Ana içeriğe atla

MAŞUK GİRDAP

Mağdur edilmiş bir aşkın öfkesi geziniyordu damarlarımda: kıskançlık. Sanki kölesi habersizce kaçan bir sahip gibiydim ya da Tanrısı kendiyle dalga geçen bir rahip! Elimi kolumu bağladı kandırılmak, uzun zamandan beri düzenli ve kararlı olarak yaptığım tek şey, ani ağlama krizlerine koşulsuz şartsız teslim olmak. Oysa aşka tam bir teslimiyeti yeğlerdim ben, aldatılmak değildi tercihim. Ayrılığın tasvirini, ayrılığa dair tek bir kelime kullanmadan yapabilecek haldeyim. O kadar 'his kazası' geçirdim. Hala da tedbirli değilim aşka, bunun nasıl bir önlemi olabilir ki, tehlikeyi göremedikten sonra, işin en başında... Belki saatlerce sohbet ederek, yıllarca arkadaş kalarak, her gün ona daha çok bağlanarak kapılırsın ona, belki ilk gördüğünde yıldırım çarpmışa dönersin, o derin bakışlar karşısında titrer ellerin, çıkmaz sesin... Ne zaman nerde geleceği belli olmaz ama, durgun denizde canı sıkılmış tekneyi bulan bir girdaptır O. Dümeni ne yöne çevirirsen çevir, kaçamazsın. Aslında merak etmiyor da değilsindir girdaba kapıldıktan sonrasını; binde bir şansın vardır, belki de deniz seni suyun yüzeyine geri bırakır ve kaldığın yerden sürdürürsün hayatını. Saklanmak yerine kollarını açar, rüzgara ve gökyüzüne başını kaldırır, beklersin. Midende bir kasılma yokmuş gibi, o adrenalin etkisiyle kalbin delicesine çarpmıyormuş gibi, ölmekten korkun yokmuş gibi... Ama girdap anlar seni. Bilir ki bu tekne onun çekim alanında, kaçışı kurtuluşu yok. Acıma beklesen de nafile, zalimdir. Ne yaparsa yapsın ona aitsindir tüm benliğinle ve o seni kendine hapseder bütün bencilliğiyle. 'Sonrası iyilik güzellik'' derler ya hep; bunun ''sonrası boşluk karanlık'' olsun. Binde bir ihtimalin olduğunu bile bile gözünü bile kırpmadan ona karıştıktan sonra; parçalara, zerrelere ayrılmış ve senden geri kalan ne varsa bir araya gelemeyecek kadar dağılmış halde çıkarsın su yüzüne bir zaman sonra. Girdapsa, farklı yerlerde yeni yıkımlara devam eder. Bu parçalanmış hlinde bile tekrar acır her zerren. Saçma bir biçimde düşüncen şudur: 'Keşke parçaladığı son tekne ben olsaydım, keşke gözünde farklı bir yerim olsaydı!'. Sızlanırsın, kanarsın; duyan gören olmaz seni. Oysa onun rüzgarı bile değişmiştir. Sen hala aynı öze sahipsindir. Aynı seversin, fazla kanarsın, fazla ince kesilirsin, kesildiğin yerlerinden dersini alamazsın. Bir tekne aşk denizine hükmediyor görünürde. Tüm emir, komuta yetkisi onun dümeninde. Deniz durgun... Beklenmedik bir fırtına çıkıyor ve değişiyor herşey birdenbire Bir girdap oluşunca, o çarşaf gibi denizde. Hiçbirinin akıbetini öğrenemedik, sorayım sizlere. Aşk mı kazanıyor (deniz mi?) Yoksa aşık mı (tekne mi?) Ya da maşuk mu (girdap mı?) Bence kazananı olmayan bir mukadderat hepsi sadece. Ama hiçbir zaman telef olan maşuklar olmazmış, telef olan aşıklarmış*, gerisi boş hikaye...
Selin'S

