yı gördüm dün rüyamda.
Ağlamaklıydı...

Selin'S


(Bir günlük Ankara tatilimi bitirmiş, doymamış gibiyim.
Kendimi çok yüksek bir binadan atmış da ölmemiş gibiyim.
Zincirini kırmış köleler gibi kaçan heveslerimi saymamış gibiyim.)

Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

KÜLLERİ YAKAN DİYALOGLAR

Selin: Ben, Şiirlere ve yazılara isim bulmakta usta olan ben, Hissettiğim şeye bir ad bulamamakla birlikte, hissediyorum. Hislerim hala yaşıyormuş. Hadi kutlayalım bunu, bu gece ölmeyen hislere içiyorum. Ve aynı şarkıyı, aynı kişi için defalarca kez üst üste dinliyorum. Umut: Aynı şeyi aynı kişi için her gece hissetmekten farkı ne ki? Aynı insana yazmıyor muyuz ömrümüz boyu tüm şiirleri? Selin: Hissettiğin an, içinde yaşıyorsun bir şeyleri. Kaldı ki bence öylesi daha iyi, bazı şeyler bilinmemeli. Umut: Tavandaki karolari saymaktan gözlerim bozuldu. Biraz da sesim kısık şarkı söylemekten bağıra bağıra. Görüyorum... Selin: Göremiyorum. Ne alfabedeki harfleri, ne yazdığım şiiri... Ne hislerimi ne bir gün sonrasını… Boğuluyorum. Umut:  Bak, şimdi karanlık ama yine doğacak güneş. Biz dursak da dönüyor dünya, biliyorum. Yıka yüzünü okyanuslarla, dağlara tutun, taşları sevmiyorum. Kalk hadi. Selin: Okyanus güneşin yakıcı sıcağına da...

Artık Sevmiyorum Ba(ş)lıkları

Çocukken alıştığımız gibi devam ediyordu hayatım, Çünkü biz sesi bile çıkmayan bebekleri uyutmaya çalışıyorduk küçücük dizlerimizde... Olmayan sobalara kesilmemiş ağaçlar atıp yanmasını izliyorduk, Hatta benim bir battaniyem vardı, turuncu, yarım, yaprak desenleri üzerinde Ben onu çırpamazdım, üzerinden yapraklar dökülmesin diye... Bir şeyler yine sahteydi çocukluğumda ama mutluydum... Olmayan aşkına tutunup, olmayan bir adamı seviyorum şimdilerde. Bazı şeyler kadar sahte olan bu durumda şimdi neden mutlu olamıyorum? Beş yıl kalmıştı otuz yaşıma, Nereden bakıldığına bağlı olarak çok genç ve çok yaşlıyım... Elimde dolunay çizelgesiyle geçişini izlerken ayların Aylar kendine yuva edinir kaplumbağa kabuklarını bayım Çığlardır parlayan gökyüzünde, Yıldızlar soğuktur aslında, Bir başka gezegende bile siz varsanız hayat vardır Ben yine kelimeleri yanarken soğuktan donan bir şehirde Sizin verdiğiniz nefesleri almaktayım... Üç defa da öldüm üstelik, gerçek birer ölümdü h...

İyiliğimde

       Yıkanmış gri beton merdiven kokusunu içime çekerek, soyulmuş duvarlarını izlediğim apartmanı kat be kat aşıp, anlamaya çalışıyorum. Yıpranmışlığı kadar yıkanmış, sorduğu kadar soyulmuş boyaları. Yüzümün akmış rimelleri ve ağladıkça artan gözyaşı kokusuyla; ben bir apartman mıyım? Her katımda farklı hayatlar, derinlerimde huzursuz fareler ve kaçık solucanlar ile ben de böyle sıkıcı mıyım? Yeni yıkanmış bir merdiven kokusu kadar yanıltıcı hayatım.      İyiyim. Hiç içmemiş olana, rakı kokusu kadar iyi. Kalbimi şöyle bir söküp, helallik aldıktan sonra bitirecek kadar iyi... Üzerimden bir motor geçmiş de "Bu da mı gol değil?" demiş olacak kadar iyi... Hâlâ sevgisizce yaşarcasına öylece... Sarı bir şiirde sadece "öylesine" kelimesine aşık olacak kadar iyiyim ve olmak istemeyecek kadar. Henüz hayata geçememiş planlar kadar, yanlış alınmış kararlar, yanlış anılmış şairler gibi, bundan sonraki yaşanacak yıllarda yanıp, hiç sönmeyecekmişçesine iyiyim. Teş...