Şehre akşam çöküyor... Şehir ne senin ne de benim. Şehire akşamla birlikte çöküyorum, Sonra bir akşamın kalbine çekiliyorum... Ta derinine, En devriminden Bir devinim içinde, Yine ve yeniden tekrarlara düşüyorum. Tekrarların tekerlekleri ezip geçiyor sonra, Düştüğüm yerde kalakalıyorum. Senin sevdiğin notalar okunurken defnediliyor ruhum. Defolup gitmek ve defnedilmek sözcüklerinin benzerliğine takılıyorum. Ben olsam, benzetmezdim bu iki ismi. Ben olsam, ezip geçmezdim beni. Soluyor, sararıyor ruhum... Şehrin akşamlarını sevemiyorum. Ne yapsam azalmıyor güneş yoksunluğum. Ve, ah! Dolunaya tutuldum ben, Solumaya yetecek bir kaç nefes buldum. Boyamaya yetecek bir kaç kömür... Bir de tohum. Bir de... Toydum. Bir olmaktan korktum. Buruldum. Vuruldum. Satırların sevecenliği yanında bir cellat gibiydi tutkum. Sevdim ve unuttum. Sevmedim ve unuttum. Şehirlere akşam çöktü ve ben, Hangi şehirde olduğumu unuttum. Kendimle sorunlarım vardı Ve insanlarla Ve şehirle...