Ana içeriğe atla

SÖZCÜKLER DÖKÜLDÜ KANATLARIMDAN



(Seci Harmanı)


 İstemezdim ‘’Seni Seviyorum’’ sözünü dar vakitlere sığdırmayı, istemezdim…. Bize geniş zamanlar lazımdı; doya doya paylaşmak için hislerimizi, paylaşmak için sevdamızı. Ellerini tutabilecek kadar yakınken sana, inan istemezdim sus pus olmayı. Sabah olurdu her gün, kısa bir süre için güneş beklerdi gökyüzünde. Sonra sen açardın gözlerini, güneş sırtını dönüp terk ederdi dünyayı, pek kıskanırdı seni fikrimce… Sonra yeryüzü bırakırdı kendini, gözlerinde bulduğum o eşsiz, o senfonik büyülü geceye.

    Beklemezdim, birden belirirdin karşımda, kesilirdi nefesim. Bazen beklerdim, gelmezdin;  o zamanlara karşı hep bir kin besledim. Çağın, yılın, insanların önemi yok!.. Ben seni hep birkaç yüzyıl geriden sevdim. O masum, utangaçlığın hala var olduğu, görünce kalbin hızlanmasıyla yüzlerin şahane bir kırmızıya boğulduğu yıllardan sana sevgi getirdim.  Gözlerine delice bakmak isteyip de ‘’içinde erir bakışlarım’’ diye sürekli kaçırdığım bakışlarımın her uzaklara dalışında; bende dursun isteyip de kırmaktan korktuğum kalbinin her çarpışında, unuttuğum duygularda, hoş kokulu bir kitapta, herhangi bir din inancında şükredercesine sevdim. Belli edemem ben; sen de fark edemezdin…

      Söyleyemezdim. Hep yanımda olmanı isterken, gidişlerinde titremedi hiç sesim. Soramadım da hiç belki gezinir gözlerin bu satırlarda; o zaman cevap verirsin yalansız. Seni  ''şiirlik' edinebilir miyim? En güzel şiirim olsan; ruhun gibi kuralsız... Yalın, duru, uyaksız... İstediğin yere yerleş, olma rahatsız; duygularım haddinden çok yapraklı bir defter nasılsa... Korkma... Benim laflarım sadece lafta! İçten gelmez kötü sözlerim olsan da haksız.. Öyle bir aşk yok ki hep neşeli, acısız kahırsız... Hem, belli mi sanki yarın ne olacağımız? Gülmek varken doya doya, niçin aksın o körpe renklerden duygularımız; ‘‘her anımda yanımda ol'' diyeceklerimizi neden yanımızdan uzaklaştırma çabasındayız ve  neden hala durulmuyor akmaz denen sularımız?..

      Anlatamazdım kimseye içimdeki seni, korkularımı. Anlatsam da anlamazlardı zaten. Rüyalarıma sordum ben de, geceye sordum. Seven insana karışılmazmış, böyle deyip sustular birer birer. Daha tecrübeli biri varmış, adı ‘Hayat’. Bir ala karganın gagasında yaşarmış. Ona sordum ne yapacağımı, çıkmazlarımı, korkularımı. Seni unutmalıymışım, Hayat fısıldadı kulağıma bu gece, geceyle birlikte... Şahidi Ay’mış... Şimdiki yıprandığımdan daha fazla yıpranırmışım... Ama insan sevince her şeye göz yumarmış. Tam bir dönüş lazımmış bana, henüz kesişmemişken hem de bu tozlu yollarımız.  Unutulurmuş derin yaralar açsa da hislerde... Doktorun adı yalnızlık, devası zamanmış...

     Habersizdim, hazırlıksız yakalanmıştım sana. Ne kadar korusam da kendimi yeni hislerden, anladım ki bu hayatmış... Kaçılmaz… ki kaçan sağ bulunmaz... Mutlaka bedeninden uzaktadır kalbi, bir şekilde. Benimki uzak şimdi, hem de öylesine parçalanmış ki, bir daha onarılmaz... Kavramlara boğuldum gözyaşları yerine. Aşk denilen şey, somut yüzünde… Aşk denilen şey soyut aynı zamanda. İşitilmez, dokunulmaz, ne kadar bağırırsa bağırsın imkânsızdır, duyulmaz. Aşk denilen şey somuttur gözlerinde. Aşk, soyut. Sensizlik somut... Dokunabiliyorum gözyaşlarıma, duyuyorum kalbimden gelen feryatları, görüyorum gözlerinde yanıp sönen yıldızları... Öyle bir boşlukmuş ki arkada bıraktım; Aslı’yı, Leyla’yı ve daha nice sevdalıyı... Evet, ben yazdım o dönüp de bakmadığın destanları. Herkes seni okudu benim kalemimden ama hiç kimse göremez seni benim gözlerimden... ve hiç kimse yaşayamaz o acıyı bir tanem; bir tanesini kendi elleriyle silmeden...

