Ana içeriğe atla

D(S)elinin İşi

       

       
         Geçmişe özlemler başlıklı bir yazı yazacağım; içinde hiçbir şeye özlemim kalmadığından memnun ve aynı sebepten şikayetçi, ağır tezat içeren bir hisse yaklaşacağım. Yaktım tüm hisleri! Dizeleri ve aklı da yakacağım. Selindir, ne yapsa yeridir deyip uzaktan uzağa öylece bakacağım. 25-30 yaş aralığına çivi çakmadım ya hu!... Denizler de sizin olsun, ben dökme demir raylarda kulaçlar atacağım. Yalnızlık hissiyle başa çıkabildiğim için önce kendimi kutlayıp, çıkabildiğim başımdan bir şapka çıkaracağım. Saygıdan değil yani, saç diplerim yanıyor; dünya denen cehennem sıcak biraz... Aşkla üşüdüm ve yalnız yanacağım.
       
           Ruhu eşsiz bir insan, 'ruh eşini bulma' hayalini hiç bir zaman kurmamıştır. Süper dehası olan delinin tekidir çünkü; biraz bükmüş olsa bile hiçbir kalbi kırmamıştır. Toplumun ona uymasının imkansızlık derecesinin farkında olsa bile, kendini, birbirinin ardından kuyular kazan ve elleri kalem yerine kürek tutan bir topluma uyduramamıştır. Belki kelimelere uzun atlayışlar yaptırırken takıldığı engeller bir cümlesinin ölümüne sebep olmuştur ama deliyim ve ne yapsam yeri düşüncesiyle, tek bir cümlenin bile yasını tutmamıştır.

          Kalan sağlar aşkındır.

         Bir süzgecin yapısı öyle delik deşik ise,
         Gece bıkmadıysa yıldızları taşımaktan
         Korkuluklar yorulmadıysa korkutmaktan
         Ben aşktan neden yorulayım? Hep derim, her şey aşktan... Özümden dönebilir miyim, sözümden döndüğüm gibi? Bir kaç sene geçti, tüm dönüşlere çıkmaz sokağım. Küfürler dilimde bir name... Toplum denen toplu, akıl sandığınız deliliğinize yanayım!

           Sevdiğim anlatacak herkese tek tek... Önce kendine! Hasarsız parçalarımın an be an azaldığını, koskoca bir dünya üzerinde ruhumun yapayalnızlığını, yarısı yenmiş tırnakların geri kalan yarısının hayata tutunmakta ne kadar zorlandıklarını, beni bu hayata bağlayan tüm zincirlerin üstündeki pas tabakasını -zorlasam da çıkaramadığımı- hatalarımı, hatalarını ve bende tanımını öğrenemediği bir aşkı. Bana inanmazlar çünkü. Edebiyat kandırıcı gelir insanlara. Her yazımda öldüğümü anlayan olsa olsa şairdir ancak! Gel gelelim hangi şair değer görüp de bir dizemi okuyacak!? Her yazımda öldüğümü anlayan, olsa olsa yaşayan bir cesettir, benim yaşam formumda nasıl ve ne kadar yer alacak... Ve ben anlatsam inanmayacakları ne varsa, beni tanımayan ve sevdiğim bir adam, adam olunca anlatacak.

        Ölüm, kargacık burgacık bir yazıyla değil, ancak
        Okunaklı yazıldığı zaman anlaşılacak.
        Hayatla aramda bir boşluk var,
        Korkarım
       Dolmayacak...


                                                                                                                 Selestia-

           

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KÜLLERİ YAKAN DİYALOGLAR

Selin: Ben, Şiirlere ve yazılara isim bulmakta usta olan ben, Hissettiğim şeye bir ad bulamamakla birlikte, hissediyorum. Hislerim hala yaşıyormuş. Hadi kutlayalım bunu, bu gece ölmeyen hislere içiyorum. Ve aynı şarkıyı, aynı kişi için defalarca kez üst üste dinliyorum. Umut: Aynı şeyi aynı kişi için her gece hissetmekten farkı ne ki? Aynı insana yazmıyor muyuz ömrümüz boyu tüm şiirleri? Selin: Hissettiğin an, içinde yaşıyorsun bir şeyleri. Kaldı ki bence öylesi daha iyi, bazı şeyler bilinmemeli. Umut: Tavandaki karolari saymaktan gözlerim bozuldu. Biraz da sesim kısık şarkı söylemekten bağıra bağıra. Görüyorum... Selin: Göremiyorum. Ne alfabedeki harfleri, ne yazdığım şiiri... Ne hislerimi ne bir gün sonrasını… Boğuluyorum. Umut:  Bak, şimdi karanlık ama yine doğacak güneş. Biz dursak da dönüyor dünya, biliyorum. Yıka yüzünü okyanuslarla, dağlara tutun, taşları sevmiyorum. Kalk hadi. Selin: Okyanus güneşin yakıcı sıcağına da...

Artık Sevmiyorum Ba(ş)lıkları

Çocukken alıştığımız gibi devam ediyordu hayatım, Çünkü biz sesi bile çıkmayan bebekleri uyutmaya çalışıyorduk küçücük dizlerimizde... Olmayan sobalara kesilmemiş ağaçlar atıp yanmasını izliyorduk, Hatta benim bir battaniyem vardı, turuncu, yarım, yaprak desenleri üzerinde Ben onu çırpamazdım, üzerinden yapraklar dökülmesin diye... Bir şeyler yine sahteydi çocukluğumda ama mutluydum... Olmayan aşkına tutunup, olmayan bir adamı seviyorum şimdilerde. Bazı şeyler kadar sahte olan bu durumda şimdi neden mutlu olamıyorum? Beş yıl kalmıştı otuz yaşıma, Nereden bakıldığına bağlı olarak çok genç ve çok yaşlıyım... Elimde dolunay çizelgesiyle geçişini izlerken ayların Aylar kendine yuva edinir kaplumbağa kabuklarını bayım Çığlardır parlayan gökyüzünde, Yıldızlar soğuktur aslında, Bir başka gezegende bile siz varsanız hayat vardır Ben yine kelimeleri yanarken soğuktan donan bir şehirde Sizin verdiğiniz nefesleri almaktayım... Üç defa da öldüm üstelik, gerçek birer ölümdü h...

İyiliğimde

       Yıkanmış gri beton merdiven kokusunu içime çekerek, soyulmuş duvarlarını izlediğim apartmanı kat be kat aşıp, anlamaya çalışıyorum. Yıpranmışlığı kadar yıkanmış, sorduğu kadar soyulmuş boyaları. Yüzümün akmış rimelleri ve ağladıkça artan gözyaşı kokusuyla; ben bir apartman mıyım? Her katımda farklı hayatlar, derinlerimde huzursuz fareler ve kaçık solucanlar ile ben de böyle sıkıcı mıyım? Yeni yıkanmış bir merdiven kokusu kadar yanıltıcı hayatım.      İyiyim. Hiç içmemiş olana, rakı kokusu kadar iyi. Kalbimi şöyle bir söküp, helallik aldıktan sonra bitirecek kadar iyi... Üzerimden bir motor geçmiş de "Bu da mı gol değil?" demiş olacak kadar iyi... Hâlâ sevgisizce yaşarcasına öylece... Sarı bir şiirde sadece "öylesine" kelimesine aşık olacak kadar iyiyim ve olmak istemeyecek kadar. Henüz hayata geçememiş planlar kadar, yanlış alınmış kararlar, yanlış anılmış şairler gibi, bundan sonraki yaşanacak yıllarda yanıp, hiç sönmeyecekmişçesine iyiyim. Teş...