Ana içeriğe atla

SİYANÜRÜN RENGİ

         Gözlerin ela mıydı, neydi? Ben o rengi bilmiyorum... Unuttuğumu sanma tek tanem, kimsede karşılaşmadım senin renginle, bu yüzden aynı uyumu yakalayamadım belki de. Zaten yıkıldığımız andan beri, renkleri de sevmiyorum. Bilirim, sen okursun satırlarımda kendini ve emin ol, satırlar da sana aşık, senin edebiyatı sevebildiğin gibi... Sahi, ben bilmiyorum gözlerinin rengini, keşke fark etmiş olsaydım henüz çok geç değilken; renkleri bilmemekle değil yaşayamamakla kalbe ihanet edildiğini... Oysa, o zamanki aklıma kalsa, edebiyat ödüllerine layık; özenle seçilmiş cümlelerle oluşturulmuş ve hafif kafası kıyak cümleler kurmalıydık. Sözlerin gözlerden akışına değil, ağızdan çıkışına bakıp, neye inanmak istiyorsak ona inandık. Hislerimizi değil, duyumlarımızı baz aldık. Yıprandık sevdiğim, yıprattık ve yıprandık. Bana kalsa bilmeliydin, filin dişinden tut da, narın çiçeğine kadar tüm renklerin tonunu; bense gerçekten görmeliydim aşkın haricinde mevzulara takıldıkça getireceğimi, bitmeyecek sandığım o aşkın sonunu... 
     Gözlerin diyorum, ela mıydı? Arıyorum aslında gördüğüm her yüzde, bulamıyorum... Seninle geçtiğimiz tüm yollarda, yalnız yürüyorum. Ve susuyorum, çünkü ben bir kelime olsam, mesela ben bir şeyler anlatsam, sensiz anlamsız olurdum. Gözlerinin rengini hala bilmiyorum, canlıda ve cansızda, insanda, doğada.... hiçbir yerde bulamıyorum. Bulamadıkça daha çok arıyor, aradıkça daha çok özlüyorum. Bir kez daha izlemeyeceğim yüz hatlarını, sen uyuyorken. Bir kez daha sarılamayacağım sana, belki benzerlerin sağımdan solumdan geçecek ama, çekemeyeceğim içime kokunu, ruhumu doyururcasına... Perdeyi aralayıp seni sinirlendiremeyeceğim güneş doğuyorken. Biliyor musun, boş bakıyor gibi hissediyorum, baktığım yer gözlerin olmadığında... 
      Rengi tanımsız bakışların vardı birtanem,
      Aklımdan silemediğim..
      'Geçen sene bu zamanlar' vardı birtanem
      Ya hiç yaşanmamış, ya da bitmemiş olmasını dilediğim....

Selin'S

Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

KÜLLERİ YAKAN DİYALOGLAR

Selin: Ben, Şiirlere ve yazılara isim bulmakta usta olan ben, Hissettiğim şeye bir ad bulamamakla birlikte, hissediyorum. Hislerim hala yaşıyormuş. Hadi kutlayalım bunu, bu gece ölmeyen hislere içiyorum. Ve aynı şarkıyı, aynı kişi için defalarca kez üst üste dinliyorum. Umut: Aynı şeyi aynı kişi için her gece hissetmekten farkı ne ki? Aynı insana yazmıyor muyuz ömrümüz boyu tüm şiirleri? Selin: Hissettiğin an, içinde yaşıyorsun bir şeyleri. Kaldı ki bence öylesi daha iyi, bazı şeyler bilinmemeli. Umut: Tavandaki karolari saymaktan gözlerim bozuldu. Biraz da sesim kısık şarkı söylemekten bağıra bağıra. Görüyorum... Selin: Göremiyorum. Ne alfabedeki harfleri, ne yazdığım şiiri... Ne hislerimi ne bir gün sonrasını… Boğuluyorum. Umut:  Bak, şimdi karanlık ama yine doğacak güneş. Biz dursak da dönüyor dünya, biliyorum. Yıka yüzünü okyanuslarla, dağlara tutun, taşları sevmiyorum. Kalk hadi. Selin: Okyanus güneşin yakıcı sıcağına da...

Artık Sevmiyorum Ba(ş)lıkları

Çocukken alıştığımız gibi devam ediyordu hayatım, Çünkü biz sesi bile çıkmayan bebekleri uyutmaya çalışıyorduk küçücük dizlerimizde... Olmayan sobalara kesilmemiş ağaçlar atıp yanmasını izliyorduk, Hatta benim bir battaniyem vardı, turuncu, yarım, yaprak desenleri üzerinde Ben onu çırpamazdım, üzerinden yapraklar dökülmesin diye... Bir şeyler yine sahteydi çocukluğumda ama mutluydum... Olmayan aşkına tutunup, olmayan bir adamı seviyorum şimdilerde. Bazı şeyler kadar sahte olan bu durumda şimdi neden mutlu olamıyorum? Beş yıl kalmıştı otuz yaşıma, Nereden bakıldığına bağlı olarak çok genç ve çok yaşlıyım... Elimde dolunay çizelgesiyle geçişini izlerken ayların Aylar kendine yuva edinir kaplumbağa kabuklarını bayım Çığlardır parlayan gökyüzünde, Yıldızlar soğuktur aslında, Bir başka gezegende bile siz varsanız hayat vardır Ben yine kelimeleri yanarken soğuktan donan bir şehirde Sizin verdiğiniz nefesleri almaktayım... Üç defa da öldüm üstelik, gerçek birer ölümdü h...

İyiliğimde

       Yıkanmış gri beton merdiven kokusunu içime çekerek, soyulmuş duvarlarını izlediğim apartmanı kat be kat aşıp, anlamaya çalışıyorum. Yıpranmışlığı kadar yıkanmış, sorduğu kadar soyulmuş boyaları. Yüzümün akmış rimelleri ve ağladıkça artan gözyaşı kokusuyla; ben bir apartman mıyım? Her katımda farklı hayatlar, derinlerimde huzursuz fareler ve kaçık solucanlar ile ben de böyle sıkıcı mıyım? Yeni yıkanmış bir merdiven kokusu kadar yanıltıcı hayatım.      İyiyim. Hiç içmemiş olana, rakı kokusu kadar iyi. Kalbimi şöyle bir söküp, helallik aldıktan sonra bitirecek kadar iyi... Üzerimden bir motor geçmiş de "Bu da mı gol değil?" demiş olacak kadar iyi... Hâlâ sevgisizce yaşarcasına öylece... Sarı bir şiirde sadece "öylesine" kelimesine aşık olacak kadar iyiyim ve olmak istemeyecek kadar. Henüz hayata geçememiş planlar kadar, yanlış alınmış kararlar, yanlış anılmış şairler gibi, bundan sonraki yaşanacak yıllarda yanıp, hiç sönmeyecekmişçesine iyiyim. Teş...