Ana içeriğe atla

     İnsanlar, yapmayacakları veya yapmaktan vazgeçtikleri şeyi söylemezlerse, çok daha yaşanabilir bir yer olurdu dünya(m). Mesela ''ben sana bisiklet alacaktım ama vazgeçtim'' diyen babam, doğum günümü karaladığının 20. yaşın katili olduğunun farkında mıydı? Sana söz veriyorum diye başlayıp yapılmayacağını veya yapılacağını vaat eden cümlelerin sahibi dudaklar, her hayal kırıklığımda neden kopmadı? Eziyettir. Değersizlik hissi yaratmak ne işe yaradı? Merak ediyorum hayat, neden her saniyen içimde kaldı? 

Şeffaf bir incir ağacı vardı, altında Müslüm dinleyen bir çocuk... Şeffaftı. Çünkü içini görüyorduysam eğer şeffaftır. Ben değilim. O an aklıma geldi; mesela ardımdan ağlayacak kim vardı? Hayallerim hüngür şangır ağlar, dedim. Karşıma çıkan azrail, benim canımı almadı ve alay edip durdu benimle. ''Bak'', dedi, ''Ben buradayım. Ensende nefes alıyorum. 9 hak verdim sana, beş tanesi gitti, geriye dört kaldı. Not al her karşılaşmamızı.'' Ve dört bana yetmez dediğim an, bakıp öylesine sırıttı. Mesela ardımdan ağlayacak kim vardı? 

Kavuniçi bir döpiyes gibi duruyorum şu yaşamda. Deux iki demektir Fransızca'da ve dö diye okunur. Pieces de parça... ve piyes diye okunur. Ondan döpiyes olmuş giydiğimiz saçma resmiyetin adı. İki parçadan oluşuyorsan parçalanmışsın demektir ve paramparça bir kalbi onarıp yok olduysan sıçmışsın demektir. Yokluk sınayacak kalbini. Dört kısa yaşam daha kalamazsın dünyada. Nefeslerin olamaz da kokumda, eski bir ay gibi...

Bana yakışır mı endişesiyle almadım hiçbir küpemi. Ben beğendim. Bana yakışır mı diye düşünmeden yaptığım tüm hatalarım için konuşuyorum, hepsi benim eserim. Millet ne mi der; millete tüküreyim. Tükenmez kalemler satan çocuktan aldığım her bir kalem tükendi. Mürekkep ya da en azından bir eril ilham olaydın da tükenmeyeydim... Merak ediyorum hayat, senle ne işim vardı benim? Ben severdim, sen hariç her şeyi... Bağlantısız ve bozuk şimdi bütün hislerim.

Hala hayali bir bisikleti sürüyorum, yollarında hayallerimin...


Umay Selin

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KÜLLERİ YAKAN DİYALOGLAR

Selin: Ben, Şiirlere ve yazılara isim bulmakta usta olan ben, Hissettiğim şeye bir ad bulamamakla birlikte, hissediyorum. Hislerim hala yaşıyormuş. Hadi kutlayalım bunu, bu gece ölmeyen hislere içiyorum. Ve aynı şarkıyı, aynı kişi için defalarca kez üst üste dinliyorum. Umut: Aynı şeyi aynı kişi için her gece hissetmekten farkı ne ki? Aynı insana yazmıyor muyuz ömrümüz boyu tüm şiirleri? Selin: Hissettiğin an, içinde yaşıyorsun bir şeyleri. Kaldı ki bence öylesi daha iyi, bazı şeyler bilinmemeli. Umut: Tavandaki karolari saymaktan gözlerim bozuldu. Biraz da sesim kısık şarkı söylemekten bağıra bağıra. Görüyorum... Selin: Göremiyorum. Ne alfabedeki harfleri, ne yazdığım şiiri... Ne hislerimi ne bir gün sonrasını… Boğuluyorum. Umut:  Bak, şimdi karanlık ama yine doğacak güneş. Biz dursak da dönüyor dünya, biliyorum. Yıka yüzünü okyanuslarla, dağlara tutun, taşları sevmiyorum. Kalk hadi. Selin: Okyanus güneşin yakıcı sıcağına da...

Artık Sevmiyorum Ba(ş)lıkları

Çocukken alıştığımız gibi devam ediyordu hayatım, Çünkü biz sesi bile çıkmayan bebekleri uyutmaya çalışıyorduk küçücük dizlerimizde... Olmayan sobalara kesilmemiş ağaçlar atıp yanmasını izliyorduk, Hatta benim bir battaniyem vardı, turuncu, yarım, yaprak desenleri üzerinde Ben onu çırpamazdım, üzerinden yapraklar dökülmesin diye... Bir şeyler yine sahteydi çocukluğumda ama mutluydum... Olmayan aşkına tutunup, olmayan bir adamı seviyorum şimdilerde. Bazı şeyler kadar sahte olan bu durumda şimdi neden mutlu olamıyorum? Beş yıl kalmıştı otuz yaşıma, Nereden bakıldığına bağlı olarak çok genç ve çok yaşlıyım... Elimde dolunay çizelgesiyle geçişini izlerken ayların Aylar kendine yuva edinir kaplumbağa kabuklarını bayım Çığlardır parlayan gökyüzünde, Yıldızlar soğuktur aslında, Bir başka gezegende bile siz varsanız hayat vardır Ben yine kelimeleri yanarken soğuktan donan bir şehirde Sizin verdiğiniz nefesleri almaktayım... Üç defa da öldüm üstelik, gerçek birer ölümdü h...

İyiliğimde

       Yıkanmış gri beton merdiven kokusunu içime çekerek, soyulmuş duvarlarını izlediğim apartmanı kat be kat aşıp, anlamaya çalışıyorum. Yıpranmışlığı kadar yıkanmış, sorduğu kadar soyulmuş boyaları. Yüzümün akmış rimelleri ve ağladıkça artan gözyaşı kokusuyla; ben bir apartman mıyım? Her katımda farklı hayatlar, derinlerimde huzursuz fareler ve kaçık solucanlar ile ben de böyle sıkıcı mıyım? Yeni yıkanmış bir merdiven kokusu kadar yanıltıcı hayatım.      İyiyim. Hiç içmemiş olana, rakı kokusu kadar iyi. Kalbimi şöyle bir söküp, helallik aldıktan sonra bitirecek kadar iyi... Üzerimden bir motor geçmiş de "Bu da mı gol değil?" demiş olacak kadar iyi... Hâlâ sevgisizce yaşarcasına öylece... Sarı bir şiirde sadece "öylesine" kelimesine aşık olacak kadar iyiyim ve olmak istemeyecek kadar. Henüz hayata geçememiş planlar kadar, yanlış alınmış kararlar, yanlış anılmış şairler gibi, bundan sonraki yaşanacak yıllarda yanıp, hiç sönmeyecekmişçesine iyiyim. Teş...