Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Temmuz, 2021 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Çamurdan

 Git deyip itiyorsun da diğer yarını, Aklımdan çık diyemiyorsun. Çünkü çok kolay topu atmak da İçine söz dinletemiyorsun. Tamamlanmak isterken, daha da eksiliyorsun sonra. Omuzlarında mumdan kanatlar varken Uçmak isteyip, yanıyorsun... Mükemmellikten uzak ruhun, Sen henüz kendini bile tanımıyorken Bir adamın seni tanımasını bekliyorsun. Yahut kadının. Ya da kedinin. Kediler tanıyamaz mı yahu!? Sen uçmak istiyorken her şey mümkün ama İmkânları tek tek yakıp sonra pişman oluyorsun. Yazıyorsun, okuyorsun da Kalbin cahil be kızım! Sen daha duyguları yeni öğreniyorsun. Gerçeğin üstüne çıkmak gerekir nefes almak için, Sen gerçekliği ayaklarının altına alıp, ezip geçip, yanlış şeylere pişman oluyorsun. Yanlış senaryoyu oynuyorsun. Anla artık, Yanlış sahada oynuyorsun, Yanlış formayla. Yanlış forvette. İhtiyaç duyuyorsun, hava gibi su gibi Ama havan zehirli, suyun katran. Aşka ihtiyaç duymak kusurlu olmak değildir. Her şeyi anladın da bunu anlamıyorsun. Hayretle Her defasında Yanlış denizi...

Uzamadan...

 Derin bir nefes alıp devam ediyorum yaşama kaldığım yerden. Hayatın anlamsızlığını ile birlikte, yaşam; hayata anlam yükleme çabasıdır. Oysa bütün anlamlarım gözlerimden akan sel sularda boğuldu. Oysa bütün gözyaşları, bir uğursuz çöle düşüp kururdu. Oysa sevebilirdik. / birbirimiz olmayan her şeyi. Çünkü çoktan bitmiştik... Kendi kendime, dikenli bir yolda kaybettim kendi kendimi. Üzüldüm de farkettiğim zaman, kendi kedimi kaybetmiş gibi. Ve soğurdum, gördüğüm zaman bir kedinin ağzında kertenkeleler. Ve doğurdum, kertenkeleden hallice kuyruk salan üzüntüler... Üzüntüler ile birlikte, yaşam; hayatın ağzına sıç(ra)masıdır.  Kurbağa misali... Selin'S

Konuşlanmalar

 İliklerime kadar üşüyorum sen konuştuğunda... Roland Barthes der ki "Dil, tendir." Güzel konuştuğun zaman, biri inceden kollarımı okşuyor gibi mutluyum. Ama iliklerime kadar üşüyorum sen konuştuğunda, çünkü ben hep sevdiğim adamdan kötü sözler duydum. Sonra ayazda kaldı ruhum. Ruhum hastalandı. Ne sevildiğimi, ne de istendiğimi duydum. Benim denize kıyılarım vardı. Sen ne bir İzmir, ne İstanbul'dun. Sonra karasal iklimin ayazında titredim işte, çokça da yoruldum. Sonra bağlandı sanki elim kolum, eğer dil ten ise, senin dilinin ateşinde, tüm bedenimle kül oldum. Ağrılı bir yer şu Dünya. Anlaşılmaz sızılara kadir... Yavaşça yağan yağmurun, bir anda sel olması; en beklenmedik davranışın en son beklenecek insandan gelmesi, bir caninin aniden melek kesilmesi, bir asla'nın tüm elbette'leri götürmesi mesela... Ah, ne ağrılı yer şu Dünya. Anlamadığım yerlerimden çılgınca ağrıyorum. Belki bu sefer farklı olur dediğim her sefere çıkışımda bir mayına kurban gidiyor bir parç...