Ana içeriğe atla

İhtimaller Denizinde Bir Çakıl Taşı

Gerçeklerin boğuculuğuna inat, ihtimaller biraz daha güzeldi... Yolunda gitmeyen şeyler sık yaşansa da, bir an gelir her şey düzelirdi... Hep ilk bahar, hep cıvıl cıvıl olacağını düşündüğümüz his mevsimleri geçer gider, siz hiç farkına varmadan, güz geliverirdi... Ve güven limanı sandığımız o insan, aslında tehlikenin tam olarak kendisiydi.

Bir ihtimal daha vardı, o da ölmek miydi?

İhtimal, hayallerin ikinci şahsa anlatılma sebebiydi. Dedim ya güzeldi ihtimaller, ama gerçekleşmesini çok isterseniz, üzerdi ihtimaller; işte, ''birlikte bir gelecek hayali'' de bunlardan birisiydi. Bir katsayının umutla çarpımı ve realitenin bu çarpıma oranıydı, insanoğlunun ihtimal dediği... Bir yerlerde unutulmuş bir şeyin, orada bekliyor olma ihtimali sevindirirdi ya da kendiliğinden gelme ihtimali daha çok mutlu ederdi. İhtimalin derecesi önemli değildi, önemli olan neler götürdüğü ve neler getirdiğiydi...


Bir ihtimal daha vardı, o da sevmek miydi?



Aynı şehirde karşılaşma ihtimalini düşündüm bir zaman. Bu ihtimal bir çeşit işkenceydi,;siz ölçmek için çaba sarf ettiğinizde artan, hiç aklınıza gelmediğinde azalan... ama özellikle ve özellikle bu ihtimaldi, sizi en savunmasız, en pespaye, en kendinden nefret edecek halde olduğunuz anda yakalayan... O an. O karşılaşmaydı, yaraları yeniden kanatıp, can yakan... 



Bir ihtimal daha vardı, o da bu şehirden gitmek miydi?...



Nereye gidersen git, benim tarafımdan delicesine sevileceksin ve nereye gidersem gideyim seveceğim seni. Her şeye ihtimal ver de, düşünme bir gün bu ateşin söneceğini ya da bu aşkın biteceğini... Ben ki, Ankara'nın serbest stilli serseri kızı, ben ki biraz kül, biraz duman, az miktarda deli, çokça samimi, tüm yollara yazacağım ismini, yanıma yoldaş olacak günün birinde o yollarda karşılaşma ihtimali...



Bir ihtimal daha vardı, onu yok etmek mi gerekirdi?



Sadece ihtimaline bile aşıktım, bitmemeliydi...



Selin'S


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KÜLLERİ YAKAN DİYALOGLAR

Selin: Ben, Şiirlere ve yazılara isim bulmakta usta olan ben, Hissettiğim şeye bir ad bulamamakla birlikte, hissediyorum. Hislerim hala yaşıyormuş. Hadi kutlayalım bunu, bu gece ölmeyen hislere içiyorum. Ve aynı şarkıyı, aynı kişi için defalarca kez üst üste dinliyorum. Umut: Aynı şeyi aynı kişi için her gece hissetmekten farkı ne ki? Aynı insana yazmıyor muyuz ömrümüz boyu tüm şiirleri? Selin: Hissettiğin an, içinde yaşıyorsun bir şeyleri. Kaldı ki bence öylesi daha iyi, bazı şeyler bilinmemeli. Umut: Tavandaki karolari saymaktan gözlerim bozuldu. Biraz da sesim kısık şarkı söylemekten bağıra bağıra. Görüyorum... Selin: Göremiyorum. Ne alfabedeki harfleri, ne yazdığım şiiri... Ne hislerimi ne bir gün sonrasını… Boğuluyorum. Umut:  Bak, şimdi karanlık ama yine doğacak güneş. Biz dursak da dönüyor dünya, biliyorum. Yıka yüzünü okyanuslarla, dağlara tutun, taşları sevmiyorum. Kalk hadi. Selin: Okyanus güneşin yakıcı sıcağına da...

Artık Sevmiyorum Ba(ş)lıkları

Çocukken alıştığımız gibi devam ediyordu hayatım, Çünkü biz sesi bile çıkmayan bebekleri uyutmaya çalışıyorduk küçücük dizlerimizde... Olmayan sobalara kesilmemiş ağaçlar atıp yanmasını izliyorduk, Hatta benim bir battaniyem vardı, turuncu, yarım, yaprak desenleri üzerinde Ben onu çırpamazdım, üzerinden yapraklar dökülmesin diye... Bir şeyler yine sahteydi çocukluğumda ama mutluydum... Olmayan aşkına tutunup, olmayan bir adamı seviyorum şimdilerde. Bazı şeyler kadar sahte olan bu durumda şimdi neden mutlu olamıyorum? Beş yıl kalmıştı otuz yaşıma, Nereden bakıldığına bağlı olarak çok genç ve çok yaşlıyım... Elimde dolunay çizelgesiyle geçişini izlerken ayların Aylar kendine yuva edinir kaplumbağa kabuklarını bayım Çığlardır parlayan gökyüzünde, Yıldızlar soğuktur aslında, Bir başka gezegende bile siz varsanız hayat vardır Ben yine kelimeleri yanarken soğuktan donan bir şehirde Sizin verdiğiniz nefesleri almaktayım... Üç defa da öldüm üstelik, gerçek birer ölümdü h...

İyiliğimde

       Yıkanmış gri beton merdiven kokusunu içime çekerek, soyulmuş duvarlarını izlediğim apartmanı kat be kat aşıp, anlamaya çalışıyorum. Yıpranmışlığı kadar yıkanmış, sorduğu kadar soyulmuş boyaları. Yüzümün akmış rimelleri ve ağladıkça artan gözyaşı kokusuyla; ben bir apartman mıyım? Her katımda farklı hayatlar, derinlerimde huzursuz fareler ve kaçık solucanlar ile ben de böyle sıkıcı mıyım? Yeni yıkanmış bir merdiven kokusu kadar yanıltıcı hayatım.      İyiyim. Hiç içmemiş olana, rakı kokusu kadar iyi. Kalbimi şöyle bir söküp, helallik aldıktan sonra bitirecek kadar iyi... Üzerimden bir motor geçmiş de "Bu da mı gol değil?" demiş olacak kadar iyi... Hâlâ sevgisizce yaşarcasına öylece... Sarı bir şiirde sadece "öylesine" kelimesine aşık olacak kadar iyiyim ve olmak istemeyecek kadar. Henüz hayata geçememiş planlar kadar, yanlış alınmış kararlar, yanlış anılmış şairler gibi, bundan sonraki yaşanacak yıllarda yanıp, hiç sönmeyecekmişçesine iyiyim. Teş...