Mağdur edilmiş bir aşkın öfkesi geziniyordu damarlarımda: kıskançlık. Sanki kölesi habersizce kaçan bir sahip gibiydim ya da Tanrısı kendiyle dalga geçen bir rahip! Elimi kolumu bağladı kandırılmak, uzun zamandan beri düzenli ve kararlı olarak yaptığım tek şey, ani ağlama krizlerine koşulsuz şartsız teslim olmak. Oysa aşka tam bir teslimiyeti yeğlerdim ben, aldatılmak değildi tercihim. Ayrılığın tasvirini, ayrılığa dair tek bir kelime kullanmadan yapabilecek haldeyim. O kadar 'his kazası' geçirdim. Hala da tedbirli değilim aşka, bunun nasıl bir önlemi olabilir ki, tehlikeyi göremedikten sonra, işin en başında... Belki saatlerce sohbet ederek, yıllarca arkadaş kalarak, her gün ona daha çok bağlanarak kapılırsın ona, belki ilk gördüğünde yıldırım çarpmışa dönersin, o derin bakışlar karşısında titrer ellerin, çıkmaz sesin... Ne zaman nerde geleceği belli olmaz ama, durgun denizde canı sıkılmış tekneyi bulan bir girdaptır O. Dümeni ne yöne çevirirsen çevir, kaçamazsın. Aslı...