Yorgunluk...
Felsefenin etrafına yaydığı sisten
Keskin ve kesin çizgili tüm belirsizlikten
Olması gerekeni sağ yanına alıp
Sağ gözünü sol eline koyan görmezlikten...
Anlamsız oynayan ekranların
Işıklı vitrinlerin gerekli görüldüğü,
Gerçek ışığın aşk olduğu gerçeğinin
Çerçeveletilip duvara asıldığı
Duvarların çivi delikleriyle dolu olması bir yana
Her şeyin sadece lafta aşıldığı
İnsan iğrençliğinden.
Yorgunluk...
Aşka dair, ümitlerin yitişinden
sağa dönüldüğünde korkuların ana girişinden
Seçimler, alternatifler ve çoktan seçmeli soruların
Şık adı altındaki rüküşlüğünden...
Bir ölünün arkasından kalan ölüm kokusunun zehrinden
Bir türlü masanın üzerinden kaldırılmayan
Demode ve ölü yadigârı babaanne gümüşlüğünden...
Yorgunluk...
Gelmişinden geçmişinden, düzünden tersliğinden!
***
Hayattan zevk almayan bir insan, ne yapıyorsa yaşamak için yapıyordur. Sevdiyse, uğraştıysa, benimsediyse, yazıp çizdiyse "ben hayatı tek başımayken yaşamaya değer bulmuyorum, bana hayatı sevdir, bana kendini sevdir, çünkü ben hayatın bütün anlamını sana yükledim", anlamını taşır bu... "Ne olur durun artık zaten zor yaşıyorum!" cümlesini net bir şekilde kuruyorsa bir insan, o cümle ağzından çıkarken dudakları kuruyordur. Kolay değildir onu öyle dile getirmek. Hayat boğazında duruyordur. "Çekildiği her fotoğrafta defolu bir kelebek gibi çıktığını" söyleyen bir kadın ayrılırsa aranızdan, velev ki bir kelebek günün yarısında tüm renklerin solgunluğunu görüp olgunca ve zarifçe keserse kanat çırpmayı, kimin ruhu duyacak? Daha parlak beklediği renklerin solgunluğunu gören hiçbir kelebek bir şey görmek istemez ki kırmızının kiremit rengine yakınlığını gördükten sonra... Bunun için hangimiz çıkıp da o rengi suçlayacak? Ya da ben gidiverirsem öyle "GÜM" diye, hayatın yazı ve şiir departmanı kime kalacak, kim verecek sevdiğim insanlara benim kadar sevgiyi, en son hangi müziği dinleyeceğimin kararını, nasıl verebilirim ki? Kimsenin kalbindeki yerime kimse taşınmasın. Yerlerime kimse taşınmasın. Yeni yerler açmak zorundadır insanlar kalplerinde. Hangi çiçeği kokularsam geçerdi kırgınlıklar, öğrenemedim. Bundan sonra adımı vermesinler hiçbir çiçeğe...
***
Selamlar sana Siddharta! Bence de büyük eziyetti yaşamak.
Söylenecek her şey bittiğinde ne oluyor biliyor musunuz?
Tekrar soruyorum söylenecek sözler bittiğinde ne oluyor biliyor musunuz?
Cevabı çok önemli.
Söylenecek sözler bittiğinde ne oluyor biliyor musunuz?
Hiçbir şey...
Ve hiçlikten önemli bir tek şey dahi yok şu dünyada...
Hiçbir söz ikna edemez beni hayata.
Gidiyorum yine de selamlar sana.
***
İpinin ucu kaçmış dünyaya her bakışımda, ipin kalınlığına takılıyorum bir müddet. İp beni taşıdığı kadar şanslıyım ama o ipi boynuma dolamayı yeğliyorum, kollarıma takıp bir kukla olmaktansa! Bir aşkın ve bir asrın anahtar deliğine burnumu dayayıp nefes almaya çalışmaktan yoruldum.
Yorgunluk...
Dünya tersine dönüyor.
Sevdiğim kadar nefret edilen
İstediğim kadar itilen
Adalet ve hak bilmeyen
Bitirilen ve yitirilen kendimden...
Peşi sıra tersliklerden
Yorgunluk.
Belki bir kaplumbağaya kötü örnek olur sonlanan bir hayat.
Ama mutluluğu hak etmediğini bilse sahibinin
Belki ağlar üzülür ama çekerdi tetiği
Susturamadığım en şiddetli gürültü: bizi insan yapan ne varsa tükendi.
Yorgunluk...
Aşka dair, ümitlerin yitişinden
sağa dönüldüğünde korkuların ana girişinden
Seçimler, alternatifler ve çoktan seçmeli soruların
Şık adı altındaki rüküşlüğünden...
Bir ölünün arkasından kalan ölüm kokusunun zehrinden
Bir türlü masanın üzerinden kaldırılmayan
Demode ve ölü yadigârı babaanne gümüşlüğünden...
Yorgunluk...
Ve vazgeçiyorum bu hayatın
Gelmişinden geçmişinden, düzünden tersliğinden!
Selin'S
Yorumlar
Yorum Gönder