Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ağustos, 2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor
O kadar büyüdü ki hasretim, Tanrı'ya sesimi duyurdum O kadar vatansız hissettim ki yokluğunda kendimi, sonra anladım Sendin olmam gereken tek yer,sendin yurdum Habersiz sensizliğinde ardından koşarken yoruldum Çok yoruldum... Başka sevgiye yer açamadı ruhum... Ne senin kokunu aldım bir yerlerde Ne de bir başka kolda sarılmanı buldum. Özlüyorum... Selin'S
Ben seni haddinden fazla özlüyorum da, Senin haddini kim belirledi? Umutsuzluktan kendini yollara vurmuş bir deli İkimizin şarkısını dinledi... Ben seni haddinden fazla seviyorum da, Sevginin haddini kim bilebildi?...

HASRETİN TANIMI YOK

Sokaklarda dolaşıp duran hurdacıya, o eski şamdanı verememek gibidir, Anıları topladığınız o karton kutuyu kıyıp da yakamamak gibidir, Kıyıya vurmuş eski bir tekneyi, denize itmeye yetip de itememek gibidir, -Özlemenin tanımı yok.- Yanlarından su sızdıran bir çaydanlığa kaynak yapıp, ateşte kaynatamamak Bazen sırf onsuz uyanılan bir sabahın kasvetinden, elini kaldıracak mecali bulamamak Eskide kalmış olsa da anıları anlatırken bir başkasına, geçmiş zaman eki kullanamamak... -Hasretin tanımı yok.- Teknolojinin farzları vardır mesela: Anne ve babaya iman, eski sevgiliye itaat, resmine bakmak her saat... Müzik zevkin de değişir zamanla, arabesk biraz tat vermeye başlar, ritimlere inat... Alıp verilen nefesler dışında, katlanıp en üst  rafa kaldırılır şu çekilmez hayat -Yokluğunun tanımı yok.- Hayalleri yıkıp, üstüne yeni bir aşk kuramazsın sevdiğim, Ben senin yerinde olsam ben de inanmazdım sevildiğime, ama özlerdim Dolmuyor yerin, bil istedim... -Boşluğunun tanımı y...
Eksik bir şey yoktu, hiç olmamıştı. Fazla sevgi yüzünden ayrılıyoruz hakim bey dedim. Gözyaşlarıma hakim olamamıştım. Sevdiğim kadar canını yakmak istiyordum, işin tuhafı sürekli ve sürekli olarak uyuyordum. Yokluğunda alışkanlık haline getirmiştim uykuya sığınmayı... Nasılsın? Neredesin? Doldursan keşke boşlukta kalan şu satırlarımı...
Kuytularında dokunulmamış kuruntular, Bahçelerinde hiç açmayan papatyalar, Senelerinde geçip gitmek bilmeyen aylar Ve ellerinde kömür kalem ile geleceğe gidiyorsun. Ellerimde gönderilmemiş bir kaç mektup var Kalbimde, kırık çıkık ve sargılar... Gözle görünmezmiş edilen dualar Hala dönmeni bekliyorum... Şarkılar, bizim şarkılarımız gibi çalıyor Ne zaman birini gündüz sansam, orada gece oluyor Gittiğim her yerde gözlerim seni arıyor Ve sen o anda, görünmez oluyorsun...
İki tane elmayı ortadan ikiye kesip birbirleriyle eşleştirdim ve gördüm ki biri fazla geliyor diğerine... İki tane kelimeyi bölüp birbiriyle birleştirdim ve gördüm ki anlamsızlık kalıyor bu birleşmede... Ruhunun yarısını ruhuma yerleştirdim ve gördüm ki, acı bir ayrılık kalıyor senden geriye...

Mavilerde Kal...

Her sabah bana gülümseyen ve gülümseyecek olan güneşin batışını izledim, kıyamet koptu sonra... Bir kıyamet, bin feryat ruhumda... Ne ay yetti ondan sonra, ne de güvenebildim yıldızlara. Hep aynı kıyafeti giyiyormuşsun gibi, dolabına doldurduğun mavileri özledim. Tezgaha damlattığım iki damla şarap ağlattı beni mesela... Siyahla beyazın yan yana gelişi bir çeşit totem oldu hayatıma. Herkeste seni arayıp, herkesi gönderdim kendi yoluna; kimsenin sen olamayacağını anladığım zaman ise, çekildim kabuğuma. Kabuğum pas tutmuştu çoktan, harflerle açtım kapıları, kelimeleri arkadaş edindim son zamanlarda... Bitmemesi gereken şeyler vardı şu hayatta, kahve gibi, aşkın gibi, sen gibi... Alıştım kaybetmeye ama mavileri özlüyorum hala... Selin'S

