Ana içeriğe atla

İNSANOĞLU'NA RAĞMEN

Kim demiş ki ‘insanoğlu hassastır’ diye? İnsanoğlu hissizdir efendim. Hem de öyle bir hissizdir ki, o bünye, kendine her şeyden ve her şerden arıtılmış biçimde gelen hisleri en hassas noktalarından kırarak, kendinden uzaklaştırır. Hastadır insanoğlu. Takıntılıdır, kendisine sorsan taviz veremeyeceği katı kuralları, gönül hanesinde kiralanmaya hazır minik şirin odaları ve elbette vazgeçilmez olan geçmiş yaraları vardır. Ha, bir de günü kurtarma çabaları…
    Ölünür efendim, çok istediği şey uğruna ölür de yine de yaşar gibi görünür insanoğlu. Yılların, hislerin, kuralların başaramadığını başarır tek bir insanoğlu… ve kuralları yıkarsın, geçmiş yaraları sararsın, iç dünyandaki boş odaların duvarlarını kırarsın. Öyle gürültülü bir tadilat dönemi başlar ki içinde, baş ağrısından yerinde duramazsın. Öyle içseldir ki bu gürültüler, duyuramazsın… Bildiğin tüm dinlerde ve inanışlarda temize çekersin imanını, O’nun adıyla O’nu esirger ve sevmeye başlarsın. Önceden bu kadar canlı görmemişsindir renkleri, ayırt edememişsindir etrafında olan-biteni. Her şeyi onun yarattığını zannedip, sorgusuz sualsiz ve inancın en saf biçiminde, sadece ona tapınırsın.
    ‘Rağmen’lere rağmen seversin sonrasında. Zıt oluşunuza ‘rağmen’ seversin. Sevmemesine rağmen seversin. Senin sevdiğini o sevmez, buna rağmen seversin.  Konuşmayı çok sevmene rağmen onun sesiyle bir huzur kıvılcımı yakalayıp, susar ve huzuru dinlersin. Kalbinin kulaklarında çarpmasına rağmen, öylece oturup –sanki her şey normalmiş gibi oturup- bir şey belli etmemeyi öğrenirsin mesela. Gelmeyeceğini bilmene rağmen bir haber beklersin, umudun tazelenir her saat başında. Yaşam alanına kimse girsin istemezken, onun bir adımıyla kutsanır evin, gönül hanenden ziyade.
İlk insanoğlunda tezahür eden aşkla seversin, saygılı ve amaçsızca; bu kutsal hissin sıradanlaşmış halinin inadına…
   Destanlar yazacak ilhamı, bir çift bakışta bulmana rağmen, tek bir insanoğlu adına ne yazarsan yaz anlamsız kalır bazen; hiçbir sözcük yetmez, dünyaya, senin gözünden ‘o’nu anlatmaya…
   Esirgeyen ve koruyan ‘Aşk’ın adıyla.

 

Selin’S

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KÜLLERİ YAKAN DİYALOGLAR

Selin: Ben, Şiirlere ve yazılara isim bulmakta usta olan ben, Hissettiğim şeye bir ad bulamamakla birlikte, hissediyorum. Hislerim hala yaşıyormuş. Hadi kutlayalım bunu, bu gece ölmeyen hislere içiyorum. Ve aynı şarkıyı, aynı kişi için defalarca kez üst üste dinliyorum. Umut: Aynı şeyi aynı kişi için her gece hissetmekten farkı ne ki? Aynı insana yazmıyor muyuz ömrümüz boyu tüm şiirleri? Selin: Hissettiğin an, içinde yaşıyorsun bir şeyleri. Kaldı ki bence öylesi daha iyi, bazı şeyler bilinmemeli. Umut: Tavandaki karolari saymaktan gözlerim bozuldu. Biraz da sesim kısık şarkı söylemekten bağıra bağıra. Görüyorum... Selin: Göremiyorum. Ne alfabedeki harfleri, ne yazdığım şiiri... Ne hislerimi ne bir gün sonrasını… Boğuluyorum. Umut:  Bak, şimdi karanlık ama yine doğacak güneş. Biz dursak da dönüyor dünya, biliyorum. Yıka yüzünü okyanuslarla, dağlara tutun, taşları sevmiyorum. Kalk hadi. Selin: Okyanus güneşin yakıcı sıcağına da...

Artık Sevmiyorum Ba(ş)lıkları

Çocukken alıştığımız gibi devam ediyordu hayatım, Çünkü biz sesi bile çıkmayan bebekleri uyutmaya çalışıyorduk küçücük dizlerimizde... Olmayan sobalara kesilmemiş ağaçlar atıp yanmasını izliyorduk, Hatta benim bir battaniyem vardı, turuncu, yarım, yaprak desenleri üzerinde Ben onu çırpamazdım, üzerinden yapraklar dökülmesin diye... Bir şeyler yine sahteydi çocukluğumda ama mutluydum... Olmayan aşkına tutunup, olmayan bir adamı seviyorum şimdilerde. Bazı şeyler kadar sahte olan bu durumda şimdi neden mutlu olamıyorum? Beş yıl kalmıştı otuz yaşıma, Nereden bakıldığına bağlı olarak çok genç ve çok yaşlıyım... Elimde dolunay çizelgesiyle geçişini izlerken ayların Aylar kendine yuva edinir kaplumbağa kabuklarını bayım Çığlardır parlayan gökyüzünde, Yıldızlar soğuktur aslında, Bir başka gezegende bile siz varsanız hayat vardır Ben yine kelimeleri yanarken soğuktan donan bir şehirde Sizin verdiğiniz nefesleri almaktayım... Üç defa da öldüm üstelik, gerçek birer ölümdü h...

İyiliğimde

       Yıkanmış gri beton merdiven kokusunu içime çekerek, soyulmuş duvarlarını izlediğim apartmanı kat be kat aşıp, anlamaya çalışıyorum. Yıpranmışlığı kadar yıkanmış, sorduğu kadar soyulmuş boyaları. Yüzümün akmış rimelleri ve ağladıkça artan gözyaşı kokusuyla; ben bir apartman mıyım? Her katımda farklı hayatlar, derinlerimde huzursuz fareler ve kaçık solucanlar ile ben de böyle sıkıcı mıyım? Yeni yıkanmış bir merdiven kokusu kadar yanıltıcı hayatım.      İyiyim. Hiç içmemiş olana, rakı kokusu kadar iyi. Kalbimi şöyle bir söküp, helallik aldıktan sonra bitirecek kadar iyi... Üzerimden bir motor geçmiş de "Bu da mı gol değil?" demiş olacak kadar iyi... Hâlâ sevgisizce yaşarcasına öylece... Sarı bir şiirde sadece "öylesine" kelimesine aşık olacak kadar iyiyim ve olmak istemeyecek kadar. Henüz hayata geçememiş planlar kadar, yanlış alınmış kararlar, yanlış anılmış şairler gibi, bundan sonraki yaşanacak yıllarda yanıp, hiç sönmeyecekmişçesine iyiyim. Teş...