Oysaki seçememişti insanoğlu en çok seçmesi gereken şeyleri... Mesela ne zaman dünyaya geleceğini, annesinin babasının kim olacağını, bir kardeşi olup olamayacağını bile seçememişti. Seçme hakkı tanınmamıştı, sevme hakkı tanınmadığı gibi.
Belki de insan oğlunun ilk seçimiydi ağlamak. İsteyerek, feryat figan. Çünkü…
Annesinin karnından çıktığında ciğerlerine hücum eden havanın feryadıydı o minik dudaklarından çıkan.
Belki bu da bir seçim değil öncekiler gibi bir mecburiyetti; ciğerlerine dolan havanın acısına feryadıydı insanoğlunun. Edebiyat elçisine zeval olmaz efendim. Eşiğinde kalır tüm açıklamalar, başladığı yerde sorgunun.
Bir insanoğlu üzerinden farkına varacağız şimdi bu konunun.
Biraz Engin biraz dingin.
Biraz etken ve çoğu zaman edilgen olmuştu.
Tüm çocukluğu boyunca kararları annesi ve babası vermişti onun adına; dünyaya gelmişti ama hala seçemiyordu. Artık bir birey olmak, çizgilerinin rengini ve şeklini kendisi belirlemek ve seçimler yapmak istiyordu.
Hepiniz gibi...
Ve artık büyümüştü çikolata, şeker, kıyafet seçiyor, ayakkabı seçiyor, yemek seçiyor, kitap, arkadaş, okul seçiyor, kariyer seçiyor hep seçiyordu... Bazen seçimlerinde yanılıyor bazen seçimlerinden şikâyet ediyor ama yine de seçiyordu. Bazen çizdiği rengi sevmiyor ama silemiyordu da, yine de çiziyordu.
İstemeye istemeye yeryüzüne inerken kendisine fikir sorulmamasının hıncını alırcasına...
Hepiniz gibi.
Hangi seçim daha kolaydı aklı ile yaptıkları mı yüreğiyle seçtikleri mi? Seçebilir miydi sevebileceği insanı? Fikirlerinin önemsiz olduğu bir toz zerresi gibi düzenin içinde kaybolup giderken, bu hak bahşedilir miydi ona? Kendisine "Deli!" diyordu içindeki sınırlar. Duymamalı. Şşş...
Sadece iyi bir insan olmak istiyordu ve kimseye sempatik görünmek gibi bir derdi yoktu. Dolayısıyla başkasını oynamıyordu ve böyle çok daha iyi yapıyordu rollerini. Asıl rollerini. Yan rollerini... Sahi bir insan hayatta kaç rol üstlenebilirdi? Kundakta bebek, oynarken çocuk, sırada öğrenci, iyi bir evlat, sonra iyi bir çalışan, bir işsiz ya da... Bir ebeveyn, bir emekli, güzel ve günahsız bir ceset -yan kimlikte şair.- (Bakayım... Bu evde bir şair ölmüş./ Yanlışsın dostum. Şairler ölememekle lanetlenmiştir.)
Sevdi. Kendi seçimiyle hem de. Aklıyla ve hisleriyle.
Korkuları vardı, ne kadar mücadeleci ve cesur görünse de, zamanla artan korkuları... 'Hızlı yaşanan çabuk biter, her aşk ateşi bir gün söner, en yakınım dediğin insan er ya da geç seni terk eder...' bunlarla dolmuştu senelerdir kulakları... Yalan da değilmiş söylenenler; on sevdiği kişiyle gelecekler düşlerken, dibini kazıyordu şimdi yalnızlıkların... Eskiden en sevdiği anlardı, o kutsal yalnızlıklar; oysa bir anda yüzyıllık alışkanlığı bir kenara bırakıp, ona alışmıştı. Sonrasında anladı ki, sevmekten çok; alışmak, tuzuymuş yaraların...
Hayatı,
İlk yarısını okumadan ortasından başlayıp ve elli sayfa okuduktan sonra sıkılıp bıraktığı,
Bir kitap olarak tanımlardı.
Ne öncesi belliydi ne de sonrası.
Geçmiş zamanın rivayetinin boğazını sıkıp,
Gelecek zamanla tokalaştı.
Ne düzen ona ne de o, düzene alıştı...
Bir şeyler hep yanlış,
Ve birileri hep bir yerde yanılmıştı.
Selin'S-2020
Yorumlar
Yorum Gönder