Bile Bile

Işklar vardı ayaklarımın altında; sonra aşklar... Sonra düştüm karanlıklara, karanlıklar sevda oldu ve fark ettim ki senin olmadığın dünyalar, acımasız, günü-birlik, dar... Hayat bazen insanları, birbirleri için ne çok anlam ifade ettiğini anlamaları için ayırır, diyenler var. Ayrıldıktan sonra senin için bir şey ifade ettiğimi anladığım anda hepsi gözyaşlarına boğuldular... Sevdalar mı? İnsanların gözyaşlarında, boğuldular... İçeyim dedim, belki seni doldururum sayfalara, yazarım belki... Yazamadım. Ağlarım belki dedim. Belkileri yaktım sonra, ötekileri ve berikileri yaktığım gibi... Sesine teslim olduğum beş gitar teli, bana seni söyledi. Dinledim öyle... Lambaları kapatıp uyuyabilsen, rüyanda görürsün dedi biri. Ah o birileri hiç susmadı ki... Kopuk kopuk düşüncelerimi bağlamak istedim, ipim yetmedi... İyi(mi)yim. İyiyim. Işklar sensiz... Benimsedim sensizliği. Bir umutla, 'ya olursa' dedim hep, bile bile her şeyin bittiğini.... Selin'S

Alışırım, geçer bir kadeh daha!

Şarkıcı Adı: Sena Şener Şarkı Adı: Çirkin Dünya Hayat bir nefes; İçine çek, içine çek. Dertlerden dünya Sana kafes, sana kafes. Sen çok uzaklara es. Acı sinmiş tenine; Mey gibi, ney gibi. Karanlık sindirir seni. Ben buralara yabancı gibiyim. Tanrı’m, izin ver geçeyim. Ve ben ona, buna İçerim bu gece, sana. İçerim ki güzelleşsin Bu çirkin dünya. Tut beni. Düşüyorum, renkler koyu. Hiçbir şey değil; zararım sana. Öyle görünmez ki nispet yokluğa, Alışırım geçer, Bir kadeh daha…

HAYATI TİKLEMEYEN PELTEK SAAT

Durmuş saatimin, hiçbir şeyi tiklemeyen taklarını dinleyerek zamana attırdığım taklaların hayatımı tepetaklak edişini izlemeyi hobi edindim şu sıralar. Çaydan uzak, sigaraları katledercesine... Kendimi ne zaman tutsam, bir his beni yoruyordu... Aldığım zaman elime kalemi, illâ ki devamı geliyordu. Ne zaman bir dilek tutsam tam tersi oluyordu. Kadehi tutsam sapı elimde kalıyordu. Birini sevsem ahı kalıyordu üzerimde, sevdaların âhı bitiyor vâhı kalıyordu. Balmumu heykelimi yesem bal kadar tatlı olur muydu, diye düşünüyordum. Ya da mum gibi yanar mıydı, fitili olsa? Peki ben dayanabilir miydim onun yanışına? Ah kulak vermemeliydim içsel sorularıma... Aşığın yanışına dayanabilecek kadar vicdandan mahrumsa tabiatım; demek ki huyum bu, mizacım böyle... Demek ki ateşle oynayanlardanım. Oysa, beni bir ben bilirim. Oysa çok acıdı canım. Deli gibi gitmek istesem bile, kal ve bekle diyor bir yanım... Bana şu sıralar hiç dokunmayın... Ağlarım. Selin'S

Fabrikaların Bacalarındaki Kurum Gibi Kurumsal Durumlar

Şehrin sancıları başlamıştı ve şehrin kasıkları meydanlardı. Alev alev yanıyordu meydanlar. Yan yana ve yana yana yürümeye çalışan insan kalabalığı, kalabalıklar içinde unutmuştu yalnız olmayı. Ve yalnızca alabalıklar biliyordu, nehrin içine düşen dolunaya doymayı... Şehir, seviyordu doğurmayı... Bin bir zorlukla açılan her kapının ardında, masa başı ve fazla dogmatik mesailer düşüveriyordu merdiven boşluklarından. Kedinin fareyle oynamayı sevdiği gibi seviyordu kadın kelimeleri... Öldüreceğini bilse de yazıyordu. Besleyerek, kanatarak... Ve giderek. Gidişlerden ilham alıyordu. Gidişlere ilham oluyordu. Şehrin verdiği acılar yetmiyordu doğa amcaya, bir de insanların acılarıyla besleniyordu. Doğa bana bir sel hediye edip ismimle sesleniyordu. Aklı sıra... Fikri sıla ve fikri ne ise zikri de o işte!... Bir damla çaya susuyordum. Bir acı kahve çekirdeğini bütünce yutuyordum. Bitince acısı bir bütün daha... Bütüncül ve ölümcül bir perdeyle örtmüştüm yanıklarımı.  Şimdiye kadar yuttuğum...

Aşka Ne Yeter?

