Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Haziran, 2016 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

AY BİLE ESKİ

       Her aldığımız nefes bir intihar değil miydi aslında?       Berbat başlayan bir haftanın devamında hala yaşıyordum. Hala yazıyordum ve hafta başladığında ndaha kötü devam ediyordu üstelik. Yılın, lanetlediğim tek haftasıydı bu içine doğum günümün sığdığı hafta... Hala yazabiliyorsam, şu şekilde açıklayabilirdim durumumu: edebiyat kutsal olandan değil, lanetlerden besleniyordu.       En iyi, en acımasız, en kararlı ve en umursamaz satırlarımı yazıyordum. Ben, beni yazarken izleyebiliyordum. Ben, beni sevmiyordum.  Ben-kendimle-yaşarken-dalga-geçiyordum. Belki de ben ne yazmayı ne de yaşamayı becerebiliyordum.      Durdum.      Ardı arkası kesilmeyen intihar planları...      Her nefes bir intihar değil miydi aslında, insanoğlunun aldığı?        Hiçbir şey yapamıyorsam, yaşamdan çekilmek için daha hızlı nefesler alıp ve...

BU ŞEHRE SFENKSLER YAĞDIĞINDA

      Sabahtan akşama kadar bir şarkıyı dinlemeyi düşündüğünüz ve unuttuğunuz bir günün gecesinde hiç alakası olmayan bir biçimde, o şarkının kulağınıza çalınması...       Sabahtan akşama kadar bir kişiyi özlediğiniz ve görmeyi umduğunuz bir günün ertesinde, o kişinin her şeyi bırakıp sizinle aynı şehirde nefes alması...       Ne büyük şans!       Size de oluyordur böyle şeyler; efendim? Olmuyor mu? O halde ben, haddinden fazla şanslıyım...       Hayatı daha net görmemi sağlayacak bir gözlük buldum. Yalnızlığımı dahi madde ötesinden izlemek ne tuhaf. Bu camların ham maddesinden bir kaç yazı oluşturdum, ben diyeyim cam, siz deyin bir parça deri... Fark ettiğim şeylerle ilgili... Bunlar ne mi?       1-Arkanızdan ağlayabilecek biri kalmaz ve sadece o zaman kolaydır terk etmek bir şehri... Anıları, alışkanlıkları içine gömüp, yanında değil aklında taşımak yirmi dört yıllık bir zehri... ...

FEODAL PARAGRAFLARDAN POLİGARŞİK HİSLERE

Kelimelerim vardı, yazmak için kalemin ucunda biriktirip bir şişe şarabın ardına sakladığım... Kelimelerin vardı, söylemek için dilinin ucunda biriktirip hep yarınlara attığın... Ben düşünmedim hiç, "Ya bir yudum daha içemezsem", diye; sen de, o yarınlar hep gelir sandın... " Hem yara bandım, hem yaram" dın. Şimdi sadece, anılarımda kaldın. Uzaklaşmak istedim ve uzaklaştım. Senden, şehirden ve de kendimden. Uzaklastığımda gördüm ki, şehir bana kasvetiyle ilham verdiğinde sen, beni ben yapandın. Sırf bunun için belki de, çok sevmemeliydim seni ve belki sırf bu yüzden bilmeliydim bir gün gideceğini... Başaramadım. Her şeyi yarım bıraktığım gibi ben de hep eksik kaldım. Yazar değildim ama, yazandım. Kah bir notadan, kah senden, kimi zaman dolunaydan ilhamlar aldım. İlahi ilhamlar kapladı sonra şarabi benliğimi; ben de kimsesizlikte seni, sigarasızlıkta dumanı ve ışıksızlıkta gözlerini aradım. Evet, sonuçsuzca aradım. Uçsuz bucaksızlıkta aradım. İşin özüne inece...

Hayata Aşk Olsun

Kaynağı belli olmayan bir yanık kokusu hâkim şimdi şehirde... Herkes üstüne başına bakıyor "Acaba yanan ben miyim?" diye... Kor olmuş kalplere sahip olan insanlar da var, kör olmuş gözlere de... İçinde bir okyanus küfür biriktiren de var; deli gibi sevip söyleyemeyen de. Yandığını zanneden buzlar da var, "ruhum" diye hitap eden ruhsuzlar da var bu şehirde...  Ben mi? İzliyorum şimdilerde. Geçti özlemim, yepyeni bir gülüş sesi ve bir deliliğin neşesi ile...       Yarınımdan emin olursam eğer, ne anlarım yaşamaktan? Dünün aynısını, her gün birlikte uyandığın aynı insanı, evin yegâne fakat çatlak aynasını her gün görmeyi kaldıramam. Biraz huzur isterim hep ve birazdan daha fazla heyecan. Bundandır her güne sinirle başlayıp, önce kendimle çatışmam... Ben mi? Durağanım şimdilerde. Biliyorum ki bu hayat bana ikinci şansı verdiğinde, kolları çiçeklerle dolu olacak ve sırtında yeni bir yaşam... Ben mi? Tanıdığın o kızla alakası yok. Şu ben dediğimiz şimdilerd...