‘Gündüzün arayanlar olmuşsa da, her yer ve her şey gibi kapımın çıngırağı da kırık olduğu için işitemedim.
Şair Nigar Hanım
Bu Osmanlı hanımefendisinin, ardında bıraktığı yirmi defterin en son satırları olan cümledir ve bu cümle ‘benim hakkımda düşünün’ diye bağırırken, ben bunu es geçemezdim. İfade edilen şey sadece soyut ya da somut değil; anlatılmak istenen sadece hayal kırıklığı ya da pişmanlık değil çünkü bu cümlede… Bir ömür sığdırılmış. O cümlelerin yazıldığı dönemde savaşlardan, yıkımlardan dolayı her yerin kırık olduğu doğrudur. Peki ya iç dünyası? Kapının çıngırağından daha mı sağlamdı dersiniz? Hiç sanmıyorum… Herşeyi eksiksiz, sağlam ve konforlu yaşam ortamımızda biz bu kadar ‘içsel kırıklık’ yaşıyorsak; o, tuzla buz olmuştur bile olabilir.
Hayatımızı bir bütün olarak algılayamama sebeplerimiz iç dünyamızda haritalardan daha keskin sınırlar çiziyor. Zihnimde, durumu canlandırabiliyorum: ‘Geçmiş’ bir imparatorluk kurmuş, ‘Gün’ü fethetmeye çalışıyor. ‘Yetiştirilme Tarzı’ ile ‘Çağın Gereklilikleri’ birbirlerine düşman iki komşu ülke. ‘Gelecek’in koordinatları belirsiz. ‘Pişmanlık’, ‘Sevinçler Adası’nı haritadan silme peşinde! ‘Söylenmeyenler’, ‘Düşündüklerimiz’in sömürgesi altında ‘Düşünülüp de Söylenenler’ Fransız azınlığına katılmaya çalışıyorlar. Her zamanki gibi komedyenler iş başında…
Hayatımızın sonuna geldiğimiz zaman mı öğreneceğiz aslında karmaşık bir denklem olmadığını, tamamıyla bize ait olduğunu, düşündüklerimizi söyleyebilmeyi, hisler ile düşünceleri ayırmamayı?..
Sahip olduğumuz sadece bir tane hayatımız olduğu için onu farklı formlara sokup çoğaltarak kendimizi mi tatmin ediyoruz acaba? (Aa, benim her yerde bir hayatım var. Ortalama ömür 60 yıl mıydı? Hah 5 ile çarp onu. Tamam işte nerden baksan 300 yıl yaşayacağım. –Saçmalığın boyutu bu, sadece ifade etme biçimleri farklı.) Aile hayatı, okul hayatı, iş hayatı, aşk hayatı, sosyal hayat… Bunların içerisinde herhangi bir faktörün sizi olağanüstü b ir şekilde etkilediği yoktur aslında. ‘Sizi siz yapan şeyler’dir hepsi de. Ayrıca bunların herhangi birinden gelecek bir yıkımı karşılayacak olan, bir yükü sırtlanacak olan ve bir sevinçle şımaracak olan tek bir kişi var. O böldüğünüz hayatları farklı farklı yaşayacak birden çok insan yok neticede, işimizi zorlaştıran da bizden başkası değil. Farkında mıydınız, bunu bilmek sevindirici, gerçekten.
( ‘Merhabalar efendim, idari işler bölümünden arıyorum. Sipariş etmiş olduğunuz, sizin görevlerinizde bir başka kişi kalmamış. Üzgünüm. Kalmadı o dediğinizden. Elimizde tek bir kişi var ve o da hayatını böyle yaşamaya devam ederse bölünecek. Yoo… Yok, mitoz bölünme değil, kişilik bölünmesi yaşamasından korkuyoruz açıkçası. Bir de ‘cüceleşme sendromu’ na girme ihtimali var, hemen açıklıyorum: normalde bir engelin üzerinden kolayca atlayıp geçebilecek güçteyken; farklı kişiliklerde yaptığı kendinden ufak kopyalarının, engelleri aşılamayacak tepeler gibi görmesi durumudur. Haa, bu arada… Yaşayabileceğiniz günler sınırlı, hatırlatmam istendi. Dinlediğiniz için teşekkür ederim, iyi günler.’ )
Hayatı basit algılamak demek, kolaya kaçma durumu değildir. Her şeyin ‘biraz daha’sını tercih ederek, orta kıvamı tutturabileceğimiz kadar kolay aslında işimiz. Biraz daha fazla güvenmek, içimizden gelenin biraz daha fazlasını gülmek, biraz daha az üzülmek, biraz daha fazla… Belki biraz daha az… Düşündüğümüzü söylemememiz gerekseydi eğer, beyin ve dil aynı anda bahşedilmezdi insanoğluna. Hislerimizi ayrı, mantığımızı ayrı kefede tartmamız gerekseydi, zaten biri eksik olurdu, inanın bana. İçsel savaşlarımızdan da herhangi bir galip çıkmayacağını fark ettim. İç savaşlarımız biz öldüğümüz an son bulacak. Berabere, sonu belli. Bu yüzden içinizdeki iyiliğin ve kötülüğün çarpışmasına izin vermek yerine, kendi hallerine bırakın onları. Kafanızın içinde dönüp duran soru işaretleri çarkına da bir son verin. ‘Ben iyi bir insan mıyım, yoksa kötü mü? Ben böyle miyim yoksa farklı mı?’ bölünmelerine de bir nokta koymanın zamanı çoktan geldi belki de. Her şey, ama dünya üzerindeki her şey insan için. Tüm soyut, somut, güzel, çirkin, manevi ve fiziksel kavramlar, hatalar ve doğrular, varlıklar, boyutlar… Hepsi insana hizmet eder ve insan da tek bir amaca hizmet etmek için yaratılmıştır: Sevgi. İnsana, kendimize, hayatımıza, çevremize, sorumluluklarımıza sevgi ile yaklaşırsak, insan olmanın temek gerekliliğini yerine getirmiş oluruz. Mesela, dün sabah arabanızı park ettiğiniz yerden çıkarmanıza sebep olan kişiyle aynı varlıksınız. Ailenizle, akrabalarınızla, hiçbir kan bağınız olmayan üst komşunuzla, sevdiğiniz öğrencinizle, küçümsediğiniz bir dilenciyle, hayranı olduğunuz sanatçıyla, antipati duyduğunuz biriyle, aynı maddeden yaratılmış aynı varlıklarsınız. Birbirimize bir üstünlüğümüz yok, aynı şekilde özgüvenimizden bir şeyler kaybetmemizi gerektirecek herhangi bir durum da yok. Hayatı parçalara ayırmamız gereksiz, en az kendimizi bölmek ve etrafımızdakileri kırmak kadar hem de…
Kapınızın çıngırağını bir an önce tamir ettirmeniz, size gelen fırsatları karşılayabilmeniz ve farkındalık çıtanızı yüksek tutmanız dileğiyle…
Yorumlar
Yorum Gönder