Ana içeriğe atla

Onlar Bilmez

Rüzgâr buruşturup atmalı can sıkıntımın, sahibinden az karalanmış kâğıdını...
Ve o rüzgâr olmalı aynı anda, çatlamış dudaklarımın merhemi.
Söküp atmalı insan ellerinden, yazmasına engel olan yara bandını...
Çekip kurtarmalı bazen, anlaşılmazlık kuyusunun en dibinden kendini.
Ve yaşarken ölmeyi
Onlar bilmezlerdi...

Gitmeyi severken zorla kalmayı
En sevdiğin insan hayattayken, öldü saymayı
Dolunaya şiirler yazıp derdini fısıldamayı
Söylenecek söz çok iken sus pus olmayı
Bir şehire bütün sokakları ile bütün bir aşk duymayı
Yanmayan bir dağ başında lav misali için için yanmayı
Ve tüm düzlükleri dağ sanmayı
Onlar bilmezlerdi...

Ve ben anlaşamadım onlar ile
Çünkü bendim ben, hâlâ kendim olduğum gibi
Bir insan önce yürekte, sonra zihinde ve sonra tende sevilirdi.
Koşar adımlarla varılırdı aşkın olduğu yere
Her ayrılışta adımlar geri geri giderdi
Kimsede görmedim ben yürekte sevmeyi
Çünkü severken kaybetmeyi
Onlar bilmezlerdi.

Ve o yüzden büyüktü uyumsuzluğum, umutsuzluğum, umursuzluğum...
Birazcık umudum veya umrum olsa dururdum.
Her gece ağır sonlu kabuslara uyudum.
Sevdim, unuttum.
Dağıldım, unuttum.
Ve bir tesbihin kayıp boncuğuydum.
Birlikte bir bütünken kaybolmayı
Onlar bilmezlerdi...


Her insan ölecek yaştaydı
Her yaş olan şey, önce kuruyup sonra yandı
Güz dalından düşmüş yaprak sarardı
Bir yokluk için yazmış olduğum bütün aşkları
Temize çekmek kapladı fikrimi
Fikrin ete kemiğe bürünmüş etik kavramı
Ve temiz sandığım her şey siyahtı...
Yanında sevdiği varken soğuktan beyazlamayı
Onlar bilemezlerdi...


Raflara sığdıramadığım kitaplarım var,
Ruhum herkese yıkılmaz duvar
Kötü anılarım her sokak lambasının ardında saklanır
Hayata yetişmek için koştuğum her yolda
Karşıma çıkar
Bir aşkın peçesinin altında sinsice izler kahırlar.
Bilirim bu köprünün altından da çok sular akar
Bir su gibi gönüle akmayı
Onlar bilmezler ki...

Söz veriyorum ruhum sana!
Nedensiz bir bedensizliğe yaklaştırıyor
İçine daldığın her bir keder, her cefa
Bir şehirde boğulmayı
Çok severken yanmayı
Şeffaflığı, sadakati, kavramayı
Emeğin fedakârlıktan başka bir dilde
Tercümesi olmadığını
Bakışlarda geçen bir altyazı ile
Bir filmi sonlandırmayı
Onlar bilmezlerdi...

Selestia








Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KÜLLERİ YAKAN DİYALOGLAR

Selin: Ben, Şiirlere ve yazılara isim bulmakta usta olan ben, Hissettiğim şeye bir ad bulamamakla birlikte, hissediyorum. Hislerim hala yaşıyormuş. Hadi kutlayalım bunu, bu gece ölmeyen hislere içiyorum. Ve aynı şarkıyı, aynı kişi için defalarca kez üst üste dinliyorum. Umut: Aynı şeyi aynı kişi için her gece hissetmekten farkı ne ki? Aynı insana yazmıyor muyuz ömrümüz boyu tüm şiirleri? Selin: Hissettiğin an, içinde yaşıyorsun bir şeyleri. Kaldı ki bence öylesi daha iyi, bazı şeyler bilinmemeli. Umut: Tavandaki karolari saymaktan gözlerim bozuldu. Biraz da sesim kısık şarkı söylemekten bağıra bağıra. Görüyorum... Selin: Göremiyorum. Ne alfabedeki harfleri, ne yazdığım şiiri... Ne hislerimi ne bir gün sonrasını… Boğuluyorum. Umut:  Bak, şimdi karanlık ama yine doğacak güneş. Biz dursak da dönüyor dünya, biliyorum. Yıka yüzünü okyanuslarla, dağlara tutun, taşları sevmiyorum. Kalk hadi. Selin: Okyanus güneşin yakıcı sıcağına da...

Artık Sevmiyorum Ba(ş)lıkları

Çocukken alıştığımız gibi devam ediyordu hayatım, Çünkü biz sesi bile çıkmayan bebekleri uyutmaya çalışıyorduk küçücük dizlerimizde... Olmayan sobalara kesilmemiş ağaçlar atıp yanmasını izliyorduk, Hatta benim bir battaniyem vardı, turuncu, yarım, yaprak desenleri üzerinde Ben onu çırpamazdım, üzerinden yapraklar dökülmesin diye... Bir şeyler yine sahteydi çocukluğumda ama mutluydum... Olmayan aşkına tutunup, olmayan bir adamı seviyorum şimdilerde. Bazı şeyler kadar sahte olan bu durumda şimdi neden mutlu olamıyorum? Beş yıl kalmıştı otuz yaşıma, Nereden bakıldığına bağlı olarak çok genç ve çok yaşlıyım... Elimde dolunay çizelgesiyle geçişini izlerken ayların Aylar kendine yuva edinir kaplumbağa kabuklarını bayım Çığlardır parlayan gökyüzünde, Yıldızlar soğuktur aslında, Bir başka gezegende bile siz varsanız hayat vardır Ben yine kelimeleri yanarken soğuktan donan bir şehirde Sizin verdiğiniz nefesleri almaktayım... Üç defa da öldüm üstelik, gerçek birer ölümdü h...

İyiliğimde

       Yıkanmış gri beton merdiven kokusunu içime çekerek, soyulmuş duvarlarını izlediğim apartmanı kat be kat aşıp, anlamaya çalışıyorum. Yıpranmışlığı kadar yıkanmış, sorduğu kadar soyulmuş boyaları. Yüzümün akmış rimelleri ve ağladıkça artan gözyaşı kokusuyla; ben bir apartman mıyım? Her katımda farklı hayatlar, derinlerimde huzursuz fareler ve kaçık solucanlar ile ben de böyle sıkıcı mıyım? Yeni yıkanmış bir merdiven kokusu kadar yanıltıcı hayatım.      İyiyim. Hiç içmemiş olana, rakı kokusu kadar iyi. Kalbimi şöyle bir söküp, helallik aldıktan sonra bitirecek kadar iyi... Üzerimden bir motor geçmiş de "Bu da mı gol değil?" demiş olacak kadar iyi... Hâlâ sevgisizce yaşarcasına öylece... Sarı bir şiirde sadece "öylesine" kelimesine aşık olacak kadar iyiyim ve olmak istemeyecek kadar. Henüz hayata geçememiş planlar kadar, yanlış alınmış kararlar, yanlış anılmış şairler gibi, bundan sonraki yaşanacak yıllarda yanıp, hiç sönmeyecekmişçesine iyiyim. Teş...