Rüzgâr buruşturup atmalı can sıkıntımın, sahibinden az karalanmış kâğıdını... Ve o rüzgâr olmalı aynı anda, çatlamış dudaklarımın merhemi. Söküp atmalı insan ellerinden, yazmasına engel olan yara bandını... Çekip kurtarmalı bazen, anlaşılmazlık kuyusunun en dibinden kendini. Ve yaşarken ölmeyi Onlar bilmezlerdi... Gitmeyi severken zorla kalmayı En sevdiğin insan hayattayken, öldü saymayı Dolunaya şiirler yazıp derdini fısıldamayı Söylenecek söz çok iken sus pus olmayı Bir şehire bütün sokakları ile bütün bir aşk duymayı Yanmayan bir dağ başında lav misali için için yanmayı Ve tüm düzlükleri dağ sanmayı Onlar bilmezlerdi... Ve ben anlaşamadım onlar ile Çünkü bendim ben, hâlâ kendim olduğum gibi Bir insan önce yürekte, sonra zihinde ve sonra tende sevilirdi. Koşar adımlarla varılırdı aşkın olduğu yere Her ayrılışta adımlar geri geri giderdi Kimsede görmedim ben yürekte sevmeyi Çünkü severken kaybetmeyi Onlar bilmezlerdi. Ve o yüzden büyüktü uyumsuzluğum, umutsuzl...