Gecenin güneşi mi, yoksa basit bir sokak lambası mı, Hedefi kaldırım çiçekleri mi yoksa gizlenen yıldızlar mı? Beni ona çeken ne var dediğim şu dolunayı, Her ay bir kez görsem yeter... Duymadan bitmese keşke gezegenimde yaşam Senin sesini, sonbahara ait bir akşam... Başkalarınca sıradansın, bende ihtişam Her güz bir kez görsem yeter... Piyano tuşlarındaki siyahın ne işe yaradığını, Sevginin de özleminin de yalan olmadığını, Ve dahi anladığımda dönüş yollarımın kapandığını Bir yol sana çıksa yeter... Hayal kuramayacak kadar bıkarsam şu hayattan Rüya göremeyecek kadar yorgun uyursam, Ve ölürsem, bir baykuşun nasıl öttüğünü duyamadan, Rüyama bir kez gelsen yeter... Bana bir ''sen'', yeter Haydi, Birsen dinleyelim bu akşam, Belki uzak şehirlerden selamlaşır sevgiler... Nasıl bittiğini hala anlamıyorken, Yokluğunu hissederek en derinden İç çektiğim zaman bilmediğin bir şehirden Bulutlara bir kez baksan yeter... Yeter eziyetin, Yeter sensiz aldığ...
Boynumun sık sık tutulması da isyandan... Uçurtmaları yutan o göklere gözlerimi kısarak Bir şey ararcasına uzun uzun baktığım vakit, Başımı kaldırıp ettiğim küfürlerde yaşayan Bir bulutun üzerinde düşmeyi bekleyen göz yaşından Medetler umuyordum... Senin bilmediğin her bir yaşamdan, Medeniyetler kuruyordum. Hakim olamıyordum sonra hüküm sürdüğüm topraklarda Aşkları sürgün ediyordum farklı diyarlara Ben, sen oluyordum, Sen susuyordun... Selin'S

KOF

Senin şehrinde bir gün geçirmek, Bir günün sınırlarını zorlamak gibi... Bu kadar zor olmamalıydı geri dön demek, Çok geç olmuşsa anladığımda yitirdiğimi... Aynadaki yüzünü aynada seyretmek vardı şimdi... Sözlerin ilk minnetti, Gözlerin ilk nimet... İsmin, hala hüznün kendisi gibi... Sevdiğinde, mezarı başında oturabileceğini de düşünenlerdenim ben, Öyle severim işte, beş dakika sonra kaybedecekmişim gibi. Kaybeden duyguları haybeden doldurup, vazgeçince heybemden Rüzgara kapılıp, koftan bir yele kaftan emanet eden adam misali... Sen de anlama beni. Akılsa, aşkta salıverilmeli Aşk, aklın mutlak galibi, Hayalin, hala bir gerçek gibi... Gönderilmemiş mektuplar biriktirdiğim çekmecemin kilidi kayıp şimdi, Mektuplar hala teslimsiz ve gönderilmekten ziyade yazılmamış hiçbiri... Yoktan gelsen yeniden, yekten sen olsan, söndürsen yaktığın ateşi Senin şehrinde bir gün geçirsem, senden habersiz ve de sana rağmen, Buğulu gözlerini çay buharında izlemek vardı şimdi... Oyu...

Şii ve Kaye

Vaktinden önce burada bulunuyorsam, -Tam burada, bu bulutun üzerinde- Sevmediğim içindir, geç kalmayı. Severdim Tanrı'yı. Sevdiğim zamanlarda duymadı. Sevmekten vazgeçtim, yine duymadı. Şu Tanrı beni duyduğu zamansa, Artık söyleyecek sözüm bile kalmamıştı. Bir illüzyondu mısra dediğin, Hepsini toplasan, yine her biri dağınık kalacağı belli olan Bir yanılgı... Bu yüzden bağırdığımda duyulmadı... Fısıldadım, tüm dünyaya Ne kadar nefes varsa havaya bırakılan, Hepsi beni cevapladı. Halbuki bir gün, biri çıkıp da anlarsa beni, Hem sırdaşım, hem ailem olacaktı. Yalnızlık denilen olgum, anlaşılmama sınırlarıydı... Denedim, olmadı. Hep denedim, hiç olmadı... Ne kadar çok denediysem, o kadar olmadı. Dolunayda ise, gövdemde iki üç nokta, sürekli acırdı. Kanardım üstelik, gri gri kanardım. İçilen sigaraların dumanı ve külleri arasında bir yerde Gören, yangın sanırdı. Saçlarını değirmende ağartmadığını söyleyen herkese inat, Bilge bir değirmenci vardı, '...

ÜNSÜZ SERİ KATİL: MADAM MUSTANG -I,II,III, IV-

Bu kitabı, bir katilin psikolojisini anlamama yardım eden bütün insanlara ithaf ediyorum. ON EMİR 1.    Karşımda başka ilahların olmayacak. 2.    Kendin için oyma put, yukarıda göklerde olanın, yahut aşağıda yerde olanın, yahut yerin altında sularda olanın hiç suretini yapmayacaksın, onlara eğilmeyeceksin ve onlara ibadet etmeyeceksin. 3.    Yehova 'nın, Rab'ın ismini boş yere ağıza almayacaksın. 4.    Sebt  gününü takdis etmek için onu hatırında tutacaksın. Altı gün işleyeceksin ve bütün işini yapacaksın, fakat yedinci gün efendin Rab'e Sebttir. Sen ve oğlun ve kızın, kölen ve cariyen ve hayvanların ve kapılarında olan garibin...