Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Nisan, 2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor
Masallarımdaki baykuş duymasın diye, sesimi kısıp bir sır vereceğim sana. Çok ağlamakla çok ölmek arasında bir süre, öylece duracağım sonra...   Yapraklarını seve seve daha doğmamış bir ağacın altında, gözyaşlarımı ve dertlerimi dökeceğim, henüz kendini bilmeyen bir ilkbahara.  Bir çocuğu çok seveceğim ve and içeceğim onu her zaman kollamaya. Ben, bensiz öleceğim. İçimde bir benin tüm eksikliği ile yalnız ve yollarda. Oysa o yollar hep huzur vermiştir bana. Samimiyim, öyle ihtiyacım var ki sıfırdan başlamaya. Öyle... Bu bir şekilde mektup bırakmadan önce, son nefese hasret. Bu, bir son söz işte, bir mektuba gerek görmeyecek kadar kahırda. Ve aşk bu, sığmaz bir kağıda. N'olur anla. N'olur ağla.

Elli Altıncı Adım

Belki o Haziran günü marifet bir yağmur bulutunun içine gizlenmiş durmaktaydı, sırılsıklam eden ikimizi... Belki o Aralık günü marifet bir şarabın elle yapılmasıyla nüksetti geceye, kendimizden geçirip birbirimize ulaştıran bizi... Belki göz açıp kapayıncaya kadar neredeyse 30 sene geçen ömürde marifet Allah'ındı, seneler sonra yeniden bir araya getiren iki adet taş kalbi. Ben belki diyeyim sen kesin olduğunu anla. Ben belki diyeyim ama sakın tesadüf sayma. Belki de anlamalıydın birazcık, marifet bir dilekte, bir duada ve bir tutam sevgideydi. Marifet sürekli yenilenmeyen anıların üzerinden, ilk oldukları belli olsun diye lekeleri silebilmekteydi. Asıl güzellik, severken sevilebilmekteydi ama belki de bizim gibi insanlara asla nasip değildi. Senin yanımdasızlığın, beni senden hep itti. Duvarlarımın yerinde topraklar, güneşimin yerinde karanlık olsun şimdi. Ve bil, tuzla buz ettim (tuzu tüketim, buzu erittim) bende kalan parfüm şişeni... Asıl maharet hoş kokulu sözler edebil...

Zıkkım Sev

Başucuma resmini koyarım, bir hafta durur kaldırırım sonra… Anılarımda lekelerini görürüm, biraz düşünür silerim sonra… Hisleri donmuş bir insana, için yanıyor mu diye sorulmaz Önceleri biraz titresem de içimin ayazından, ısınırım elbet bir ara… Ve dünya döner tek bir yana. Çok üzülüp çok ağlar, gözyaşımı silerim, Bana yaşattığı ne varsa harfiyen yaşasın, tek dileğim Aynı havayı solumak bile nimetmiş, hala bunu söylerim Önceleri biraz yıpransam da, kalbimin seksen yaşında Belki bir mucize olur, yeniden dönerim on yedi yaşıma Ve dünya yanar, dona dona Dünya döner tek bir yana… Selestia

Benden Ziyade

Sendeleyerek yaşadım ve sedyelerde taşınıyor şimdi bütün hayal kırıklıklarım. Hiçbir şey olamadım hem de, üstelik neredeyse otuz yaşımdayım… Kim varsa konuştuğum babamı anlattım… Baba… Eşittir bir çift yeşil göz, en büyük sevdam, en kötü kâbuslarım -ölmesiyle biten- Ve soyuluyor şimdi bütün kabuk tutmuş yaralarım -kâbuslarıma giren- Şunu da belirtmem lazım: aranızda yaşamaya alışamadım. İçimdeki yalnız sağ kalsın… Mavi gök orada mı diye bir bakıyorum, Kararmış içimin küfürler hak eden yaşlı kartalı gibi… Dolunay orada mı diye bir bakıyorum, Dolmuş öfkesinden, tersini iddia eden müvekkil misali… Mavi mürekkebim var mı hala? Bulamıyorum. Çürüyorum, eşini kaybetmiş bir kuğu gibi… İçimdeki ölü taze kalsın. ‘Demek siz de taze ölülerdensiniz.’ Henüz yaşarken ölmüş görünenlerden… Demek siz de, gözyaşını yerlere dökenlerdensiniz Bir kimsenin acısı olduğunda teselli etmek yerine, acıyı deşenlerden… Demek siz de beş para etmez bir yığın gibi gömül...