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KÜLLERİ YAKAN DİYALOGLAR

Selin: Ben, Şiirlere ve yazılara isim bulmakta usta olan ben, Hissettiğim şeye bir ad bulamamakla birlikte, hissediyorum. Hislerim hala yaşıyormuş. Hadi kutlayalım bunu, bu gece ölmeyen hislere içiyorum. Ve aynı şarkıyı, aynı kişi için defalarca kez üst üste dinliyorum. Umut: Aynı şeyi aynı kişi için her gece hissetmekten farkı ne ki? Aynı insana yazmıyor muyuz ömrümüz boyu tüm şiirleri? Selin: Hissettiğin an, içinde yaşıyorsun bir şeyleri. Kaldı ki bence öylesi daha iyi, bazı şeyler bilinmemeli. Umut: Tavandaki karolari saymaktan gözlerim bozuldu. Biraz da sesim kısık şarkı söylemekten bağıra bağıra. Görüyorum... Selin: Göremiyorum. Ne alfabedeki harfleri, ne yazdığım şiiri... Ne hislerimi ne bir gün sonrasını… Boğuluyorum. Umut:  Bak, şimdi karanlık ama yine doğacak güneş. Biz dursak da dönüyor dünya, biliyorum. Yıka yüzünü okyanuslarla, dağlara tutun, taşları sevmiyorum. Kalk hadi. Selin: Okyanus güneşin yakıcı sıcağına da...

Artık Sevmiyorum Ba(ş)lıkları

Çocukken alıştığımız gibi devam ediyordu hayatım, Çünkü biz sesi bile çıkmayan bebekleri uyutmaya çalışıyorduk küçücük dizlerimizde... Olmayan sobalara kesilmemiş ağaçlar atıp yanmasını izliyorduk, Hatta benim bir battaniyem vardı, turuncu, yarım, yaprak desenleri üzerinde Ben onu çırpamazdım, üzerinden yapraklar dökülmesin diye... Bir şeyler yine sahteydi çocukluğumda ama mutluydum... Olmayan aşkına tutunup, olmayan bir adamı seviyorum şimdilerde. Bazı şeyler kadar sahte olan bu durumda şimdi neden mutlu olamıyorum? Beş yıl kalmıştı otuz yaşıma, Nereden bakıldığına bağlı olarak çok genç ve çok yaşlıyım... Elimde dolunay çizelgesiyle geçişini izlerken ayların Aylar kendine yuva edinir kaplumbağa kabuklarını bayım Çığlardır parlayan gökyüzünde, Yıldızlar soğuktur aslında, Bir başka gezegende bile siz varsanız hayat vardır Ben yine kelimeleri yanarken soğuktan donan bir şehirde Sizin verdiğiniz nefesleri almaktayım... Üç defa da öldüm üstelik, gerçek birer ölümdü h...

İyiliğimde

       Yıkanmış gri beton merdiven kokusunu içime çekerek, soyulmuş duvarlarını izlediğim apartmanı kat be kat aşıp, anlamaya çalışıyorum. Yıpranmışlığı kadar yıkanmış, sorduğu kadar soyulmuş boyaları. Yüzümün akmış rimelleri ve ağladıkça artan gözyaşı kokusuyla; ben bir apartman mıyım? Her katımda farklı hayatlar, derinlerimde huzursuz fareler ve kaçık solucanlar ile ben de böyle sıkıcı mıyım? Yeni yıkanmış bir merdiven kokusu kadar yanıltıcı hayatım.      İyiyim. Hiç içmemiş olana, rakı kokusu kadar iyi. Kalbimi şöyle bir söküp, helallik aldıktan sonra bitirecek kadar iyi... Üzerimden bir motor geçmiş de "Bu da mı gol değil?" demiş olacak kadar iyi... Hâlâ sevgisizce yaşarcasına öylece... Sarı bir şiirde sadece "öylesine" kelimesine aşık olacak kadar iyiyim ve olmak istemeyecek kadar. Henüz hayata geçememiş planlar kadar, yanlış alınmış kararlar, yanlış anılmış şairler gibi, bundan sonraki yaşanacak yıllarda yanıp, hiç sönmeyecekmişçesine iyiyim. Teş...