Ana içeriğe atla

Geç Karşıma


 Başımı, ağlamak için üzerine koyduğum dergiyi istemsizce okudum; üzerinde incilerden lekeler oluşan sayfa, küçükken bir ayakkabısı yırtıldığı için okula gidemeyen, ailesine söylemeye de çekinen bir çocuğu anlatıyordu. Bugün biraz üzgünüm, çünkü her his insanlar için ve biliyorum ki ben terk etmezsem uyutamam içimdeki çocuğu ve biliyorum ki acı çekmeyi göze alamam daha fazla. Sayfadan o çocuğu çıkarttım, oturttum karşıma. Derdimi anlayacak bir  o kaldı elimde çünkü, o da kaç ay önceki dergiden ıslak bir sayfa... Dedim ki:
- Biliyor musun? ''Ben artık seni yaşamak istemiyorum'', demenin çok yolu varmış ve bu çok can yakıyor. Sorguluyorsun. Ayakların çıplak olsa da olur, ruhun üşüyünce ölüyorsun. Çünkü ayakkabın olmazsa belki insanların alay konusu olursun, ama ruhunun kanatları yoksa eğer, kahırın bile kahkahalarını duyuyorsun. Sonra kaderin ve kararın çelişkisinde boğuluyorsun. Bak, sen anlarsın beni. Oysa benim ayakkabım da eskimedi ama çok önemli bir günde kar doldu ayaklarıma, ağlaya ağlaya sınava girdim, aslında ben de biraz anlarım seni. Bu arada, Haziran burada. Ama ben çok üşüyorum. Uykusuzluğumdan mıdır, kararsızlığımdan mıdır, dostsuzluğumdan ya da postsuzluğumdan mıdır bilmem... Ama çok üşüyorum. Sözleri, yaralara merhem olan insanlar var; sözleri yaralar açan da. Ve biri var hepsinin ortasında... Ve çok saçma, anlıyor musun? Bir ayakkabı alamamak kadar adaletsiz ve saçma! Bütün o kötü olayları baştan izleyip duruyorum hafızamın o kahredici ekranında... Kanımca, kansızca ve kancıkça bir düzen bu. Belki de o yüzden üşüyorum. Şey, sen demişsin ya 'yeni bir ayakkabı aldım ve okulun yokuşunda ayağımı vurdu, büyük bir acı hissettim/ yeni bir ayakkabının eskisinden daha çok acı vereceğini bilmezdim'; hah, aynen öyle işte. Ama tahmin edebilmeliydin biliyor musun? Her şeyin bir bedeli olduğunu... 

-Amaaan dedi, siktir et.

Ve kapandı konu.


Selin'S

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KÜLLERİ YAKAN DİYALOGLAR

Selin: Ben, Şiirlere ve yazılara isim bulmakta usta olan ben, Hissettiğim şeye bir ad bulamamakla birlikte, hissediyorum. Hislerim hala yaşıyormuş. Hadi kutlayalım bunu, bu gece ölmeyen hislere içiyorum. Ve aynı şarkıyı, aynı kişi için defalarca kez üst üste dinliyorum. Umut: Aynı şeyi aynı kişi için her gece hissetmekten farkı ne ki? Aynı insana yazmıyor muyuz ömrümüz boyu tüm şiirleri? Selin: Hissettiğin an, içinde yaşıyorsun bir şeyleri. Kaldı ki bence öylesi daha iyi, bazı şeyler bilinmemeli. Umut: Tavandaki karolari saymaktan gözlerim bozuldu. Biraz da sesim kısık şarkı söylemekten bağıra bağıra. Görüyorum... Selin: Göremiyorum. Ne alfabedeki harfleri, ne yazdığım şiiri... Ne hislerimi ne bir gün sonrasını… Boğuluyorum. Umut:  Bak, şimdi karanlık ama yine doğacak güneş. Biz dursak da dönüyor dünya, biliyorum. Yıka yüzünü okyanuslarla, dağlara tutun, taşları sevmiyorum. Kalk hadi. Selin: Okyanus güneşin yakıcı sıcağına da...

Artık Sevmiyorum Ba(ş)lıkları

Çocukken alıştığımız gibi devam ediyordu hayatım, Çünkü biz sesi bile çıkmayan bebekleri uyutmaya çalışıyorduk küçücük dizlerimizde... Olmayan sobalara kesilmemiş ağaçlar atıp yanmasını izliyorduk, Hatta benim bir battaniyem vardı, turuncu, yarım, yaprak desenleri üzerinde Ben onu çırpamazdım, üzerinden yapraklar dökülmesin diye... Bir şeyler yine sahteydi çocukluğumda ama mutluydum... Olmayan aşkına tutunup, olmayan bir adamı seviyorum şimdilerde. Bazı şeyler kadar sahte olan bu durumda şimdi neden mutlu olamıyorum? Beş yıl kalmıştı otuz yaşıma, Nereden bakıldığına bağlı olarak çok genç ve çok yaşlıyım... Elimde dolunay çizelgesiyle geçişini izlerken ayların Aylar kendine yuva edinir kaplumbağa kabuklarını bayım Çığlardır parlayan gökyüzünde, Yıldızlar soğuktur aslında, Bir başka gezegende bile siz varsanız hayat vardır Ben yine kelimeleri yanarken soğuktan donan bir şehirde Sizin verdiğiniz nefesleri almaktayım... Üç defa da öldüm üstelik, gerçek birer ölümdü h...

İyiliğimde

       Yıkanmış gri beton merdiven kokusunu içime çekerek, soyulmuş duvarlarını izlediğim apartmanı kat be kat aşıp, anlamaya çalışıyorum. Yıpranmışlığı kadar yıkanmış, sorduğu kadar soyulmuş boyaları. Yüzümün akmış rimelleri ve ağladıkça artan gözyaşı kokusuyla; ben bir apartman mıyım? Her katımda farklı hayatlar, derinlerimde huzursuz fareler ve kaçık solucanlar ile ben de böyle sıkıcı mıyım? Yeni yıkanmış bir merdiven kokusu kadar yanıltıcı hayatım.      İyiyim. Hiç içmemiş olana, rakı kokusu kadar iyi. Kalbimi şöyle bir söküp, helallik aldıktan sonra bitirecek kadar iyi... Üzerimden bir motor geçmiş de "Bu da mı gol değil?" demiş olacak kadar iyi... Hâlâ sevgisizce yaşarcasına öylece... Sarı bir şiirde sadece "öylesine" kelimesine aşık olacak kadar iyiyim ve olmak istemeyecek kadar. Henüz hayata geçememiş planlar kadar, yanlış alınmış kararlar, yanlış anılmış şairler gibi, bundan sonraki yaşanacak yıllarda yanıp, hiç sönmeyecekmişçesine iyiyim. Teş...