"Utaşamayacaksan zorlama, düşersin", diye sesleniyor benden yıllarca büyük can arkadaşım. Utaşmak der hep yetişmek yerine... Bu da nedense bana hep tatlı gelir. Gün batımı rengine bürünmüş kayısıları toplamak için çıktığım merdivenden aşağı bakıyorum. Çimen ve yumuşacık toprakta şımaran nazik karıncalar. Düşsem de bir şey olmaz diyorum zaten düşmekten korkmamayı bir şekilde öğrendim. Sonra merdiveni toplayıp yanına çıkıyorum... Taze yıkanmış beton balkon kokusu, sen nasıl bir hatıra çobanısın! Kokunun peşinden koşan anıları izliyorum bir müddet. Sonra gözüm balkonlara takılıyor. Ne de boş! İnsanların balkonları var ancak balkonların insanları yok. Dayatılmış bir hayatsızlığa direnir gibi, bir biz çıkmışız balkona. İkimizin de konuşası yok o gün. Gerek de yok gerçi, birbirimizin çayı karıştırmasından, nefes alışından ya da minik bir mimiğinden ne demek istediğini anlayan insanlarız. Sabrın sonunda, garipçe, sessizce oturuyoruz. 'Hadi başla bakalım' diyor, onun çay kaşığı. Bu umutsuzluk nasıl anlatılır diye düşünüyorum, bekleyecek bir süre. ''Bu Haziran'da yeniden doğamadım ve yeniden doğmadı umutlarım. Ömürden bir haziran düştü bu sene, tam ayaklarımın dibine düştü.", diyorum. "Kaldırmaya çalıştın mı?" derken yüzü soru işareti gibi görünüyor gözüme. "Evet", diyorum "ancak elleri buz gibiydi, tutup kaldıramadım."
Birbirimize iyi Haziran'lar dileyip ayrılmadan önce gökyüzünde kayısı batımı manzarası eşliğinde solgun güneş yiyorum. Taze balkon kokusu ve kayısı batımı...
Giden gitti,
Biz yine selamlarız Haziran'ları.
Selin'S
Yorumlar
Yorum Gönder