''Çünkü bütün mesele buz'', diyen bir aşık vardı; buzdu çünkü... O, Ankara'nın ayazında kışın gözyaşı dökmüştü. O, suyun yüzde nasıl donduğunu ve buzun tende nasıl durduğunu görmüştü. Yakışıyordu buz, buğday tene. Aslında tüm mesele buz değildi de, mesele çözebilmekteydi buzu. Buz dağını yazsa insan, donarak ölür müydü? Ankara'da aşık olsa bir kadın 'karanfil'de hiç bir koku almadan mı yürürdü yine? Nefretimin, buz dağında sadece görünen kısım olduğunu o biliyor muydu? Buz dağının görünmeyen kısmı alabildiğine aşktı, görünmüyordu, gösteremezdim kavgamı, belli etmezdim sevdamı. Ve her zaman öfkem terazide ağır basardı. Ona tavsiyem, nefretimi seçmesiydi çünkü benim aşkım olabildiğince can yakardı. O, bunu bilmeden sevmem için yalvardı. Kıyamadım. Kıyamadım, kıyamazdım. Çünkü bütün mesele buz. Sevdikçe donar, alıştıkça çözünür, aniden çarpınca batar ruhumuz... Adem'e baş kaldıran Havva kadar kulluğumuz. Kendi cennetimizden kovulmuşuz. Bir cennet va...