Frestik Kuşlar

Çok yorgun ve çok kırgınım, nasıl anlatılır bu bilmem... Yorgunluk hissi ve aşırı stres yüzünden en dipteyim, hiç ışık da yok burada, zaten parlak bir feneri yüzüme doğru tutsanız da, şu sıralar göremem... Ama duyabiliyorum, kuşların kanat çırpışlarını... İlk baharda bir kaç kuş acılarımın dallarına yuva yaptı. Şimdi bu kuşların kanatlarına bağlayıp tüm sıkıntıları, savurmak lazım çok çok uzaklara. Onlar da bizim gibi, yol aldıkça düşmeseler bari tuzaklara... Yol demişken... Kalemin ustaları, 'hayat, yoldur' derler. Gitmekle bitmez, yürümekle tükenmez, önemli olan manzarandır. Herkesin tercih ettiği en güvenli dosdoğru yollarım olmadı benim. Ben hep en ince, ara ve gizemli yolları tercih ettim. Manzarası farklıydı her birinin. Başkalarının penceresinden bakarken kendi evinin neresi olduğunu, nereye ait olduğunu unutur insan. Ben nereye ait olduğumu unuttum başkalarına ait hayatları yaşamaktan. Ve sen, mutlu olmak istiyorsan başkalarını boş verip kendi yolundan uçacaks...

Fazladan Nokta ta ta taaaa

Kendim için çok büyük bir tehlike teşkil ediyorum. Tehlikeyi yanlış yazdığım anda ayağımda terliklerle evden fırlayıveriyorum… Aklımı mı kaçırmış bu kız, deli midir ne? Aklın özgürlük sınırının delilik olduğunu yirmi altı yıl sonra fark ediyorum. Cinayet romanım yarım kalıyor Sözlüğümün boynu bükük İlişkilerin kimyası özlüğümün boynu bükük İlişkilerin kimyası yaslarda… Benim yerime biri yaşasın hayatımı, Ben çoktan bıktım, gidiyorum birazcık vakitsiz olsa da… İnsanlık için çok büyük bir isyan arz ediyorum. İnsanlık derken, kalmamış şeyleri yazıya döktüğümü fark ediyorum. Aklımı mı kaçırmış bu kız, deli midir ne? Aklın özgürlük sınırının delilik olduğunu, Ancak o sınıra ulaştığım anda fark ediyorum… Üç nokta bana. Dört nokta sana. Fazladan gelsin sevgiler. Selestia

Sessizce Bük Büyüklenenleri

Kendi gözyaşım geçti, Yanaklarımdan süzülüp kalbime… Bir yarımada oldu kalbim yanaklarım yanarken Boynum, kızgın gözyaşlarından delik deşik… Ve anladım ki birinin, Sadece kokusuna âşık olduğun için Hayatında kalmaya devam edemezsin… Kendi şiirim okuttu bana kendini, Kedim yanıma sokulup kendini sevdirdi. İçim sevgisizlikten delik deşik Ve anladım ki birini, Sadece ellerine âşık olduğu için Hiçbir insan, ama hiçbiri Kendiyle birlikte bataklığa sürükleyemezdi… Sadece sesine, kollarına hatta sadece her hücresine Âşık olup b i r i n i n sakın ha ayrı bırakmayın harfleri! Şşşş. Yalnızlık yeniden. Son sükunet bükücü benim şimdi. Selestia

Mezar Buluşmaları

Sert kahve çekirdeğine bulanmış çikolata gibidir mezarlar... İçi ağır ve ağrılı geçmiş bir yaşamın üzerine atılmış toprak var ya, ondan bahsediyorum... Hatta bazılarının içinden üzüm çekirdeği bile çıkabilir ve mezarlar... Hepsinin kendine has bir estetiği var. Bir de, ne iş yaparsa yapsın bir insanın müşterisini çok iyi tanıması gerekir. Öğretmenin öğrencisini, modacının giysiyi tasarladığı kişiyi, kuaförün saçını yaptığı kişiyi, hepsinin ama hepsinin işini iyi yapabilmesi için, muhatabı olan kişiyi tam olarak bilmesi gerekir. Nereden mi geldim bu konuya? Mezar taşımı yapacak kişiyle tanışmak istiyorum efendim... İşini iyi yapması için. Bu, önemli benim için. Bu yüzden ona bir mektup yazmaya karar verdim. Merhaba, sevgili mezar taşımı yapan kişi... İsmim Selin. Keşke sağlığımda tanışsaydık. Hiçbir iş kolay değildir demişti babam, sen de çok zorlanıyor olmalısın. İş denen şey mutlu etmezmiş, oysa ben öğretmendim. Çocuklara ve gençlere bir şeyler öğretebilmek beni mutlu ediyordu....