Ana içeriğe atla

Konuşlanmalar

 İliklerime kadar üşüyorum sen konuştuğunda...

Roland Barthes der ki "Dil, tendir." Güzel konuştuğun zaman, biri inceden kollarımı okşuyor gibi mutluyum. Ama iliklerime kadar üşüyorum sen konuştuğunda, çünkü ben hep sevdiğim adamdan kötü sözler duydum. Sonra ayazda kaldı ruhum. Ruhum hastalandı. Ne sevildiğimi, ne de istendiğimi duydum. Benim denize kıyılarım vardı. Sen ne bir İzmir, ne İstanbul'dun. Sonra karasal iklimin ayazında titredim işte, çokça da yoruldum. Sonra bağlandı sanki elim kolum, eğer dil ten ise, senin dilinin ateşinde, tüm bedenimle kül oldum.


Ağrılı bir yer şu Dünya. Anlaşılmaz sızılara kadir... Yavaşça yağan yağmurun, bir anda sel olması; en beklenmedik davranışın en son beklenecek insandan gelmesi, bir caninin aniden melek kesilmesi, bir asla'nın tüm elbette'leri götürmesi mesela... Ah, ne ağrılı yer şu Dünya. Anlamadığım yerlerimden çılgınca ağrıyorum. Belki bu sefer farklı olur dediğim her sefere çıkışımda bir mayına kurban gidiyor bir parçası ruhumun... Sızlayan yerlerim uyuşsun diye, tüm bilinmezlere gözlerimi yumuyorum.


Dünyanın gizli dengesini gözyaşları korur, sonra yok olurlar; bu yüzden çileli bir yer şu dünya... Soğuk alınganlığı, yok oluşlar ve ağrılar ne ki! Ağır ödedim yaşama tutkusunun, hayat iştahının bedelini. Öylece aç kalınca, kelimeleri yuttum. Biraz mürekkep yaladım. Gözyaşlarım tuz kattı amaçlarıma.  Kitap oldum, ölüm oldum, kaç kez öldüm, yolcu oldum sonra, hiç huyum değilse bile başlangıç noktama döndüm. Biraz yuvarlak galiba şu dünya, biraz da soğuk. Her başlangıçta daha da üşüdüm.


Bu öyküyü sen başlattın, her şey seninle ilgili, kendini sev, doğayı koru, olumlu mesajlar gönder şu sivilce dolu ergen evrene. Lütfen yeter, sakin bir mezar arıyorum, sakin olması önemli ölürsen unuturmuşsun kalbinin acısını. Uyuyunca geçermiş başkaları hep öyle der, uyuyunca unutulmuyor ama bazı keskin şeyler. Ruhumda taşıdığım yaraları açarken yeterince mutlu olmadın mı; ne zaman kapanacak bu bedenimdeki lekeler? Yaşamın tüm heyecanı kaydı ve gitti ellerimden. Çok sıkı tutmuş olmalıyım, sakin bir mezar arayışım bu yüzden.


İçimdeki dünya,

İç dünya,

Ne kadar yeşilsin.

Ve dışımdaki...

Ne kadar ağrılı bir yer dış dünya.

Ve iliklerime kadar üşüyorum sen konuştuğunda.

Sakin bir mezar arıyorum. 

Geberen hayallerimi süsleyecek bir görkem...

Ve iliklerime kadar ölüyorum

Sen konuştuğunda.

Yalvarırım, konuşma.


Selin'S

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KÜLLERİ YAKAN DİYALOGLAR

Selin: Ben, Şiirlere ve yazılara isim bulmakta usta olan ben, Hissettiğim şeye bir ad bulamamakla birlikte, hissediyorum. Hislerim hala yaşıyormuş. Hadi kutlayalım bunu, bu gece ölmeyen hislere içiyorum. Ve aynı şarkıyı, aynı kişi için defalarca kez üst üste dinliyorum. Umut: Aynı şeyi aynı kişi için her gece hissetmekten farkı ne ki? Aynı insana yazmıyor muyuz ömrümüz boyu tüm şiirleri? Selin: Hissettiğin an, içinde yaşıyorsun bir şeyleri. Kaldı ki bence öylesi daha iyi, bazı şeyler bilinmemeli. Umut: Tavandaki karolari saymaktan gözlerim bozuldu. Biraz da sesim kısık şarkı söylemekten bağıra bağıra. Görüyorum... Selin: Göremiyorum. Ne alfabedeki harfleri, ne yazdığım şiiri... Ne hislerimi ne bir gün sonrasını… Boğuluyorum. Umut:  Bak, şimdi karanlık ama yine doğacak güneş. Biz dursak da dönüyor dünya, biliyorum. Yıka yüzünü okyanuslarla, dağlara tutun, taşları sevmiyorum. Kalk hadi. Selin: Okyanus güneşin yakıcı sıcağına da...

Artık Sevmiyorum Ba(ş)lıkları

Çocukken alıştığımız gibi devam ediyordu hayatım, Çünkü biz sesi bile çıkmayan bebekleri uyutmaya çalışıyorduk küçücük dizlerimizde... Olmayan sobalara kesilmemiş ağaçlar atıp yanmasını izliyorduk, Hatta benim bir battaniyem vardı, turuncu, yarım, yaprak desenleri üzerinde Ben onu çırpamazdım, üzerinden yapraklar dökülmesin diye... Bir şeyler yine sahteydi çocukluğumda ama mutluydum... Olmayan aşkına tutunup, olmayan bir adamı seviyorum şimdilerde. Bazı şeyler kadar sahte olan bu durumda şimdi neden mutlu olamıyorum? Beş yıl kalmıştı otuz yaşıma, Nereden bakıldığına bağlı olarak çok genç ve çok yaşlıyım... Elimde dolunay çizelgesiyle geçişini izlerken ayların Aylar kendine yuva edinir kaplumbağa kabuklarını bayım Çığlardır parlayan gökyüzünde, Yıldızlar soğuktur aslında, Bir başka gezegende bile siz varsanız hayat vardır Ben yine kelimeleri yanarken soğuktan donan bir şehirde Sizin verdiğiniz nefesleri almaktayım... Üç defa da öldüm üstelik, gerçek birer ölümdü h...

İyiliğimde

       Yıkanmış gri beton merdiven kokusunu içime çekerek, soyulmuş duvarlarını izlediğim apartmanı kat be kat aşıp, anlamaya çalışıyorum. Yıpranmışlığı kadar yıkanmış, sorduğu kadar soyulmuş boyaları. Yüzümün akmış rimelleri ve ağladıkça artan gözyaşı kokusuyla; ben bir apartman mıyım? Her katımda farklı hayatlar, derinlerimde huzursuz fareler ve kaçık solucanlar ile ben de böyle sıkıcı mıyım? Yeni yıkanmış bir merdiven kokusu kadar yanıltıcı hayatım.      İyiyim. Hiç içmemiş olana, rakı kokusu kadar iyi. Kalbimi şöyle bir söküp, helallik aldıktan sonra bitirecek kadar iyi... Üzerimden bir motor geçmiş de "Bu da mı gol değil?" demiş olacak kadar iyi... Hâlâ sevgisizce yaşarcasına öylece... Sarı bir şiirde sadece "öylesine" kelimesine aşık olacak kadar iyiyim ve olmak istemeyecek kadar. Henüz hayata geçememiş planlar kadar, yanlış alınmış kararlar, yanlış anılmış şairler gibi, bundan sonraki yaşanacak yıllarda yanıp, hiç sönmeyecekmişçesine iyiyim. Teş...