Ana içeriğe atla

SERENCAM

.Pespaye bir serçe dokunuşu
Cırtlak ama incitmeyen öpüşler konduracak kadar;
Sülünler arasında narin.
Resmederken yok oluşu
Bugün ufuk niye dar?
Kaydededurur aşkla yeniden
Ta en baştan
–manidar –
Tepeden tırnağa savruluşu.
Bu olsa gerek
Fi bir aşkın, tutkulu var oluşu.
-madara-
Ezcümle çatlak dudaklara
Mehlemdir gül yaprağının suyu.
-matara-

Kayıp matemler çıkar bana güneyden…
Kap gel hadi serpelim bozkırlara
Aklı baştan, alı alıveren meyleri;
Hisli duyuşlarla dizelim dizeleri
Yumuşatalım sonra kaskatı kayaları
Okşayalım karayelleri merhamet yüklü okşayışlarla.
Bir de biz oyalım bacalarını perilerin.
Akşamları kerpetenle
İsterik yıldızlar sökelim gökyüzünden
Sırtımızda pelerin.
Diken üstünde çıkalım doruklara
Bir aşı, tam kalbine tepelerin,
İlk sarmaşık gibi hevesli
Gözlerin sürgün versin;  taze, nazenin
Bir kristal kâseden,
Mehtabı içelim yudum yudum.
Gözlerim sürgün versin,
Uyuyalım serencamıyla titreyişlerin
Dokunulmazlığına sığınsın umudum…

Kerpetenle kıstırılmış bir kırık gecede,
Bunalan bir gece ya da sağanak bir hecede
Duvarda bir sürüngen gibi âşık
-bir kertenkele-
Giriyordu satırlar şekilden şekle,
Yönünü kaybetmiş vapurlar şimdilerde,
Yoktu pusulaları oysa fırtına da çoktu
-bir kerteriz-
Hansel ve Gratel örnek olmuştu bana,
Seni bulmak için bir iz bırakayım dedim dolunaya
-bir kerte-

Ben üç destan bilirim üçü de birbirinden kara
Ankara, Kalyanamkara ve Papamkara
-siz bilmezsiniz-
Ben bir aşk yaşadım,
İlkti, sondu ve tekti
-siz sevebilir misiniz?-
Bitiremedim sonra seve seve,
Bitirdim sonra seve seve,
Üzüledebilirdik, bir nebze
Bir meze olabilirdik yahut rakılı masada
Bir dize olabilirdik ya hu, kara bir destana
Bitmeyi se(ç)vdik.

Ben açık denizin unuydum,
Sen kapalı notanın kumu.
Mehtabı bir martı kadar çok içtik,
Bazen kumru olduk, yitiren eşini
Bazen akıntı tersine uskumru…
Unutu unutuverdik, unutuluşun unuydum.
Mehtabı içelim yine yudum yudum.
Gözlerim sürgün versin, sürüngenden ziyade
Uyuyalım serencamıyla titreyişlerin
Dokunulmazlığına sığınsın umudum…

Yusuf Gökbakan&Selin.S

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KÜLLERİ YAKAN DİYALOGLAR

Selin: Ben, Şiirlere ve yazılara isim bulmakta usta olan ben, Hissettiğim şeye bir ad bulamamakla birlikte, hissediyorum. Hislerim hala yaşıyormuş. Hadi kutlayalım bunu, bu gece ölmeyen hislere içiyorum. Ve aynı şarkıyı, aynı kişi için defalarca kez üst üste dinliyorum. Umut: Aynı şeyi aynı kişi için her gece hissetmekten farkı ne ki? Aynı insana yazmıyor muyuz ömrümüz boyu tüm şiirleri? Selin: Hissettiğin an, içinde yaşıyorsun bir şeyleri. Kaldı ki bence öylesi daha iyi, bazı şeyler bilinmemeli. Umut: Tavandaki karolari saymaktan gözlerim bozuldu. Biraz da sesim kısık şarkı söylemekten bağıra bağıra. Görüyorum... Selin: Göremiyorum. Ne alfabedeki harfleri, ne yazdığım şiiri... Ne hislerimi ne bir gün sonrasını… Boğuluyorum. Umut:  Bak, şimdi karanlık ama yine doğacak güneş. Biz dursak da dönüyor dünya, biliyorum. Yıka yüzünü okyanuslarla, dağlara tutun, taşları sevmiyorum. Kalk hadi. Selin: Okyanus güneşin yakıcı sıcağına da...

Artık Sevmiyorum Ba(ş)lıkları

Çocukken alıştığımız gibi devam ediyordu hayatım, Çünkü biz sesi bile çıkmayan bebekleri uyutmaya çalışıyorduk küçücük dizlerimizde... Olmayan sobalara kesilmemiş ağaçlar atıp yanmasını izliyorduk, Hatta benim bir battaniyem vardı, turuncu, yarım, yaprak desenleri üzerinde Ben onu çırpamazdım, üzerinden yapraklar dökülmesin diye... Bir şeyler yine sahteydi çocukluğumda ama mutluydum... Olmayan aşkına tutunup, olmayan bir adamı seviyorum şimdilerde. Bazı şeyler kadar sahte olan bu durumda şimdi neden mutlu olamıyorum? Beş yıl kalmıştı otuz yaşıma, Nereden bakıldığına bağlı olarak çok genç ve çok yaşlıyım... Elimde dolunay çizelgesiyle geçişini izlerken ayların Aylar kendine yuva edinir kaplumbağa kabuklarını bayım Çığlardır parlayan gökyüzünde, Yıldızlar soğuktur aslında, Bir başka gezegende bile siz varsanız hayat vardır Ben yine kelimeleri yanarken soğuktan donan bir şehirde Sizin verdiğiniz nefesleri almaktayım... Üç defa da öldüm üstelik, gerçek birer ölümdü h...

İyiliğimde

       Yıkanmış gri beton merdiven kokusunu içime çekerek, soyulmuş duvarlarını izlediğim apartmanı kat be kat aşıp, anlamaya çalışıyorum. Yıpranmışlığı kadar yıkanmış, sorduğu kadar soyulmuş boyaları. Yüzümün akmış rimelleri ve ağladıkça artan gözyaşı kokusuyla; ben bir apartman mıyım? Her katımda farklı hayatlar, derinlerimde huzursuz fareler ve kaçık solucanlar ile ben de böyle sıkıcı mıyım? Yeni yıkanmış bir merdiven kokusu kadar yanıltıcı hayatım.      İyiyim. Hiç içmemiş olana, rakı kokusu kadar iyi. Kalbimi şöyle bir söküp, helallik aldıktan sonra bitirecek kadar iyi... Üzerimden bir motor geçmiş de "Bu da mı gol değil?" demiş olacak kadar iyi... Hâlâ sevgisizce yaşarcasına öylece... Sarı bir şiirde sadece "öylesine" kelimesine aşık olacak kadar iyiyim ve olmak istemeyecek kadar. Henüz hayata geçememiş planlar kadar, yanlış alınmış kararlar, yanlış anılmış şairler gibi, bundan sonraki yaşanacak yıllarda yanıp, hiç sönmeyecekmişçesine iyiyim. Teş...