Ana içeriğe atla

Dengesizliğin İşi


İki tane his at şiire, az karıştır...
Bilirsin sevmem gürültüyü, sesi
Bu da bir kalbin iki farklı hâli
Ve bir aşk, nasıl olabildiyse şiire bürünmeyi
reddetmiş sanki...
İlk hâli aşkın; hayallerdi.
Sen hep yanımda olmalıydın en başta
Aynı nefes, aynı yastık, aynı zaman dilimleri...
Sonra birlikte toparlamalıydık
Hayat denen şu dağınık evi...
Ardından, Ilgaz gelmeliydi!
Senin kalbini almış olmalıydı, benim merhametimi...
Senin ve benim en iyi yönlerimizi...
Bize bir hayat gerekti,
İnsanoğlundan, kötülükten ve yalandan izole.
Çatal dillerin bıçaklarla kesildiği...

Biz hayal kurarken karşımıza çıkanlar ise,
Aşkın ikinci haliydi.

İki kişilik tüm dünyalar bizimdi
Ümit Yaşar Oğuzcan anlayabilmiş sadece, beni
"...Sonra bir gün sen çıktın karşıma. İçimde küllenen duyguları yeniden yaktın. Yeniden can verdin bana. Bir sabah uyanmanın o eşsiz mutluluğunu tattırdın. Her gün seninle beraber olmanın tadı ılık ılık yayılmaya başladı kanıma. Unuttuğum arzuları, yitirdiğim hazları getirdin bana. Artık, yalnız yaşamayı düşünür oldum. Ölüm düşüncesinden gitgide uzaklaştım. Kurumuş dudaklarıma su verdi ellerin. Bakışların yepyeni bir ışık verdi gözlerime. Seninle var olduğumu anladım. Geçen zaman bir korkulu rüya gibi uzaklarda kaldı. Uzun süren bir nekahat devresinden sonra ,dünyaya yeniden gelmiş gibiydim. Belki sen yoktun, hepsi yalandı bunların. Ne çıkar? Senin için söylüyor, senin için yazıyordum ya!.." 

Deyip bir başkasında bulmuş, 
Bulduğu anda sevmiş seni. 
-Benim yerime...-

Ne birlikte olabildik,

Ne de Ilgaz geldi
Oysa her şeyiyle bize benzeyecekti.
Bundan sonrası aşkın bitirme tezi.
Bir çay daha teklif etmek istemeyeceğim kimseye
Ve sigarama senden başka kimse değdiremeyecek dudaklarını.
Herkes kısacık okuyacak
Sevda  gibi uzun bir kelimeyi...

Ne kadar hatıran varsa vermem lazım geri,

İçimde boş yerlere ihtiyacım var.
Sen gülerken kısılan gözlerini koyacağım,
Bir duvara bastığımız zaman izleri şaheser olan ellerini.
Benle atsın istediğim ama hep kendine çarpan yüreğini.
Huzuru aradığımda başımı yasladığım dizlerini...
Seninle sevebildiğim maviyi,
Sana akıttığım her bir taneyi....
İçimde boş yerlere ihtiyacım var
Bitmeden sığdırıp, saklamak için seni...

Ne birlikte olabildik,
Tek bir yürek gibi
Ne de iki kişilik dünyalar bizim oldu
İçeri buyur ettik hep,
Üçüncü tekil sinsileri...

Selin'S



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KÜLLERİ YAKAN DİYALOGLAR

Selin: Ben, Şiirlere ve yazılara isim bulmakta usta olan ben, Hissettiğim şeye bir ad bulamamakla birlikte, hissediyorum. Hislerim hala yaşıyormuş. Hadi kutlayalım bunu, bu gece ölmeyen hislere içiyorum. Ve aynı şarkıyı, aynı kişi için defalarca kez üst üste dinliyorum. Umut: Aynı şeyi aynı kişi için her gece hissetmekten farkı ne ki? Aynı insana yazmıyor muyuz ömrümüz boyu tüm şiirleri? Selin: Hissettiğin an, içinde yaşıyorsun bir şeyleri. Kaldı ki bence öylesi daha iyi, bazı şeyler bilinmemeli. Umut: Tavandaki karolari saymaktan gözlerim bozuldu. Biraz da sesim kısık şarkı söylemekten bağıra bağıra. Görüyorum... Selin: Göremiyorum. Ne alfabedeki harfleri, ne yazdığım şiiri... Ne hislerimi ne bir gün sonrasını… Boğuluyorum. Umut:  Bak, şimdi karanlık ama yine doğacak güneş. Biz dursak da dönüyor dünya, biliyorum. Yıka yüzünü okyanuslarla, dağlara tutun, taşları sevmiyorum. Kalk hadi. Selin: Okyanus güneşin yakıcı sıcağına da...

Artık Sevmiyorum Ba(ş)lıkları

Çocukken alıştığımız gibi devam ediyordu hayatım, Çünkü biz sesi bile çıkmayan bebekleri uyutmaya çalışıyorduk küçücük dizlerimizde... Olmayan sobalara kesilmemiş ağaçlar atıp yanmasını izliyorduk, Hatta benim bir battaniyem vardı, turuncu, yarım, yaprak desenleri üzerinde Ben onu çırpamazdım, üzerinden yapraklar dökülmesin diye... Bir şeyler yine sahteydi çocukluğumda ama mutluydum... Olmayan aşkına tutunup, olmayan bir adamı seviyorum şimdilerde. Bazı şeyler kadar sahte olan bu durumda şimdi neden mutlu olamıyorum? Beş yıl kalmıştı otuz yaşıma, Nereden bakıldığına bağlı olarak çok genç ve çok yaşlıyım... Elimde dolunay çizelgesiyle geçişini izlerken ayların Aylar kendine yuva edinir kaplumbağa kabuklarını bayım Çığlardır parlayan gökyüzünde, Yıldızlar soğuktur aslında, Bir başka gezegende bile siz varsanız hayat vardır Ben yine kelimeleri yanarken soğuktan donan bir şehirde Sizin verdiğiniz nefesleri almaktayım... Üç defa da öldüm üstelik, gerçek birer ölümdü h...

İyiliğimde

       Yıkanmış gri beton merdiven kokusunu içime çekerek, soyulmuş duvarlarını izlediğim apartmanı kat be kat aşıp, anlamaya çalışıyorum. Yıpranmışlığı kadar yıkanmış, sorduğu kadar soyulmuş boyaları. Yüzümün akmış rimelleri ve ağladıkça artan gözyaşı kokusuyla; ben bir apartman mıyım? Her katımda farklı hayatlar, derinlerimde huzursuz fareler ve kaçık solucanlar ile ben de böyle sıkıcı mıyım? Yeni yıkanmış bir merdiven kokusu kadar yanıltıcı hayatım.      İyiyim. Hiç içmemiş olana, rakı kokusu kadar iyi. Kalbimi şöyle bir söküp, helallik aldıktan sonra bitirecek kadar iyi... Üzerimden bir motor geçmiş de "Bu da mı gol değil?" demiş olacak kadar iyi... Hâlâ sevgisizce yaşarcasına öylece... Sarı bir şiirde sadece "öylesine" kelimesine aşık olacak kadar iyiyim ve olmak istemeyecek kadar. Henüz hayata geçememiş planlar kadar, yanlış alınmış kararlar, yanlış anılmış şairler gibi, bundan sonraki yaşanacak yıllarda yanıp, hiç sönmeyecekmişçesine iyiyim. Teş...