Buğulanmış aynaya hohlayıp öyle gördüm yüzümü, damarına bastığım zaman insanların, ne olduklarını gördüm. Sokağın ilerisinde bir kara kedi vardı, mafyavari tavırlar... Osman'ım o benim. Kirini temizledikten sonra gördüm yüzünü mesela. Ama neden bir şeylerin özünü görmek için emek harcamak gerektiğini çözemedim. Ha, rengini kazıdıkça gerçek rengini gördüm duvarlarımın. Keşke olduğu gibi görsek, keşke sandığımız gibi olsak, keşke sandığımızın içini bir boşaltıp rahat etsek... Keşke'lerim yok benim diyen insan doğru söylemiyordur, bundan eminim. Bir yere yetişecekmiş gibi alelacele yaşıyoruz hayatı. Bir dinlen bakalım, vardır soluk almanın da ayrı bir tadı... Yine her şey gibi yarım kaldı.
Selin: Ben, Şiirlere ve yazılara isim bulmakta usta olan ben, Hissettiğim şeye bir ad bulamamakla birlikte, hissediyorum. Hislerim hala yaşıyormuş. Hadi kutlayalım bunu, bu gece ölmeyen hislere içiyorum. Ve aynı şarkıyı, aynı kişi için defalarca kez üst üste dinliyorum. Umut: Aynı şeyi aynı kişi için her gece hissetmekten farkı ne ki? Aynı insana yazmıyor muyuz ömrümüz boyu tüm şiirleri? Selin: Hissettiğin an, içinde yaşıyorsun bir şeyleri. Kaldı ki bence öylesi daha iyi, bazı şeyler bilinmemeli. Umut: Tavandaki karolari saymaktan gözlerim bozuldu. Biraz da sesim kısık şarkı söylemekten bağıra bağıra. Görüyorum... Selin: Göremiyorum. Ne alfabedeki harfleri, ne yazdığım şiiri... Ne hislerimi ne bir gün sonrasını… Boğuluyorum. Umut: Bak, şimdi karanlık ama yine doğacak güneş. Biz dursak da dönüyor dünya, biliyorum. Yıka yüzünü okyanuslarla, dağlara tutun, taşları sevmiyorum. Kalk hadi. Selin: Okyanus güneşin yakıcı sıcağına da...
Yorumlar
Yorum Gönder