    Şimdi sen git kalbinin peşinden; sen yap benim isteyip de cesaret edemediklerimi... Sen söyle sevdiğine ki öğrensin sevilmeyi. Bir kez de sen al eline kalemi ve başla yazmaya... Bilmediğim öyle çok şey var ki senin hakkında, hâlâ... Öğrenmek isteyip de sormadığım onca şey... Haydi, bir kez de sen anlat satır aralarında kendini. Sen birleştir şiirlerle ümidi... Ama geç kaldık sanki. Ya da yaşımız mı ilerledi?.. Ben hayatta minnacık, önemsiz biri; anladım ki boyumdan büyük âşık olmuşum; anladım ki herkesten çok sevmişim seni...
   İstemezdi bu kalbim, ‘seni seviyorum’ sözünü,içinde sır gibi saklamayı
   İstemezdi…



Selin'S

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KÜLLERİ YAKAN DİYALOGLAR

Selin: Ben, Şiirlere ve yazılara isim bulmakta usta olan ben, Hissettiğim şeye bir ad bulamamakla birlikte, hissediyorum. Hislerim hala yaşıyormuş. Hadi kutlayalım bunu, bu gece ölmeyen hislere içiyorum. Ve aynı şarkıyı, aynı kişi için defalarca kez üst üste dinliyorum. Umut: Aynı şeyi aynı kişi için her gece hissetmekten farkı ne ki? Aynı insana yazmıyor muyuz ömrümüz boyu tüm şiirleri? Selin: Hissettiğin an, içinde yaşıyorsun bir şeyleri. Kaldı ki bence öylesi daha iyi, bazı şeyler bilinmemeli. Umut: Tavandaki karolari saymaktan gözlerim bozuldu. Biraz da sesim kısık şarkı söylemekten bağıra bağıra. Görüyorum... Selin: Göremiyorum. Ne alfabedeki harfleri, ne yazdığım şiiri... Ne hislerimi ne bir gün sonrasını… Boğuluyorum. Umut:  Bak, şimdi karanlık ama yine doğacak güneş. Biz dursak da dönüyor dünya, biliyorum. Yıka yüzünü okyanuslarla, dağlara tutun, taşları sevmiyorum. Kalk hadi. Selin: Okyanus güneşin yakıcı sıcağına da...

Artık Sevmiyorum Ba(ş)lıkları

Çocukken alıştığımız gibi devam ediyordu hayatım, Çünkü biz sesi bile çıkmayan bebekleri uyutmaya çalışıyorduk küçücük dizlerimizde... Olmayan sobalara kesilmemiş ağaçlar atıp yanmasını izliyorduk, Hatta benim bir battaniyem vardı, turuncu, yarım, yaprak desenleri üzerinde Ben onu çırpamazdım, üzerinden yapraklar dökülmesin diye... Bir şeyler yine sahteydi çocukluğumda ama mutluydum... Olmayan aşkına tutunup, olmayan bir adamı seviyorum şimdilerde. Bazı şeyler kadar sahte olan bu durumda şimdi neden mutlu olamıyorum? Beş yıl kalmıştı otuz yaşıma, Nereden bakıldığına bağlı olarak çok genç ve çok yaşlıyım... Elimde dolunay çizelgesiyle geçişini izlerken ayların Aylar kendine yuva edinir kaplumbağa kabuklarını bayım Çığlardır parlayan gökyüzünde, Yıldızlar soğuktur aslında, Bir başka gezegende bile siz varsanız hayat vardır Ben yine kelimeleri yanarken soğuktan donan bir şehirde Sizin verdiğiniz nefesleri almaktayım... Üç defa da öldüm üstelik, gerçek birer ölümdü h...

İyiliğimde

       Yıkanmış gri beton merdiven kokusunu içime çekerek, soyulmuş duvarlarını izlediğim apartmanı kat be kat aşıp, anlamaya çalışıyorum. Yıpranmışlığı kadar yıkanmış, sorduğu kadar soyulmuş boyaları. Yüzümün akmış rimelleri ve ağladıkça artan gözyaşı kokusuyla; ben bir apartman mıyım? Her katımda farklı hayatlar, derinlerimde huzursuz fareler ve kaçık solucanlar ile ben de böyle sıkıcı mıyım? Yeni yıkanmış bir merdiven kokusu kadar yanıltıcı hayatım.      İyiyim. Hiç içmemiş olana, rakı kokusu kadar iyi. Kalbimi şöyle bir söküp, helallik aldıktan sonra bitirecek kadar iyi... Üzerimden bir motor geçmiş de "Bu da mı gol değil?" demiş olacak kadar iyi... Hâlâ sevgisizce yaşarcasına öylece... Sarı bir şiirde sadece "öylesine" kelimesine aşık olacak kadar iyiyim ve olmak istemeyecek kadar. Henüz hayata geçememiş planlar kadar, yanlış alınmış kararlar, yanlış anılmış şairler gibi, bundan sonraki yaşanacak yıllarda yanıp, hiç sönmeyecekmişçesine iyiyim. Teş...