Ana içeriğe atla

Kum Tanelerindeki Hayat (Seci-4)


Sıkı sıkı tut hayatı avuçlarında... Her an bir kum tanesi, her anı deniz kabuklarının çizgilerinde gizli. Kişilikler bazen kanatır ellerini. Çakıl taşları gibi. Sevmeyeni oyna, delice sevsen bile belli etme sevdiğini. Çünkü o zaman kendiliğinden aralanır parmakların ve hayatın kayar gider aralarından. Bir tek yara izleri kalır sana o bitmez sandığın aşktan. Gurur, prensip, değerler yaralar seni çakıl görünümünde. Deniz kabuğunu yaklaştır kulağına. Benim yerime konuşur belki günün birinde.

Gölgesiz demir adımlar gibi yürüyorum ben, sensizlik sahilinde. Saatleri incitmeden, aylara basmadan, yılların üstünden atlayarak... Tek başıma yürüyorum. Şimdi sen gittin ya; kim beni anlayacak? Ben kimin için birini iyi anladığımı düşüneceğim... Henüz aşmışken hem de yanlış anlaşılmaları... Öyle ya, bir yanlış anlaşılmanın dört güzel günü götürdüğü oldu. Yanlışlar doğruları hiç çekemezdi ki... Nerden bilirdim ben yanlış insan olduğunu, henüz tanımıyorken seni...

Çöktü zaman, yıkıldı mekân; araya insanlar girdi. Elbet aşılmaz engeller değildi. Sadece biz istemedik aşmayı, birbirimize ulaşmayı... Gözlerim kaldı şimdi daldığı yerde, derinlerde... Reddediyorlar bir başkasına bakmayı. İşin tuhaf tarafı istemiyorlar da kurtarılmayı!... Sen gelirken getirisin artık, sende kalan bir kaç kırık anı ve bir de bakışlarımı... Bir anda biten gençliğim de hediyen olsun; giderken götürdüklerini istemeye bilmiyorum hakkım var mı?.. Sen istememiştin ki benden onları ama sevgi için bir fedakârlıktı. Bir bahis oynadım ben duygularla; karşılık görsem üçe dörde katlanırdı, ama işin ucunda kaybetmek de vardı, sevince tek taraflı...

 

Her şey kaydıktan sonra ellerinden,

Sevenlerin, gençliğin hatta kişiliğin bile uzaklaşsa da senden

Kum tanelerin kapılsa da rüzgârın akışına

Sakın kalan zerreleri çırpma üzerinden

Onlarda ben varım

ve ıslat onları kocaman bir gözyaşıyla

Yanağından süzülerek düşen...

Yaşadıkça hayatın her anını

Bana bahset kum tanelerinden...

 

                                       ---SeLiN'S---

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KÜLLERİ YAKAN DİYALOGLAR

Selin: Ben, Şiirlere ve yazılara isim bulmakta usta olan ben, Hissettiğim şeye bir ad bulamamakla birlikte, hissediyorum. Hislerim hala yaşıyormuş. Hadi kutlayalım bunu, bu gece ölmeyen hislere içiyorum. Ve aynı şarkıyı, aynı kişi için defalarca kez üst üste dinliyorum. Umut: Aynı şeyi aynı kişi için her gece hissetmekten farkı ne ki? Aynı insana yazmıyor muyuz ömrümüz boyu tüm şiirleri? Selin: Hissettiğin an, içinde yaşıyorsun bir şeyleri. Kaldı ki bence öylesi daha iyi, bazı şeyler bilinmemeli. Umut: Tavandaki karolari saymaktan gözlerim bozuldu. Biraz da sesim kısık şarkı söylemekten bağıra bağıra. Görüyorum... Selin: Göremiyorum. Ne alfabedeki harfleri, ne yazdığım şiiri... Ne hislerimi ne bir gün sonrasını… Boğuluyorum. Umut:  Bak, şimdi karanlık ama yine doğacak güneş. Biz dursak da dönüyor dünya, biliyorum. Yıka yüzünü okyanuslarla, dağlara tutun, taşları sevmiyorum. Kalk hadi. Selin: Okyanus güneşin yakıcı sıcağına da...

Artık Sevmiyorum Ba(ş)lıkları

Çocukken alıştığımız gibi devam ediyordu hayatım, Çünkü biz sesi bile çıkmayan bebekleri uyutmaya çalışıyorduk küçücük dizlerimizde... Olmayan sobalara kesilmemiş ağaçlar atıp yanmasını izliyorduk, Hatta benim bir battaniyem vardı, turuncu, yarım, yaprak desenleri üzerinde Ben onu çırpamazdım, üzerinden yapraklar dökülmesin diye... Bir şeyler yine sahteydi çocukluğumda ama mutluydum... Olmayan aşkına tutunup, olmayan bir adamı seviyorum şimdilerde. Bazı şeyler kadar sahte olan bu durumda şimdi neden mutlu olamıyorum? Beş yıl kalmıştı otuz yaşıma, Nereden bakıldığına bağlı olarak çok genç ve çok yaşlıyım... Elimde dolunay çizelgesiyle geçişini izlerken ayların Aylar kendine yuva edinir kaplumbağa kabuklarını bayım Çığlardır parlayan gökyüzünde, Yıldızlar soğuktur aslında, Bir başka gezegende bile siz varsanız hayat vardır Ben yine kelimeleri yanarken soğuktan donan bir şehirde Sizin verdiğiniz nefesleri almaktayım... Üç defa da öldüm üstelik, gerçek birer ölümdü h...

İyiliğimde

       Yıkanmış gri beton merdiven kokusunu içime çekerek, soyulmuş duvarlarını izlediğim apartmanı kat be kat aşıp, anlamaya çalışıyorum. Yıpranmışlığı kadar yıkanmış, sorduğu kadar soyulmuş boyaları. Yüzümün akmış rimelleri ve ağladıkça artan gözyaşı kokusuyla; ben bir apartman mıyım? Her katımda farklı hayatlar, derinlerimde huzursuz fareler ve kaçık solucanlar ile ben de böyle sıkıcı mıyım? Yeni yıkanmış bir merdiven kokusu kadar yanıltıcı hayatım.      İyiyim. Hiç içmemiş olana, rakı kokusu kadar iyi. Kalbimi şöyle bir söküp, helallik aldıktan sonra bitirecek kadar iyi... Üzerimden bir motor geçmiş de "Bu da mı gol değil?" demiş olacak kadar iyi... Hâlâ sevgisizce yaşarcasına öylece... Sarı bir şiirde sadece "öylesine" kelimesine aşık olacak kadar iyiyim ve olmak istemeyecek kadar. Henüz hayata geçememiş planlar kadar, yanlış alınmış kararlar, yanlış anılmış şairler gibi, bundan sonraki yaşanacak yıllarda yanıp, hiç sönmeyecekmişçesine iyiyim. Teş...