Kendimi ezdirdim bildiğim bir sonun korkusuna,
Şahit oldum, burun direğinin sızlamasına...
Uzaktan bakardım bir dönüm noktasına
Belki de hasret kalacaktım bir somun ekmek kokusuna.
Her gecenin sabahına yaklaştığı vakit sırf dolunayda
İki karış penceremden nefes alamadan, boğazımda bir düğümle selam verirdim ona.
Yanlış anlaşıldım, ya da hiç anlaşılmadım.
Artık umursamaz, tavırlarım
Kentlerin büyük binaları arasında sıkılmış ruhum
Bir gün anlatmak istesem, nerden başlayacağımdan korkarım.
Cümlelerin yarım kalmasından, uzaklara dalıp unutmaktan, kanmaktan ve kanamaktan...
Şu hayatta belki de bıktıran bir nakaratım.
Artık bir şey kalmadı anlatacağım...
Biliyorum ve biliyorsun ki yaralanacak herkes,
Yalnız boşluk kalacak kapanan yerlerde
Bir cam olacak çam sanılan her çandan ses.
Yaşamamak ödül, yaşamak uzayıp giden bir hasret
Bir gün bir şiir kadar zaman isteyeceğim,
Bir virgülden öte gidemeyecek o son nefes...
Bir gün yaralanacak herkes.
Mesela uzunluğu ideal bir şey,
Bir korku uzunluğu,
Bir dinginlik uzunluğu
Yeterince uzun mu yaşamak için?
Mesela şu anda buradayım,
Şu an bir şiir,
Şu an bir gece,
Yeterince huzurlu mu uyumak için?
"Ah, senin yüzünden kana batacak Mona Roza, siyah güller ak güller..."
Yeterince anlamlı mı sevmeyen için?
Yeraltından yorumlar yapıyorum.
Hayata dair, aitliğe binaen, birdenbire ortaya çıkan...
Denizin ortasında duruyorum.
Ufuk çizgisi karşımda duruyor.
Ben zaten hep uyuyorum
Ve zaman hep uyuyor.
"Sen de uyu da turnalar girsin rüyana...
Zaman ne de çabuk geçiyor Mona."
Harika ..cok duygu yüklü bir paylaşım olmuş. Emeğine sağlık ��
YanıtlaSilHarika ..cok duygu yüklü bir paylaşım olmuş. Emeğine sağlık 😊
YanıtlaSil