Gözlerin ela mıydı, neydi? Ben o rengi bilmiyorum... Unuttuğumu sanma tek tanem, kimsede karşılaşmadım senin renginle, bu yüzden aynı uyumu yakalayamadım belki de. Zaten yıkıldığımız andan beri, renkleri de sevmiyorum. Bilirim, sen okursun satırlarımda kendini ve emin ol, satırlar da sana aşık, senin edebiyatı sevebildiğin gibi... Sahi, ben bilmiyorum gözlerinin rengini, keşke fark etmiş olsaydım henüz çok geç değilken; renkleri bilmemekle değil yaşayamamakla kalbe ihanet edildiğini... Oysa, o zamanki aklıma kalsa, edebiyat ödüllerine layık; özenle seçilmiş cümlelerle oluşturulmuş ve hafif kafası kıyak cümleler kurmalıydık. Sözlerin gözlerden akışına değil, ağızdan çıkışına bakıp, neye inanmak istiyorsak ona inandık. Hislerimizi değil, duyumlarımızı baz aldık. Yıprandık sevdiğim, yıprattık ve yıprandık. Bana kalsa bilmeliydin, filin dişinden tut da, narın çiçeğine kadar tüm renklerin tonunu; bense gerçekten görmeliydim aşkın haricinde mevzulara takıldı...